30 Nisan 2009 Perşembe

1 mayıs emeğin bayramı

2 eyyorlama

30 nisan perşembe bugün. 1 mayıs'a nereden baksan 1 var. katıldığım en son 1 mayıs'ta, 30 yıl öncesindeki boğazlı kazaklı, kulak kapatan saçlı, kolkola ve nizami yürüyen ispanyol paçalı abilerimizin heyecanını hissetmiştim elimde olmadan. aynı zamanda o günkü korkuyu da hatırlatmayı bildiler yine. sular idaresinden sıkılan kurşun ve atılan bombalar yerine, boyalı su sıktılar bu sefer. çok korkutmuyor sol galiba artık. 2050 yılında su tabancası sıkarlarsa hiç şaşırmam.

evet, o gün korku ve heyecanın yanında, nostaljiyi de yaşamıştım. birazcık tarık akan, birazcık yılmaz güney, azıcık metin oktay, bir tutam münir özkul'lu neşeli günler, duvar yazılamaları, mc hükümeti ve çokça mahir çayan. yaşamadığım zamanlara dair bir sürü anı vardı beynimde. tabiki de, "eski solcu romantizmi" değil bu yazdıklarım... ama işte, tarihe refere eden tam sayılı bir yıl olmaya görsün, insan beyni hemen o günleri normalden daha çok düşünür.

yıllardan 2007, aylardan tabiki de mayıstı. 1977'nin 3 x 10 yıl sonrası.

"gelinen noktada, son kertede, günümüz türkiye'sinde" gibi kelimelerle siyasal bir yazı döşemek isterdim bugüne dair. tıpkı bir ideolog gibi. ama yazma eylemine "döşemek" fillini ulayan bir adam olmuşum, naparsın yakari? marx da acaba engels'e dönüp "gardaş, nasıl döşemişim manifestoyu?" diye sormuşsa, onu bilemem...

işçilerin, işsizlerin, öğrencilerin, delilerin 1 mayıs işçi bayramı kutlu olsun. savaşın, küresel ısınmanın, emek hırsızlığının, endüstriyel futbolun, tımarhanelerin, f tiplerinin, websenselerin, işsizliğin, teğetlerin, depremde yıkılan kirişlerin, domuz griplerinin, çakal ilaç şirketlerinin, erman toroğlu'nun, ırkçılığın, seksistliğin, homofobikliğin, stayjerliğin olmadığı bir dünya için.

Heyecan bastı yaralı yüreğimi...

0 eyyorlama
Merhaba içimizi ısıtan güneş, merhaba güzel çiçekler, merhaba küçük kuzucuk, merhaba aksi sözlük... Allahım heyecan doluyum. Klavyeme doğru süzülen şu damlalar sevincimden a dostlar, a canlar... Yok ağlamıyorum, çay içerken sakarlık ettim o damlalar süzülüyo klavyeye. Battı ortalık. Umarım yazıyı bitirene kadar dayanır klavye.

Sabah saat çalmadan uyandığımda bugünün farklı olduğunu anlamıştım. Uyku sersemi olmama rağmen son damlayı başarıyla ekarte etmem ikinci işaretti. Servis beklerken yanıma gelip, elinde cep telefonu olmasına rağmen bana saati soran güzel kız bugüne dair beklentilerimi iyice yükseltmişti.

İş yerine ulaştığımda, haftasonu yapılan ERP upgrade'in (bilenler bilir ne pis bir şey olduğunu) bütün artçı şoklarının kesilmiş, insanların normal bir şekilde çalışmaya başlamış olduğunu gördüm. Panik telefonlar yoktu, planlamadığım herhangi bir iş yoktu. Zaten cuma tatil diye bir yayma hissi gelmiş üstüme...

İşte bu hissiyatla herkesin benim gibi olduğunu varsayarak msn'den salça olmaya başladım tanıdıklarıma. Meğer işin rengi farklıymış. Hakkaten çalışan insanlar var şu hayatta. Girizgâhı biraz uzun tuttum kusuruma bakmayın, heyecanıma sevincime verin...

Mal mal oturup insanları taciz ederken yeni bir iletim olduğuna dair uyarıyla zıpladım yerimden. Çay da o esnada döküldü zaten. Uyarı AKSİ'den geliyordu. Yazarlığa kabulüm için imzalamam gereken belgeler olduğunu, aksi genel müdürlüğünün girişindeki görevliye "pamuk helvalar pembe, yeşil cevizler kafese" diyerek gizli bir bölüme alınacağımı yazıyordu. Ayrıca kolanın formülünden daha az kişinin bildiği adres de şifreli olarak iletilmişti mailde. Şifreyi çözerek doğru adrese gitmem yeterliliğimin son kanıtı olacaktı. Demek aylardır okuyucu/yorumcu olarak gösterdiğim performans dikkatle takip edilmişti. Hakkımda bilgi taraması yapılmış, vukuatsız nüfus cüzdan suretimin gerçekliği denetlenmişti. Babamın bahsettiği cevapsız aramalar da sanırım aksinin ailemin güvenilirliğini denetlemesiyle ilgiliydi ya da babamın sapığı var, aramalar devam ederse olay kesinleşecek.

Şifreyi çözüp ilgili adrese gittim ve şifreyi söylediğimde görevlilerin yüzündeki o ifadeyi gördüm. Seçilmiş insanlardan biri olduğumu bana ifade eden o bakışlar, gururla doldurdu yüreğimi. Hadi artık gizli bölüme gidelim dediğimdeyse yediğim dayağın detaylarına girmek istemiyorum. Sanırım bu da dayanıklılık testiydi. Ama geçmiş olmalıyım ki yazarlığım onaylanmıştı.

Yapımda ve yayında geçen herkesin eline sağlık, çok güzel olmuş lan, yedik biz o küçük kuzuyu...

26 Nisan 2009 Pazar

devlet dairesindeki mazlum kalem

1 eyyorlama
sadece devlet dairesindeki kalemler değil kastım. iddaa bayindeki, bankadaki ,postanedeki kalemlerden de bahsediyorum. ulan kıvrandırmayın malaklar: beleş kalem diyorum ya kapiş?

olm prangalar var lan bu kalemlerde. artık kurumları nasıl canından bezdirdiysek bildiğin 'kelepçe' kullanıyorlar artık kalemleri muhafaza etmek için.

sen yapmadın mı? delikanlı ol iki dakka! hiç sebil, beleş bi kalemi araklamadın mı? dur araklamak ağır oldu biraz. yani cebinde unutmuşsundur mutlaka, kapıdan çıktıktan sonra fark etmişsindir de "bu da benim kısmetimmiş hafız muhahaaa" diye hayvanca kahkaha atmışsındır sokak ortasında ve geri dönüp de bırakmamışsındır o kalemi. heee o kalemin hakkı misli misli çıkar senden sonra ama olsun. (ben baya baya annem gibi konuşmaya başladım ya du bakalım)

askerlik şubelerinde, bankalarda, postanelerde, vergi dairelerinde, nüfus müdürlüklerinde, kurum tarafından, vatandaşın kullanması için bırakılan kalemlerin art arda araklanması sonucu geliştirilen metod, beni hüzünlendiriyor. "yarraaaaam senin başka işin gücün yok mu diyen arkadaşlara", "duygusal bi adamım mnskym" diyorum. duygusal, 1.90 boyunda, rasta saçlı, masmavi çekik gözlü, kaslı falan bi adamdan hoşlanan arkadaşlar özele gelsin diye de ekliyorum. yok olm böle bişi ilyas salman gibi adamım haa!

nerde bi kalem görsem kıçından başından bi iple bağlanmış, ben o kaleme mazlum derim aga. o kalemleri araklayıp özgürlüğüne kavuşturmaksa tam bi tutku benim için. ohhşşşş!

24 Nisan 2009 Cuma

Nescafeden çıkan garip seslerin gizemi

0 eyyorlama
Korkuyorum.. Fincan, patlamaya hazırlanıyormuşcasına fizil fizil ötüyor. Sanki birden kesmece karpuz gibi yarılıvericek. Başka türlü yarıldığını düşleyemiyorum fincanın.

Sonra sıcak kahve yayılacak her yere, kollarımdan başlayacak yanıklar. Şuurumu kaybedeceğim. Akşamüzeri, etrafta yanmış deri parçaları, halıda kahve lekeleri, halıda kivi kabukları, halıda küller, halıda mayonez ve kırılmış fincan parçaları ile bulunacağım evde hızır acil servis çalışanları tarafından.

Yıllar yılı içime atığım bu korkumu en sonunda açtım yakınlarıma. Herkes bir şey söyledi. Annem "Sigara içmezsen kahve de içmezsin gebermiyesice" dedi. Babam"Sigara içiyorsun, bari kahveyi az iç, gebereceksin" dedi. Abim "Harry Kewell'ı stopper oynatan zihniyeti s.keyim" dedi.
Kimse benjcev kadar tokat gibi bir yanıt vermemişti.
"fizilder, fizildeyecek de.. Sen o kadar şekerli içersen daha çok fizilder..." dedi. Şeker anahtar sözcük oldu. Teşekkürler benjcev.

adsıza ucu kapalı mektup

5 eyyorlama
ben de ananoymous takılan arkadaşa yorum vasıtasıyla bir şeyler diyecektim ama sonra buna gerek olmadğını düşünüp kendi kendime şöyle dedim: ''buna gerek yok..''..
kendisi bence aksi'ye olan bağlılığıyla bir yorumdan fazlasını hakdiyor..

anonimouscuğum.. nick al kendine canım.. hatta bir zahmet uludağ'daki nickini al ki kolay iletişim kurabilelim senle.. böyle ananymous, ananimyous zor oluoyr.. bak 4 defadır istikrar tutturamadım, yanlış yazıyorum annanymous'u (5).. hatta kafam karıştı yukarıda 'oluyor'u bile 'oluoyr' diye yazmışım, stresten elim ayağımı dolandırdın anonymus.. bize bu kabir azabını çektirmeye hakkın yok adsız (oh be).. nick al atsız, nihal atsız.. (bunu bilerek yaptım)

bu sitenin onursal başkanı, iletişim müdürü, ceo'su, kat görevlisi, sokakta orospusu, mutfakta han'fendisi, yatakta aşçısı olarak şunu söylemekte kendime engel tanımıyorum: vaudeville for vendetta pis bir heriftir.. siz bakıyorsunuz buna nefis yazıyor diye put yaptınız adamı.. gerçek yüzünü ben açıklıyorum yeter ulan! yazmıyor arkadaş adam burada.. karizmasına zeval gelirmiş, koskoca vaudeville blog yazarı mı olacakmış.. aksi sözlük'e yazacağına mahallenin duvarına grafiti yaparmış.. olm şu grafiti olayı sanat sayılıyor lan artık, serserilik para eder oldu mirim.. demek eline tebeşir geçen ilkokuldaki halimizle birer modern sanat devrimcisiymişiz.. neyse..

ne diyorduk, vaudeville yazmam diyor.. nikim yok benim ise boş zamanlarında şınav çekiyor şu anda.. bi de çarşı izninde internet cafe'ye gidip bütün hafta sonu sözlükten silinip tekrar üye oluyor..
ama mustidy diye bir yazar var, bak süper herif.. ona teklif ettim, düşünmek için süre istedi, bir sonraki teneffüste kabul edecek galiba çıkma teklifimi..

yazarlık da teklif edebiliriz ona burada tabi şimdi aklıma geldi..

bye bye anonymous, bye bye happiness.. hello loneliness..

22 Nisan 2009 Çarşamba

benjcev'e ucu açık mektup

5 eyyorlama
bağlamadım ucunu, belki ileride bir şeyler daha ekleyebilirim diye. bu yazıyı da deatly ile elele yazdım, hayaller ve hasretler ortak.


sevgili benjamin cevatoğulları arkadaşım.

bizi msn'de engelledin. yo yoo hayır sakın karşı çıkmaya çalışma.. bu yersiz çabaların bizim açımızdan alçalmanın son perdesini oluşturuyor.. utandık zaten.. gücendik.. biz bu muameleyi haketmemiştik.. hadi deatly sapık adamın teki, o biraz haketmiş olabilir.. nihayetinde hiç kimse kız arkadaşıyla tatlı tatlı şakalaşırken lap-top'tan taylan isimli bir adamın çeşitli arkadaşlarının türlü türlü canlı veya cansız şey ile olan cinsel münasebetlerini okumak ve tecrübe etmek istemeyebilir. . saygı duyuyorum buna..

ama ben? benim ne günahım vardı ki?

ben sadece arada ''galatasaray'lı suat'ın kel hali daha iyiydi lan bence.. herifin saçı pişmaniyeye benzedi ektirince, bence çok fena tokada geldi bücür suat.. adam mahalle dinamiklerini elinde tutan bir sokak abisinden kasap çırağına döndü.. ama karısı güzeldi allahı var..'' diye geyik yapıyordum.. bunu mu çok gördün bana? cevap ver!

bir de arada çakozlamayalım diye açıyorsun engeli.. zekamıza hakaret etme.. iki gün online olup, üç hafta offline mı olunurmuş?

uğur da engel bastı galiba.. dışlıyor musunuz bizi pis herifler? hadi dediğim gibi deatly'i anladım da ben n'aptım olm size?

benimle misin deatly? yorum yaz.. ayıptır lan..

Mağduru kollayan insanın büyüsüne kapılırım

0 eyyorlama
Hepimiz mağdur ettik, mağdur olduk çocukken.
"Dört göz" dediler, "optik facia" dediler, ağladık. Biz "koca götlü" dedik, "Sen hala yatağa işiyon" dedik, alakalı alakasız türlü hakaretlerle durmadan aşağıladık birbirimizi. İşte o an içimizden biri çıkıp "Durun!" dedi.
"Durun! Sizinki can da onunki patlıcan mı?"
Sustuk. Uzaklara daldık. Kendimizden utandık belki. Belki hala yatağa işeyen bizdik? Korktuk.

Hep senin yerinde olmak istedim, güneş gibi doğup, mağduru koruyan kahraman arkadaş! Sende nasıl bir insan sevgisi vardı? Öyle çok liderlik vasfı taşıyan biri de değildin oysa ki. Ama sen ne zaman mağduru kollarının arasına alsan, hepimiz sözünü dinlerdik. Bugün Ayşe'ydin, yarın Ali, öbür gün Hatice... İsmin, cismin mühim değildi; gözüpektin, yiğittin...

Ne zaman ki grup halinde taşağa bağlanmış, kendisine gülünmüş, türlü ibneliklerle aşağılanmış birini görsem; bilirim ki sen ordasın kahraman dostum. Az sonra şimşek gibi fırlayacak, mağduru tüm dertlerinden kurtaracak ve "Yapmayın lan çocuğa" talimatıyla olayın tüm çirkinliğini sonlandıracaksın.

İyi ki varsın...

21 Nisan 2009 Salı

uyanmak için araba alarmı kuran göt!bacımafedersin

2 eyyorlama
bizim mahallede olduğuna inanıyorum. her sabah, 7:13'e kurmuş pezevenk, öttürüyor. 90'lardan bir klasik haline gelmiş şu parçayı dinliyorum her sabah: "vooiii voiii voiiii daaaat daaat daaaat civcivcivcivcivciv aaaaaaai aaaaaaaaaai". hangimiz araba alarmı duyduğunda, bir sonraki gelecek kısmı tahmin etmez ki? bu araba alarmının melodisini bulan kişiye, devlet sanatçısı ünvanı verelim, iki dakika sonra bu ünvanı geri alıp, en yakın erkek öğrenci yurdunda traş köpüğüne bandırıp ıslak havluyu teninden ıskalatalım.

ya da bir diğer ihtimal, her sabah bir tane hırsız var, arabayı soymaya çalışıyor. ve bu hırsız işine saygılı, 8 - 17 çalışan bir lavuk galiba. eğer böyle bir durumsa, "nedir abi bunun cezası? kaç yıl yatarsın yakalanırsan?" diye soracağım, 6 ay falan çıkarsa, "ver abi şu lavabo pompasını, bunla yapılmaz ki ama" diyip, vuracağım çekici cama. hadi selamün aleyküm diyip, halkın uykusunu kurtaracağım. tam bir kahraman gibi, halkım için, halkıma rağmen. maphusluk çekmeye razıyım.

20 Nisan 2009 Pazartesi

bir vahamet göstergesi olarak bepanthene

0 eyyorlama
bildiğin bepanten abicim, formata uyduk kırk yıllık bepanteni bepanthene yaptık.

nasıl ki kalp cerrahi mehmet öz, beyin cerrahı gazi yaşargil alanının bir nomeresuysa ben de dahiliye alanının maestrosuyum beyler. bi de cahiliye alanında ömer kelakıl var ama onu s.ktir edin. ihtisasımı new orliyıns başkent üniversite hastanesinde yaptıktan sonra sıla hasretine dayanamadım ve yurda döndüm. gurbetlik zor be hacı!

evet bebeğim, bepanten! bu, bir ülke gerçeği. ne yazıkki türk toplumunda bepanten, her derde deva bi ilaç olarak algılanılıyor.bugüne kadar, kolu kopan, böbrek taşı düşüren, solunum enfeksiyonuna kapılan, ötüker nedeniyle mağduriyeti doğan, ç.kü düşen(çüküdüşen ilhan cavcavın son transferiymiş layyn), kurdaşen gibi çeşitli rahatsızlıklarla bana başvuran hastaların tamamına yakınına ilk müdehale olarak bepanten sürülmüş. ve inanın nası bi placebo etkisiyse mnskym çoğu iyileşip, benim müdehaleme gerek kalmaksızın evlerine dönmüşler.

halk arasında bepantenin son çare olarak görüldüğüne dair sağlam tespitlerim oldu. bana yanık şikayetiyle gelen hastalara bepanten veremiyorum. o eve, hüzün çöküyo, "olm zaferin oğlana bepanten vermiş lan doktor" havadisi bi yayılmaya başladımı o ev taziye evine dönüyor.

öss döneminde alınan raporlara kesinlikle taviz vermeyen okul müdürleri, bepanten yazılmış reçeteleri, raporları görünce münir özkula bağlıyor. "git, evladım ama öss'ye de çalışma. senin istirahat etmeye ihtiyacın var" diyolllaaa. askerden yırtılmak için alınan raporlarda da bepanten hayat kurtarıyor. "albaylar, yarbaylar baya baya hisli adamlarmış olm" diyesin geliyor.

bepanten önemli aga! bepanteni inkar edemeyiz..

15 Nisan 2009 Çarşamba

türk coğrafyasında gizemini koruyan hadiseler

1 eyyorlama
anket lan bu! baya baya anket.

işim gereği sık sık yurtdışına çıkıyorum. yalan mnskym! çok modaya bu cümle kullanayım dedim. edirneden öteye geçemedim, bi kere suriye sınırındaki tellere dokunma fırsatım oldu ama; hakkımı yedirmem. bizim buralar ait şeyler var hafız! nedir? nedendir? bilemedim..

efendim modern dünyada artık sınırlar kalmadı. 'batının teknolojiyi alaydık iyiydi, ahlaksızlığını da aldık abura goyim'. bu da 40 yıllık geyiktir ama kapital düzene giydirerek heyecanlı bünyeleri başlığa çekmeye çalışıyorum babuş.. hee mesajımı da verdim. goygoya devam!

işte sınırlar kalmıyo, özel hayatlar tecavüz mağduru, teknoloji almış başını gitmiş falan.. böyle bi ortamda yine de sır olma özelliği taşıyan şeyler var coğrafyamda. hemen bi iki örnekle sonlandıralım:

içip içip arkadaşları aramak: ulen bi bizim tayfada var sanırdım, bu alaturka adet. değilmiş bee! bi gün ortaköyde rastladım buna. yeni kaynaştıkları belli olan 3 türk gencoyla, 3 yabancı hatun vardı. ben de nası bi şerefsizsem, artık nası dedikoduya meyilli bi adamsan resmen muhabbetlerini dinledim gizliden gizliye. çocuk demez mi: "biz içtikten sonra arkadaşları ararız sarhoş kafayla. bu bizde bi nevi bi gelenektir!' vay dedim hacı herkes aynı bokmuş lan. dinlemeye devam ettim çocukları! "kızları eve atarız inşallah, muhahaahhh!" diyince tiksindim, kaçtım. belki de kıskandım lan..

türk şizofrenler: baak baaak isimlendirmeye baaa.. 'türk büyükleri' gibi oldu lan.. elalemin şizofreni bile bizim dengeli adamlarımızdan daha akıllı aq. akıl oyunlarında gördük matematik hocusunu.. adam şifre mifre çözüyo, psikopata bağlamış ama orda bile bi verim söz konusu.. ulan bizim şizolarda, karısının bi adamla seviştiğini falan görüyo masum kadını doğruyo. şizofreni hastalığı bile bu coğrafyada farklı yaşanıyo hacı abi. son yapılan araştırmada, farelere bişiler yapılmış yine.. bilimadamları umutlu gibi görünüyor bu kez ama du bakalım!

hayat kurtarıcı olarak c vitamini: bak bu da vazgeçilmezimiz haa. ulan adamın omzu çıkmış kıvranıyo, "hacım c vitaminini ihmal etmicen, çabuk toparlanırsın. c vitamini önemli aga!" deyu salık veriyo millet. ulan pezevenk, adamın omzu çıkmış bee. o değil bi kaç doktor arkadaşta da gördüm bu muhabbeti. tıp dediğin yalanmış ya.

yollu bu yollu: evet, alın size sırrı çözülemeyen bi hadise daha.. sokakta yürüyen kıza arkadan bakıp damgalanan bi etiket. hangimiz yapmadık bunu hafız? hafiften cat walk tavırların ardından ya da sağlam kaseye bakaraktan? lakin tutarlı bi gerekçe göremiyoruz sır perdesini aralamak için ve başlığa dahil ediyoruz bu hadiseyi de!

tofaşın verdiği ısı: motorun ısıyı direk içeri verir. sırrı çözdük ama yine de 'acaba?' demeden edemiyor insan. fakat on numara ısıtıyor ya! tofaşın gözünü seveyim. babam sık sık doğanından bahisle "oğlum ben bunu sabah satıyorum desem, akşama 20 tane alıcı çıkar" diyip durur on senedir. adamın toplu parası olsa ve 2009 model doğan slx çıksa, şerefsizim düşünmeden alır. parçası da ucuz haa..

sçs: hangi ara oluşturuldu bu kısaltma. hangi yavşağın başının altından çıktı bilmiyorum. ben bi ingilizin 'ily' yazıp sevgilisine smsle gönderdiğini görmedim mesela. gerçi ben, bi ingiliz de görmüş diilim henüz. geçen bi arkadaş hot british falan diye bi link atmıştı.. kafam çok karışık.

bbg tarık: bak bu adam da kafamı çok karıştırıyor. şarkı falan yaptı, ama hala nedir ne değildir, neyin peşindedir anlayamadım. "bu ayrılık yıprattı benim tersimi düzümü" diyordu şarkısında.. ondan sonra toplayamadı herhal kendini çocuk.. iflah olmaz lan o!

tenefüste top oynayan ilkokul bebelerinin dayak yemesi, başka bi muamma hafız. hayır ter kokusu diceksin, sinire kesicem. olm bizim sınıfta bi selvi vardı mesela, her tenefüste ip atlardı, hayatımda o kadar terleyen bi canlı görmedim. kokuysa o da kokuyodu. ama ali örtmen hep bize çakıyodu tokadı.. hıncım geçmiyo, o selvi de ne iğrenç bi kızdı ya, aklıma geldi bak hiç yoktan..

böyle işte. ülkemizin birlik ve beraberliğe ihtiy.. saçma sapan işler lan bunlar, yazdım!

14 Nisan 2009 Salı

programa katılan erkek konuğun dansözün kalçalarına bakmaması

0 eyyorlama
bi haftadır yayıyorum kaseyi, resmen mamışa bağladım. geç yatıp geç kalkıyo insan, yapacak iş olmayınca.

işte ece erken zehrine bulaşmam da bu döneme rastladı.ulan hatun aralıksız 80 dakka konuşuyo. sen hiç mi rahatsız olmuyosun yavrucum kendi sesinden? bi soluklandan sessizliğinin keyfini çıkaralım!

ama nasıl bi zehirse, insan sinirden şekilden şekile giriyor, yeri geliyor kendini s.kiyor ama izliyor yine de bu yaratığı. yok lan yok sabah o saatte uyanıyorum ya sinirden silkelenip hayata katılıyorum bu cırtlak sayesinde; mesele o!

neyse konuya girelim hafiften! artık sabah programlarının jargonuna hakim oldum. işte erkekliğin bi başka kolpa haline de burda rastladım hacı abi.

kaymak gibi dansöz çıkıyor programa; sallamalar, kıvrak figürler falan.. ama bizim eleman katiyen bakmıyo dansöze. direk dansözün kafa kısmına kilitleniyor. bi yandan da bakmak istiyor falan o yüzden de kızarıyor, morarıyor. yine de bakmıyo yavşak.

ulan neyin peşindesin? bunun abazalıkla alakası yok. dansöz raksettimiydi bakarsın onun kalçasına, göbeğine falan. yalan mı hemşerim? bak kurtul demi ama! erkek cinsi kolpa.. ünlüsü-sıradanı, yaşlısı-genci alayı kolpa hafız!

13 Nisan 2009 Pazartesi

Geleneksel oyunlarımız / 1- Depişmek

3 eyyorlama
Erkekler neden sürekli birbirlerini döver? Kız meseleleri, bıçak çekmeler, haraç istemeler gibi dayağın meşru ve gerekli olduğu hadiseleri kastetmiyorum. Oyun olduğunu söyledikleri insanlık ayıbı depişmeleri diyorum. Futbol veya basketbol oynamadıkları zamanlarda mutlaka birbirlerini dövüyorlar. Hem de fütursuzca.

Bizim lisede bunun ismi "tartak çekme" idi. Bir grup gencin, ortalarına aldıkları kişiyi üç-beş saniye içinde tarumar edip, hiç bir şey yokmuş gibi dağılışlarına binlerce kez şahit oldum. Sanki az önce sınıf arkadaşını döven onlar değilmiş gibi kalabalığa karışıyor, kantine gidiyorlardı. benjcev'i, Erdem'i bile o halde gördüm. Aklım almıyor.

Zamane çocuklarında; en önemlisi lisemizden yüzlerce kilometre uzakta da aynı mevzuya şahit oldum. Demek ki bu aynı bir Uzun Eşşek kadar ulusal bişi. Demek ki şaka yollu adam dövmek zevkli, peki ya dövülmek?

Bahçede nöbetim esnasında yerde acı içinde dönelerek hayalarını tutan ergen "Bişi yok hocam, şakalaşıyoruz" dedi. Gülmekten altına sıçıyordu. "Git çişini yap" diyip uzaklaştım ortamdan. Daha da karışmam oyunlarına.

10 Nisan 2009 Cuma

burulduk ey halkım unutma bizi!

1 eyyorlama
ergenekon mevzusunu anlayan biri varsa beri gelsin ya.

bir tane eşcinsel adam, kanada'da rahip mi zangoç mu ne, onun ifadeleri var, ses kayıtları var. sonra başka bir ses kaydında, adamın o ifadeleri, t.şakları mengene ile burulurken verdiği ortaya çıkıyor. başka bir ifadede ise, t.şaklar dile gelmiş, "burulduk ey halkım unutma bizi" diyor. sonra bir bakıyoruz, sonra birtakım isimler konuşuluyor. askerler falan. isim içinde kalıyor ev, bir bahar akşamında. halılar hep turgut, zekeriya oluyor. neden ne pek bahesedilmiyor. hele yalçın küçük denilen adamı ciddiye alıp gözaltına aldılar ya, ben o emnyet teşkilatına sabır diliyorum. zaten 2 gün sonra, gözlerinin altı torba torba, avurtları çökmüş iki polis tarafından serbest bırakıldı küçük.

çete kurmak deyola suçlarına. ee çocukken biz de çete kurduk, suç örgütüydük hem de. "kimooooooooğ-1" operasyonunda, sitenin yöneticisi zillere basıp kaçtığımız için, nöbetçi babaya teslim etmişti bizi. o da 3 şepeşillleden 5 tokata kadar ağır dayağımızı istemişti de, annemiz akşam yemeğinde pırasaları yerkenki iyi halimizi göz önünde bulundurarak "ağır azar ve küfür" cezasına indirmişti.

valla şu satırları yazarken bile korkuyorum. bir yanlış anlaşılma olacak da, hoop içeri alınacağım diye. en azından ifademe başvurulmak üzere bile savcılığa çağrılsam, geberirim korkudan. sayın yetkililer, savcılar, hakimler ve değerli arkadaşlarım (her sesleniş konuşmasında en tırto bölüm bu "değerli arkadaşlar" kısmıdır"), bu site zerre önemi olmayan bir sitedir. benim, bu siteyi zimmetime para geçirmek için kurduğum söylentileri yanlıştır ki, zimmetin ne olduğunu bile bilmiyorum.

eğer bakın, yine de içeri almak istiyorsanız alın, ama allahh'ınızı severseniz tuncay güney'e yapılan muameleyi yapmayın. bak allah adı verdim. son olarak dostlarım, eğer maphusluk yaşarsam, size içerideyken yazdım diye yutturacağım bir şiir ile son veriyorum:

hani maç olur da bir gün,
hani tehlikeli bir noktadan serbest atış kazanır ya rakip,
hani sen geçersin baraja ürkek ve narin,
hani 9.15'e açılırken tırıs tırıs,
karşındaki kazma abanır ya pis burunla,
ve o an top gelir ya hayalarına,
o an aklına arjantinli defans oyuncusu "ayala" gelsin.

işte o an bir ses duyacaksın yoldaşım;
"git işe lan işe, kısır olursun" diyecek uzaklardan.
o ses benim sesim, o ses halkımın sesi topraaam.

o testis proleteryanın testisi.
kallavi.
burulduk ey halkın unutma bizi.

Dedikodu #1

1 eyyorlama
Bundan gayri AKSİ sözlük yazarları hakkında kulaktan kulağa yayılan, kulislerde tartışmalara yol açan olayları seri şeklinde dile getirmek istiyorum. Ayrıca dedikodu mağduru yazarlarımız da bize gerçekleri söyleyebilirler.

Ta tan tan ta tan...

Varan 1: AKSİ sözlük gelirlerinin bir kısmıyla Benjcev'in bebekte ev alması.

Uzun zaman önce,daha ev ararken, söylentiler gelmişti kulağımıza. Biraz araştırdıktan sonra söylentilerin BİRAZ söylentiden fazla olduğunu duymuştum bir kaç ortak dosttan.

Varan 2: AKSİ sözlük gelirlerinden, ev aldıktan sonra kalan paranın, bir kısmıyla Benjcev'in Audi A3 marka araba alması.

Ev aldıktan kısa bir süre sonra duymuştum, Benjcev'i bi A3 le gördük diye, (genelde Porsche sinden inmez) arkadaşınındır falan diye düşünmüştüm, kiralamış falan da olabilirdi. Ama biraz önce ki msn konuşmalarını yayınlamak şart oldu.

Benjcev:
ya bırakın peşimi, vermiyorum size para falan.

Habp:
Haceliz kredi kartının son günü yatırıcam-yatırıcam diyosun sallıyorsun. Geçen de eksik yatırdın zaten.

Erdem:
Pardon ya, Nasıl ya, Bir dk. hani para falan vermiyordun Habp a, biz bedavaya mı çalışıyoruz lannn.

Habp:
Çeviri paralarını aldın mı Kuzen?

Erdem:
Yuh onu da mı dağıttı?

Benjcev:
Olm çok sıkışığım, a3 aldım dün. Pazartesi halledicem.

Erdem msn de bayıldı...
Habp msn de bayıldı...

Varan 3: Yazarlara paraları yatırılmıyor.

Malum ekonomik kriz her yeri vurmuş durumda, peki bu ekonomik krizde ev + araba alabilecek kadar getirisi çok olan bir yayıncı kuruluşun yöneticisi benjcev neden hep bana hep bana diyor. Yazarların sözleşmelerinde bulunan parasal konuları es geçiyor. Misal benim sözleşmem aylık x Lira, her denetlediğim yorum başına 10 lira, her yazdığım yazı başına 500 lira, Rapper zombie ye verdiğim her kötü oy başına 1000 lira, Benjcev'e msnden her sabah günaydın fafalik demem 5 lira, ortalığı derleyip toplayıp masaları silmem bedava. (x>2500). Gerçi sözleşmemi açıklamam da kulisler de bir karmaşaya yol açabilir.

Varan 4: Ceketli Ali Dayı tapu ve ruhsatı kendi üstüne aldı.

Bu konuda hak veririm işte. Benjcev'e güvenemem.

Varan 5: Benjcev Diyarbakır'a uçak bileti dahi almamıştı.

Malum 27-31 Mart tarihleri arasında Diyarbakır da Erdem i alıp dönüyoruz zirvesi düzenlenmişti. Benjcev de "abi biletleri falan aldım kesin geliyorum" diyip, ev taşıyacam ayağına gelmemişti. Bunu da bi kanıtlarsa seviniriz. Halk aydınlanmak istiyor.

Varan 6: F16_Incirlik Benjcev'e küs olduğu için yazmıyor.

Bu dedikoduyu tam araştıramadım babakiz.

Varan 7: A3 ten bir adet de Vendetta ya alınmış!

Transfer ücreti olarak Vendetta ya A3 alınmış, prensipte anlaşılmış.

Bütün bunların cevaplarını tez zamanda bekliyoruz...

uyuyan çocuğun üstünü örtmek

0 eyyorlama
bi kaç yıl öncesine kadar zerre skimde olmaz bu durum. "ulan ben yatıyorum, daha ne milletin kaprisiyle uğraşacam" zihniyetinde, çirkin bi insandım.

fakat "insan, başına gelince anlıyormuş" diyenlere hak veriyorum. böyle gaza geldiğime bakmayın; çocuk sahibi bile diilim. ama bi kuzen var işte!

yıllardır, göz kapaklarımı kapadığımda, dünyayı durduran adamım. bi kere t.şşaklı bi yıldız kaymıştı hatırlıyorum, babamla balkonda uyurken(balkonda uyumak), yılların ateisti peder "bismillah bismillah" çekmişti de ona uyanmıştım, ve iki saniye sonra yine aldırmadan horul horul uyumuştum.

bünyeyi, o derece duyarsıza bağlardım uyurken. ama sonradan öğrendim uyurken dinlemeyi, tetikte beklemeyi. kuzenim her sıçradığında, yatakta her dönüşünde birden uyanıvermeyi. uyurken bi çocuğun üstünü örtmek hakkaten insanı bi haltmış gibi hissettiriyo bu dünyada.

gerçi kuzenim 3,5 yaşında dünya tatlısı yağmur isimli bi kız olacağına 7 yaşında ibrahim adlı bi dana olsaydı: "kak siktir git lan yatağına pezevenk! bu yaşında daha horlamaya başlamış mnskym!" gibi bi tavır da geliştirebilirdim ama kısmet işte..

meyhanede akıllı tv izlemek

0 eyyorlama
bu ülkede bi akıllı tv gerçeği var! bunu yadsıyamayız hafız!

akıllı tv denen aygıt, türlü türlü sapık kahramanı evimize getiren tv kanalıdır. beş kuruşa da yayın yapmaktadır. youtubedan arakladığı videoları, facebooktan aşırdığı haylazlıkları yayına koyar, prim yapar.

hepsine eyvallah ama yılların meyhane muhabbetine salça olursa; ben orda dur derim hacı bu işe.(noktalı virgül doğru yerde mi kullanıldı)
biz ki, meyhane ortamında siyaset, din, hatun konuşmayacak kadar oturaklı insanlarız. dost meclisi denen yavşak toplumun yegane fertleriyiz! dert paylaşır, kedere ortak olur, neşeye neşe katarız. hangi ara bu akıllı tv denen zamazingo ortak oldu bizim muhabbete?

musayla son aşkından bahsederken kitlendi muhabbet! kasaturayla yumurta kıran ahçı(aşçı diil yavrum ahçı) akıllı tvye çıkınca bi kitlendik. musanın ömürlük aşkı, sahanda yumurtaya mundar oldu.

kalender muhabbetler harcandı akıllı tvye! merdiven parmaklıklarında kayarken, afedersin t.şaklarının üstüne düşen finlandiyalı genco daha bi cazip gelir oldu bize.. ne ara kaybettik üzüm rakısının muhabbetini..

beyaz bardaktan nescafe içmek

0 eyyorlama
bi benim derdim mi bu? bilemedim.. zenci dudağım yok! bi kaç kilo çeken alt dudağım var ama o da kayda değer diil(ver bi alt dudak)

dış görünüşümle alakalı kompleksim var belki de. belki de herşey kreş arkadaşım orhanın, demir eksikliğinden mütevellit yediği terlik altlarından kaynaklandı. adam, gördüğü terliğin altını yiyordu. o sahneden sonra iflah olamadım hafız hiç.

ingiliz asıllı diilim, o tavırları da yakalayamadık hiç.. memur çocuğuyuz biz, az çok standartlar belli. ajitasyon kaygısında diilim ama söylemeden edemiycem: "oğlum on parmakla yemek yenmez" diyen bi annenin ve "siktir et oğlum yemeğin tadı parmaklarınla yediğinde çıkar" diyen bi babanın oğluyum.

hangi ara hakimiyetini kaybettim dudaklarımın? ya da sizde de aynı problem var mı acaba? beyaz porselenden içilen her nescafe, sanki hayat yolumu çiziyor!

resmen bi kir yolu uzanıyor bardakta. dudağımdan kalan nescafe arsızca uzanıyor.. utanıp sıkılan bi bünyeye aldırmadan, dudaklarım bildiğini okuyor. gittikçe erotikleşen yazıma burada son veriyorum. beyaz bardakta nescafe içmek, kahırların en büyüğüdür! bence, şahane tanım.

9 Nisan 2009 Perşembe

gençlik planlarında küçük bir sahil kasabasında bar açmayı düşünüp emekliliğinde memleketinde kahveye gidenler derneği

0 eyyorlama
ileride kuracağım bu derneği. "yerleşmeyi düşündüğümüz küçük sahil kasabasının a.ına koysunlar" yazacak duvarında, aynen böyle yazacak aga. çayı kahvesi bol olacak, sigara dumanı dolacak içerisi.

bizim dönem gençliği pek sever bu hayali, küçük bir sahil kasabasında bar açma hayalini. ben de kurmadım değil ama sonra hep kasada dururken fenalık geçirdiğimi falan hayal ettim de vazgeçtim. aga o fiş kesme makinası var ya, dünyanın en zor aleti gibi. işin içinde sayılırım, bu kadar basit bir iş yapıp, bu kadar karmaşık bir arayüzü olan alet görmedim.

o yüzden dernek açıyorum. hem de nerede biliyonuz mu? ortanadolunun bariz kırsal bir ilçesinde, anap ilçe teşkilatının yanında.

8 Nisan 2009 Çarşamba

havada durdum şahitlerim var

0 eyyorlama
Videosunu izlemeyeniniz kalmamıştır zannımca. Zaten msn de küçük bir anket yaptım. Lan şu videoyu izledin mi diye sorduğum 30 kişiden 12 si olum işin gücün yok mu senin dedi, 10 u sen daha yeni mi izliyorsun onu dedi, geri kalan 8 kişi ise sen onu bunu boş ver de şu videoya bak diyerek bana porno linki yolladı.

Her mahallede, her okulda, her köşe başında karşımıza çıkabilecek bir insan videodaki amcamız. Umarsızca atıyor. Hatta öylesine güzel atıyor ki beklide attıklarına kendide inanıyor. Amaç karşısındakileri etkilemek, gözlerini boyamak ve nihayetinde olduğundan daha değerli biriymiş gibi görünmek. Okuldaki, sokaktaki, kahvehanedeki atıcılarımızın da amaçları pek farklı değil.

Hiç unutmam ki asla da unutulacak bir karakter değildi; mahallemizde sıpali diye çağırılan bir abimiz vardı ben lisedeyken. Neden sıpali diye soracak olursanız bilmem ama kimse ismiyle hitap etmezdi. Sıpali genellikle parklarda şarap içen, yakaladıklarına enteresan hikayeler anlatan kısmen zararsız bir mahalleliydi. Pek çok kişiye pek çok hikaye anlatmıştır ama özellikle çocuklara ve gençlere atmayı daha bir çok seviyordu.

Sıpalinin dinlediklerim içinde unutulmaz iki hikayesi vardır. Birincisi mahallenin diğer şarapçısı olan kankası ile birlikte eskilerde özel kuvvetlere mensup olduğu ve ikisinin katıldığı bir operasyonda suriye’ye ait bir lastik fabrikasının ele geçirilip fabrikanın prezervatif fabrikasına çevrilmesinin hikayesi.

İkincisi ise, ki bu benim favorimdi, otobüsle yola çıktığı bir bodrum seyahati sırasında otobüste tavladığı alman hatunu yedek şoförün uyuduğu bölümde kütürdetmesi ve kıza uyguladığı ağır basınca en sonunda otobüsün tekerlerinin bile dayanamayarak bir lastiğin patlaması konulu hikaye.

Şimdi asıl soru şu ki bu adam bunları anlatırken biz inanıyor muyduk? Pek tabiî ki de inanmıyorduk. Eşeğe mi benziyorum ordan bakarken. İnanmıyorduk ama dinlemek o kadar zevkliydi ki hiçbirinde sıpaliyi bozmuyor, yalanlarının yalan olduğunu yüzüne vurmuyorduk. Bakıldığında 8 ay oturup düşünsem aklıma gelmeyecek hikayeler, geniş bir hayal gücü zamanla ustalaşılmış bir anlatım.

Videomuza geri dönelim.. Sanmıyorum ki uçan adamımızın yapmış olduğu şov tv başındaki bir kişiyi rahatsız etsin. Şahsen beni etmedi. Tersine baya bi güldüm, eğlendim. Yazıyı sonlandırırken bir ana fikir vermek lazım ama bende o yetenek yok. Artık onu da siz yapın. Birde belki videoyu izlememiş olanınız vardır. Onlara Allahtan sabır, youtubelerine mahkemelerden bol bol kapatılma emri gelmesini diliyorum. Çünkü video linki vermeyi bilmiyorum. Kafiyeli oldu lan..

canlandırmalı atasözü ve deyimler sözlüğü

4 eyyorlama
türlü türlü manyakları, şekil adamları, anneannemin tabiriyle götten delileri buraya taşımaya kendime görev edindim. ziyadesiyle yerine getirdiğimi düşünüyorum. sağolsun, bu coğrafya da beni hiç zorlamıyor. bugünkü manyağımız ise, barack obama'ya seslenmek için, kendini siyaha boyayan, vakti zamanında papayı müslümanlığa davet etmiş gökhan taşkın isimli spiker.

kendisi, "isteyenin bir yüzü kara" atasözünü canlandırmış. obama olacağım diye tam bir barrrack olmuş, billur kebabı olmuş. ya bi de renk tonunu tutturamamış, erciyessporun yırtıcı forveti da silva'ya dönmüş, appiah'a dönmüş. bir de bu tip zenci görmedim ben. size soruyorum, talebe traşlı düz saçlı zenci gördünüz mü? zenci dediğin adamın 3 numara saçı olur veya kıvırcık olur, veya rastalı uzun olur. bu yüzden saçlar sırıtıyor.

bir de ciddi ciddi konuşmaz, diplomatik temaslarda bulunmaz mı? "şikoleta renkli abijim, hoşgaldin ulkamiza. demak supar güç ölmak boyle bir şaymiş" falan dese anlar, skeç der geçerim. hayır bu aklı kim verdiyse sana...

7 Nisan 2009 Salı

Tipten isim tahmin etme...

4 eyyorlama
Atarax'tan mıdır nedir çözemedim ama nasıl bir psikolojiyle uyuduysam bütün gece binbir çeşit insanın tiplerine göre isimlerini tahmin ettim bildiklerim için para kazandım bilemediklerim için fondip yaptım. Uyurken gülen adam görmemişsinizdir hayatınız boyunca, keşke kameraya alaydım kendimi, uyurken tükürenini, esneyenini gördüm ama gülerken uyandım dün siz düşünün...

Neyse Tipten isim tahmini olayını normal hayatta da ben, Benjcev ve Erdem in yaptığımızı bildiğimden akıl sağlığımdan süphe duymadım bir saniye bile, ama derseniz ki sizin üçünüzde de proplem var haceliz, ona da eyvallah der önündeki boş bordağı biraverden dolduruveririm kaşla göz arasında.

Nedir hocam bu manyaklık söyle açayım biraz. Şimdi olay bütün zencilere Diarra, bütün sarışın mavi gözlülere Olga deme olayı değil. Bizden birilerinin isimlerini tahmin etme olayı. Misal eski müdhürü sorsan Benjcev, Erdem, ben hep bir ağızdan "sabri" deriz, adamın sabri tipi var ve ailesi bunu doğduğunda farkedip bu ismi vermişler, Ercan da olabilirmiş gerçi. Bu örneğimiz tam isteneni vermedi. Misal Galatasaray'lı Ayhan ın ismini bilmesem Muammer derim, Arda için Berke derim, Fenevli Guiza'ya cümle alem Emrah der herhalde(Bu adamın Türk olmadığına bir türlü inanamıyorum fafalik. fafa fafa.)

Birazda tersten gideyim şimdi, nicklerden tiplere gideyim:
Benjcev: Saçları rastalı, ince uzun bi adam canlandı gözümde.
Erdem: Böyle oturaklı, puslu puslu bakan, milletin derdini dinleyen bi adam.
Ceketli Ali Dayı: Omzunda Ceketi, mahallenin çocuklarına saran tiplere her daim dalacak biri geliyor gözümün önüne.
Rapper Zombie: Rapçi şapkası, dirseğinde ne işe yaradığı belli olmayan dirseklik, aksak yürüyerek millete saran bir arkadaş olsa gerek.
Deathly: Bak bu adamın gözleri geliyor direk aklıma sanki bakınca ölicekmişim gibi.
F16_incirlik: Affına sığınaraktan Gülen gözler filmindeki Vecihi (Şener Şen) geliyor direk aklıma.
Siyahdalya: Biraz korkuyorum, sanki bi seri katil, öldürdüğü insanların yanına siyah dalya(çiçek) bırakıyor, namı yürüyor.

6 Nisan 2009 Pazartesi

kalasa serzeniş konuşması

0 eyyorlama
erdem, sözüm sana, kurcalama artık şu sitenin sağını solunu. ilkokuldayken kırdığım oyuncak bilardo masanın hıncını çıkarmaya çalışma artık. eğer bu siteye zarar gelirse, ömründe karıncayı bile incitememiş olan yaşar usta, çeker vurur seni. gerçi o da işi iyice geyiğe bağladı. geçen gün bakalım ne yapacak diye "yaşar usta, şu adamlar haraç istiyor, bıçak çekiyor" dedim, "ya valla döverim aslında ama sicilime işlerler, sabıka kaydım olur, üniversitede yurda gayıt guyut emtmezlerse nice olur halım? sicilim tertemiz benim. annemlere de yazı gönderirler valla" diyerek ortamdan uzaklaştı.

çıkarılması gereken ders #1: tuhafiye diye dükkan olursa, oraya punkçısı da gelir, gotiği de gelir. enterasanı da gelir. açmayacaksın.

çıkarılması gereken ders #2: milli güvenlik. müfredattan çıkarılsın. insanı korkuya, paranoyaya sürüklüyor yeminle. bir jeopolitik konum ski var ki, ulan bütün herkes işi gücü bırakmış, dürbünle "ah ulan türkiye bizim olacaktı ki, ne skizlerdik dünyanın ebesini" diye düşünüyormuş gibi geliyor insana. oysa ki oradaki adam da belediyeye gidiyor, oradaki adam da nalburdan körtapa alıyor. ne manyak, ne megolaman insanlarız biz, bütün dünyanın bizi düşündüğünü zannediyoruz. oysa, orda da nüfus il müdürlüğü var, orda da ikametgah ilmuhaberi var. (satır arasına işlenen soru: 4. ikametgah ilmuhaberesi hangi iki muhtarlık arasında imzalanmıştır?)

rapper zombie, iyi dinle, notlar al. veya alma. sen bilirsin. sonra deatly ile "aksi notu olan var mı, fotokopi çektireceğim, geçen yıl nerelerden sormuş " diye geziniyorsunuz ortalıkta. haceliz, allah var yukarıda yalan söyleyemem, kimin kime ne oy verdiğini ben de bilmiyorum. tek bildiğim kendi yazılarıma 5'er tane falan yıldız verdiğim. yiyor pezevenk.

deatly, kulağını kabart. kulak diyorum şiş. senin ününü herkes biliyor, içinden geldiği gibi yaz. küfür serbest, ana bacı hariç. bağyan akrabalar diyelim.

"velem yüled for vendetta" konusunda ise buradan açıklıyorum, yancılık bu adamın kanına işlemiş, balkonum ben diyor, içiyor gazuzları, içiyor oraletleri. "hadi salmün alyküm" diyip kalkıp gidiyor. arada da "yeşil yedi ıskartaya çıktı, at" falan diyor.

f16_incirlik, kalk abi geldik.

aksinin perde arkası

0 eyyorlama
teknoloji fakiri bi bünyeye sahibim. 20 yıldır takıldığım adamlara bakıyorum: ikisi de bilgisayar mühendisi oldu, ben hala bi bok anlamıyorum. (an itibariyle msnimde herhalde_sen@hotmail.com kullanıcısı oturum açtı, sen düşün artık)(ekliyim deme bu adamı:/)

teknoloji diyodum. bı yazı yazdım taslaklara kaydedeyım dedım, aman allahıım neler var neler.. benjcev, ceketli, deatly, habp yazmıs yazmıs stoklamıs. her gun bi yazıyı sahiplenicem, ihya olucam, marka olucam lan resmen.

Kayıtlarınız: Tümü, Taslaklar, Planlananlar, İçe Aktarılanlar, Yayınlananlar.. bi de böle bişi gördüm yazı penceresinin(bu ne demekse) üstünde. her şeye eywallah da içe aktarılanlar ne demek oluyo hacı abi, tedirginim. modlar özelden bi mesaj atsın ortim ya. neyin peşindesiniz?

3 Nisan 2009 Cuma

vazgeçilemeyen seçim geyikleri

0 eyyorlama
taze taze bi seçim daha atlattı türkiye. buradan hareketle bişiler karalayalım dedim. sosyal mesaj vermeye çalışıyo gibi durucam ama basbayağı (bkz:anket lan bu).


evet! aranızda henüz seçme hakkı kazanamamış arkadaşlar olduğunu biliyorum. ben de 16 yaşındayım, ve lise eteği inanılmaz seksi duruyo üzerimde.. özel mesajla bana ulaşabilirsiniz. dur ya seçime dönelim. henüz oy kullanmamış biri olarak bile gözlemleyebildiğimiz olaylar bunlar.


1) yeni seçilen belediye başkanının heyecanı: hafız bu her dönem rastlanılan bi adam. her belediye başkanı, seçilir seçilmez bu tribe bağlıyo. "bu dakikadan sonra partimin değil tüm kemaliyelilerin başkanıyım" deyu deyu demeç verirler. dinleyenler de bilir hikaye olduğunu, ama usulen alkışlanır. ertesi gün parti yandaşları kapıya dizilir, iş için.


2) konvoyda, arka kapı camından sarkan taş hatun: bak benim en sevdiğim geyik bu hacı abi. bu hatunu özellikle mi işe alıyolar bilmiyorum ama çok başarılı bi hamle oluyor parti adına. beni arkadaşım var lan, 50 kilo kömürü iade etti, başka bi partinin konvoyunda taş hatunu gördü diye. arkadaşlarımı biraz daha dikkatli seçmem gerek, evet!


3) seçim kavgaları: efendim genellikle kafaya oynayan iki parti taraftarlarının karşılaştığı anda kopan arbedeye, seçim kavgası diyoruz. 29 mart seçimlerinde, son bilanço yamulmuyorsam 15 ölü, 100 yaralı. şu da var ki, japonya'da 7.3 şiddetinde deprem oluyo ama adamlarda bu kadar ölü ve yaralı yok!


4) deniz baykal: hehee hakkaten bu adam en baba geyik ha. ulan yıllardır adam kaybediyo ve ister istemez geyiğe bağlıyo. ama çok eğlenceli, her seçimden sonra mutlaka savunulacak bişi buluyo. bu adama `tugay kerimoğlu` desen; "hacı tugay başarıya doydu artık, o yüzden böyle dandik top oynuyo" diye geyiğe bağlar. lise eteğimi döndürerek "i love u, deniz!" diye bağırıyorum..

beyler açıklayın ulen lütfen

7 eyyorlama
baba böyle olmaz bu işler.. çok iddialı giriş oldu ama benim baba tarafı 5 nesildir blogçuluk yapmakta, bilirim az çok.. babam bir gün google images başına inmiş de anamgili görmüş, yıldırım torrenti basmışlar o zamandan beri blogçuluğu bıraktı ithalat/ihracat işine girdi.. ama genlerimize işlemiş bi kere..

olm kendi yazına oy verebiliyorsun lan.. benjcev aloo! hatta birden fazla verebiliyorsun.. eski arayüzde ben kendime full michael jackson veriyordum misal.. şimdi böyle yıldızlı felan, daha bir iddialı, janti..

olm açık açık söyleyin şurada birbirimizin nickine bakıyoruz.. kimse veriyo mu lan kendine oy? bak benim yalanım yok, bir kere çok niyetlendim 5 yıldız çakmaya ama sonra admin belki görebiliyordur da kim ne verdi diye, rezil tire rüsvah olurum dedim caydım.. siz verdiniz mi abi? verilebiliyor muymuş? ben de vereyim yani o zaman.. ne demek yani? konuşun olm.. hayret bişi.. tek benim mi başım kel.. alemin ibişi ben miyim yüzdelik kesirlerde hep yıldızlarım.. astronomiden soğudum..

lan sorsak mı sahibine? benjamin görebiliyo musun olm? doğru söyle.. bak ölümü ısır..

sikerim ben buna veriyorum 5 yıldızı.. veriyorum abi.. alla alla.. hakkınızı helal edin..

olm göremio musun? görüyorsan yemin ederim sana geçen adnan şenses'i yanlışlıkla verdim lan..

o hiç değil de bu vaudeville'in böyle çocuklarını parkta oynarken izleyen ebeveyn gibi uzaktan uzaktan laf atması ne zaman bitecek? gelsin babalar gibi yazsın.. adam hıncını yorumlardan çıkarıyor, giriş-gelişme-sonuç'lu blog yorumu mu olur lan?

2 Nisan 2009 Perşembe

üniversiteye geç katılan öğrencinin dramı

6 eyyorlama
Ulan çok sikko bi başlık ya. Anlatmak istediğim bu diil tam. hani üniversite başlar da bu arkadaş bi hafta sonra derslere katılır ya; aha o adamı anlatmaya çalışıcam. Gerçi bi müddet sonra kimse uğramıyo derslere ama önemli olan o ilk anki yalnızlık.

Hepimiz geçtik bu yollardan hafız. Tabi üniversite okuyamamış arkadaşlar yabancı kalacak. Şaka lan şaka ben de açıköğretimde su ürünleri okuyorum. 3. senemdeyim. Çok zekiyim ama çalışmıyorum haa.

Gördük bu adamları hacı. Hayatı kararanlar oldu, ortamsızlıktan eroine bulaşan adamlar oldu bee.

İlk günde bi tutukluk olur herkeste. Anca yan sıradaki elemandan ateş isteme, ön sıradaki hatunun çatala bakma falan. Etkileşim o düzeyde yani. Daha sonra günler ilerledikçe, bi kaynaşma, bi muhabbet, okul çıkışı cafede çay içmeler ilişkilerin sağlamlaşma sürecidir.. okulun 5. günü de tam bi ilişki kurulur. Cafede tabu oynama noktasına gelinmiştir. Hatun tangayı tarif ederken artık siz baya baya arkadaş grubu olmuşsunuzdur. 4 sene boyunca (zeki ama çalışmayan arkadaşlarım için 5-6-7 sene) bu elemanların, gruplar değişse de bi ortam vardır artık. Bizim hadisemiz bunlar değil ama. Bu goygoycu ibneler sonuna kadar taşak kebabı yaparlar.

Peki ya asıl mağdurlar? Yalnızlık savaşçıları! Küçük şehir çocuğu bi şekilde kazanır öss’yi. Yeni bi hayat başlayacaktır artık onun için. Önceki hayatından çok farklı bi hayat. Öyle ya çok samimi dostlukları olmuştur bu adamın, yaşadığı şehirde. Can dostları vardır, meyhanelerde pekiştirdiği. (iyice mahsuna bağladım lan) sevdiği kızın apartmanına spreyle yazmıştır aşkını: bahar sçs! Ama büyük şehir öyle midir? Değildir! İbonun filmlerinden de aşinadır, büyük şehir-insan ilişkisine.

Bu dezavantajların yanında bi de geç başlamışsa okula vahhh! 18 eylülde açılan üniversiteye 25’inde katılmak çok şey kaybettirecektir gencoya. Memleketteki arkadaş ve abi tayfasıyla 1 haftada içilen rakılar nelere sebep olacaktır.

Ertesi hafta okula katıldığında, önündeki senelerin zulmüne dair çok şeyi fark edecektir genco. Hele ki oduncu gömleğiyle, boğazında cevşen eşliğinde merhaba demişse yeni arkadaşlarına. Kız ortamına zaten çökülmüştür İstanbul çocukları tarafından. Eğlenceli, kafa dengi adamlar da gruplarını kurup başlamışlardır goygoya aralarında. Geriye siyasi ortamlar kalır ki, genco ne namaz kılacak kadar dindar, ne ülkücü olacak kadar bıyıklı ve ne de komünist olacak kadar da asisindir. Geriye ne kalır? Efes kalır hafız geriye. Üniversite bitene kadar bi kaç sap içer sıçarsınız. Millet tabuda tangayı anlatmayı bırakıp, prizma olayına girmiştir, sen içici bi kaç arkadaşının “o değil de hafız, cevşen ne ayaktı yaw puhaaa” geyiklerindesindir. Kaybolan yıllarım ühüüü..

ne umduk ne bulduk

7 eyyorlama
nişantaşı'nda bi kafede garsonların lise üniformalarıyla servis yapan 60 yaşındaki teyzeler olduğunu gördükten sonra şaşırmamam gerekirdi başıma gelenlere ki 10 sene önce olsa nine derdim ben bu teyzelerime. beterin beteri var elbet. izah edelim;

harika bir gece klübü açılmış boğaza yakın bir yerde. böyle mekanlarda eğlenme becerisine sahip birkaç arkadaş program yapmışlar bir cumartesi oraya gidelim diye. şöyle mekan, böyle mekan, reina'ya benzer, öyle ciks... bizim gibi fasıldan sanat müziğinden başka bir şey anlamayan, gürültülü mekanlardan elinden geldiğince kaçan insanları da ikna etmişler tatlı dilleriyle. hazırlanmışız, doluşmuşuz arabalara. ver elini bebek...

otopark yok, vale yok, güç bela park etmişiz arabayı kaldırıma. bir mecaz yok, korna çala çala savmışız kaldırımda yürüyenleri. dört tekeri çıkarmışız geniş kaldırıma. az tarif edelim;

mekanın adı -adı batsın- ışıklandırılmış bir tabela üstüne yazmakta.
birkaç basamak çıkıorsun ki karşılaşıyorsun iri yarı bi adamla. aman ha badigard değil kapıda duran, resmen fedai allahıma.
konsept böyle herhal diyerek giriyoruz karanlık mekana.

minik minik masalar oturuyoruz kızlı erkekli grup olarak bi köşeye. mekan sakin, fazla kimse yok. saat daha erken diyerek bakınıyoruz sağa sola. fonda çalan kamuran akkor'a takılmamaya çalışıyoruz. " bilseydim hiç sever miydim / aşkın sonu bilinir mi"...

pistin ortasında tek başına sallanan kadına -ki kıyafet namına giydiği kumaş parçalarından bahsetmeyeceğim- değinmiorum bile. hoş onu izlerken bıyığını buran adamı görünce dürtüyoruz birbirimizin kolunu kızlarla.

masamıza içki söylüyoruz. masadaki erkekler tedirgin, biz şaşkın. hala diyoruz ki birazdan eğlence başlayacak bu görüntü kaybolacak. ne zamanki boynuna astığı tahta parçasında sigara satan çocuk geliyor yanımıza kızlar başlıyor vızıldanmaya. türk filmi gibi mübarek birazdan çıkacak sahneye kötü yola düşmüş fakir kız. "burası çok ünlüymüş kızım gazete yazdı düşün" diyor masadakilerden biri.

neyseki açıp bakıyoruz menüye ne var yiyecek diye. o an kulakların tıkandığı, gözlerin karardığı an.

konsomasyon: .. tl.

koşar adım kaçıyoruz mekandan.

bu hikayeden anlamamız gereken şudur ki diyerek bağlamak isterdim hikayeyi lakin anlayacak bir şey yok rezilliğin son perdesiydi bu.

burak kut'tan gelsin:
yaşandı bitti büyük bir utançla
konsomatrislerin arasında kalınca
doğru söylesen kimin umurunda
gözüme inanırım
pavyon burası haydiie zıplaa.

Rebeka "Yaz Sezonuna" MERHABA dedi...

0 eyyorlama
Sürtmeyi seven bir insanım, sürtmek derken fordlamak anlaşılmasın babakiz, gezip tozma, orda burda sürtme, nerde akşam orda sabah tarzı bir yaşam stilim var.

Çarşamba günü işten çıkmışım tüm yorgunluğumla, zaten kısa bir tatil-vefa borcu-den gelmişim (ki daha sonra bunu çizittirmeyi düşünüyorum). Akşam napıcaamı düşünüyorum, eve gelmişim, geleli daha 10 dk olmamış ki "evde otur otur nereye kadar fafalik" düşünceleri beynimi kemirmekte. Kuşum öttü (Kapı ziline kuş bağladım, senin için fesat okuyucu). Kuzenim -ki kendisini AKSİ de ERDEM nickiyle okuyorsunuz- "Bebişim ben eşyaları alayım, aşşağıda halan bekliyo, Kemeraltı nda girilmedik dükkan, bakılmadık seyyar satıcı, kulağına üflenmedik dilenci bırakmadık herzaman ki gibi" dedi ve ekledi "Sende gelsene Salli'ye" ve ekledim "Fena fikir değil!" ve ekledi "Maç Rebeka da izlenir!" ve ekledim "Auç". Neyse madem öyle atladık arabaya gittik Salli DC ye. Maç saati yaklaştıkça biz de mabedimize yaklaşıyorduk çünkü sonunda annem oluyordu babam kokuyordu sonunda. Soğuk ve biralar arasında vazgeçmiştim çocuk olmaktan ve beslenme çantamda saksağan beyni kokusuydu Şerif abi.*

Rebeka yaza merhaba demiş, bahçesinin masumiyet ve güzelliğini tüm sevenlerinle paylaşmıştı, inceden esen meltem içimizi titretmeye çalışsa da birliktelik ve uzun bir aradan sonra buluşmada ki sıcaklık üşümemizi engelliyordu. Erdem benden 5 dk önce girmişti masaya ve birası gelmişti, rahatsızlığımdan dolayı içmemem(sağ memem gibi oldu) gerektiğini biliyordum ve Şerif abinin sormadan getirdiği biramı, Şerif abinin şoke olmuş yüz ifadesiyle sodaya çevirebilmiştim.

-Hoşgeldin
+Hoşbuldum abi yalnız ben bugün içemiyeceğim
-??!??
+Abi rahatsızım biraz da ondan alkole ara verdim.
-Heee hastaysan vermem zaten, ne getiriverem?
+Soda zahmet olmazsa.

Maç izlenmeye başlanmış kah sevinilmiş kah üzünülmüştü ilk yarı, son dakikalara girdikçe gelen ispanya ataklarına dayanamay.rak ağzımdan "Ne demiş David Beckham. ilk yarının son dakikalarında gol yemeyeceksin, ikinci yarı hiç yemeyeceksin!" çıkıverdi.

Yaza girerken ki masa örtülerinde ki değişiklik gözlerden kaçmadı tabii. 40. yıl tombul şişeler eşliğinde güzel bir akşam geçti, her ne kadar ben soda** içsem de turşuya, salatalığa ve yaza merhaba partisi için özel hazırlanmış patlamış mısıra hayır diyemedim.


*Yılmaz Erdoğan dan küçük bir alıntı.
**Soda bardağına tüm kalender ve kendinden emin ses tonuyla "Buna koysam olur demi?" diyerek kola dolduran Şerif abim de beni az çok tanımış. "Abi boşuna bardak kirletme bundan içerim" diyeceğimi tahmin etmişti.

fatih terim'in egosu

0 eyyorlama
adı memduh'tur.. uzunca bir süre fatih terim'in beyninin derinliklerinde ikamet etmiş, ancak seneler boyu semirdikçe artık o ufacık kafatası kendine küçük gelmiştir ve kendisi ayrı beyne çıkmıştır.. federasyon yetkililerinin tahsis ettiği memduh gözüpek isimli vatandaş ''terim gibi bir dehanın egosuna kafa sahipliği yapmak tabi ki gurur verici bir olay.. sorumluluklarımın bilincindeyim.. şunu da belirtmeliyim ki dünyanın en mükkemmel teknik direktörü fatih terim'dir.. kendisi aynı zamanda dünyanın en iyi triatloncusu, rallicisi, şairi, aktörü hatta aktrisidir de.. nobel fizik ödülünü şu ana kadar alamayışının tek nedeni ise şaibeli seçim komitesidir.. italyanlar çok kulis yapıyor ağa.. masabaşında hallediyorlar hep.. bizim kulisimiz eksik.. halbuki şenes erzik ne kadar iyi bir pozisy..''

yüzyılın geyiğine başlayınca memduh gözüpek/fatih terim'in egosu, uyuşturucu okla bayıltıldı muhabirimiz tarafından..

memduh gözüpek böyle konuşurken fatih terim de ''sizin talukatınıza sokarım göt sivilceleri.. sizin aile meclisinizle orgy yaparım, ihtiyar heyetinizle çapkınlığa çıkarım, hepinizin favorilerini sikerim ibnenin kankaları..'' şeklinde konuştu mikrofonlarımıza.. görüldüğü üzre kendisinin beyninden ego'yu çıkarında geriye tek kalan şey id ve onun eşsiz küfür mekanizması oluyor..

ibrahim üzülmez ise kameralarımızı görünce kafasını önüne eğdi ve deparlayıp köşe gönderinin arkasına saklandı, akşama kadar da çıkmadı ordan..

bilindiği gibi kendisinin ismi, beyninin zaten çok az bir bölümünü kullandığı için terim'in egosunu taşıma görevi için geçmiş, terim bunu duyunca bayılacak gibi olunca ise gözden düşmüştü..

1 Nisan 2009 Çarşamba

şekil budur

2 eyyorlama

efendim, enfes kişilikleri bloga taşımaya devam ediyoruz. sadri yıldız'dan sonra ki büyük ihtimalle bu adam sadri bey'e bir hal gelişinin tek şahidi, inönü stadında galatasaray maçlarını izleyip aziz yıldırım hayranı olan ve eşcinsel olup da evlenen, boşanan, ama bu mağduriyetinin bedelini ödemek için yine evlenmek isteyen; (h)ırsızlık mesleğine giriş hrsz.101 dersi veren ve (h)ırsızlık mesleğinin eskisi gibi işinin erbapları tarafından yapılmadığından şikayet eden; bir akşam şeref tribününde "futbol ve şiddet" kavramlarını tüm spor kamuoyuna tartıştırıp, aynı akşam "oğlan" olduğu için 10 kişilik bir grup tarafından dövülen bir adamı huzurlarınıza getirdim.

(italik kısmındaki üslubum size birini hatırlatmış olabilir, aman diyem.)

kurgu güzel, olaylar çarpıcı, david lynch filmlerinde olduğu gibi konuyu anlayınca şok oluyorsunuz. bu adamın vermek istediği mesajı sizlerle paylaşmak isterim. tabi çözdüğüm kadarıyla. zira, konu herkesin yorumuna açık.

  1. bir kere kişi ve kurumlara takılmamak gerekiyor. en başta belirttiğim gibi, inönü stadında galatasaray maçını izleyip aziz yıldırımı takımın başında görmek istemesi saçmalık gibi gelebilir. ama vermek istediği mesaj: "futbol kirli ilişkilere sahne olan bir spordur. taekwando ise bütün bu olanlara rağmen naif kalmayı başarabilmiştir. ayrıca, futbol kitlelerin afyonuyken; gaziantep doğunun parisidir."
  2. hırsızlık mevzusundaki açık sözlülüğü ile, günümüzde yaşanan heyhulaya göndermede bulunmuştur. demek istediği "ben, benim olan, benim hakkım olan şeyleri çaldığım için suçlu değilim, bilakis yaşamıma sahip çıktığım için gurur duyuyorum. ama prensiplerim var, kadınların çantasını asla ve asla çalmam. belki çalarım lan, bu o anki ruh halime bağlı" dır.
  3. zenci ve kürt imgelerinde ise tezat sanatını kullanmıştır. amacı, aslında aynı kaderi paylaşan insanların, hayatlarından sorumlu olanları değil de birbirini alaşağı etmeye çalıştığı anafikrini sunmaya çalışmıştır. ayrıca, "japon olsun, çinli olsun, hepimiz kardeşiz, bu ninjalık ne diye, bu nançakular kime?" fikriyatını inceden inceden, ufak ufak veriyor. anlayabilene tabi.
  4. eşcinsellik olayında vermek istediği ise çok açıktır. homoseksüellerin, heteroseksüel evliliklere toplum tarafından zorlandığını, yeri geldiğinde 10 kişilik gruplar tarafından dövüldüğünü, buna rağmen "aytaç medya"nın eşcinselliği gözümüze çirkin ipnelerle sokarak çamurlaştırdığını belirtmek istemiştir. ayrıca, "tarabya'da nejat alp'te düğün" imgesi ile de etiler vs tarabya çatışmasının yapay bir çatışma olduğunu belirtmiştir. ama eklemekten de çekinmemiştir: "tarabya her türlü skertir haceliz"
  5. blue jean cebindeki fotoğraf imgesine gelelim. fotoğraf aşkı, blue jean ise kapitalizmi simgeliyor burada. demek istiyor ki, kapitalizm, aşkı göt cebine soktu. bu kadar net! fotoğrafın 4'e katlanmışlığı ise futbolun 4 büyüklerini simgeliyor. ve başladığı noktaya geri dönüyor. yani bir çember oluşturuyor. "ya dışındasındır çemberin, ya da içinde yer alacaksın, ama ben çemberin mına gomuşum."

şimdi soruyorum, hangimiz deli?

(olm adamı anlamlandıracağım diye referans vermediğim filozof kalmadı. beynim zikildi yeminle.)