29 Ekim 2009 Perşembe

Zengin iş adamı ile viski bardağının kısa ve çarpıcı öyküsü

3 eyyorlama

Zengin bir iş adamıyım. Zengin ve hırslı. Paranın gözüne gözüne vuruyorum. Sıçsam para sıçıyorum. Gel gör ki manevi olarak tam bir boşluk içerisindeyim. Kendim bu denli zengin ve hırslıyken, insanların paragözlüğünden dem vurup isyan ediyor, içtikçe içiyorum. Travmalardan, panik ataklardan ciğerlerim göz göz oldu.

Hem zengin hem de dertli olduğum için içecek olarak viskiyi tercih ediyorum. Genelde içiş tarzım fondip. Fondip yaptıktan sonra ağzımı kençük gibi yapıp ön dişlerimi gösteririm. Bu esnada bardağı elimde döndürmem ise kendi nazarımda en klas hareketimdir.
Ön dişler gözüktü mü hırsa bürümek benim için kaçınılmaz olur. Kravatı gevşettiğim gibi çevik bir hareketle viski bardağını duvara fırlatırım. Tuz buz olan bardağı ve ahşap zemine saçılan damla damla viskiyi seyretmek bana paha biçilemez bir haz verir. Derdi sıkıntıyı unuturum.

İşte bu bizim viski bardağı ile aramızda gelişen rutin bir olay.

27 Ekim 2009 Salı

Haber bültenindeki konuğun sohbet sonrası akıbeti

1 eyyorlama
Ben konuğa teşekkür edilip kemralar Uğur Dündar'a döndükten sonra bülteni boşlarım. Dinlemem. Aklım konuktadır. O anda kalkıp gider mi bu konuk, yoksa herhangi bir olay yerinde çekilmiş kamera görüntüleri ekranlarımıza yansıdığı esnada mı terkeder stüdyoyu? Uğur bir sonraki haber hakkında bilgi verirken benim gözüm ekranın sol tarafındadır, görmesem de konuğun hareketlerini tahmin etmeye çalışırım.

Benim hayalimdeki sohbeti bitmiş konuk önce yakasındaki mikrofonu söker, rejiye doğru bakar. Rejiden gelen "bir dakka arkadaşım" ifadeli el işaretiyle beraber beklemeye başlar. Sonra da kalkar gider. Aslında çok da komplike bir durum değilmiş, şu an için her şeyi kafamda bitirdim. Fakat göreceğim ilk konuklu haber bülteni için net bir şey söyleyemiyorum. Çocukluğumdan bu yana içimde taşıdığım bu merak, kendi kendime olayı izah etmekle, bu kadar basit bir şekilde sona eremez. Sırf karaktersizlik yaşamamak için konuğumuzun durumunu merak etmeye devam edeceğim.

21 Ekim 2009 Çarşamba

dolmuş

0 eyyorlama
ahh dolmuşlar... bizim dolmuşlarımız...dolmuştaki birtakım ayrıntılardan bahsetmek istedim bugün. siz de telefonla bağlanabilir, dolmuşta gördüğünüz ayrıntıları dinleyicilerimizle paylaşabilirsiniz. şöförün annesinin yanındaki çocuğa "oynama tesbihle, ananı skerim" olayını kendi başından geçmiş gibi anlatan ilk arkadaşa, soner arıca'nın aynı adı taşıyan bizzat kendisini veriyorum.


benim dolmuşlarda en çok sevdiğim detay, çok işlevsel aksesuarlardır. hem motor kapağı, hem kasa hem de koltuk görevi yapan, halk arasında muavin götlüğü olan yer misal. bir çok kez, yolcunun oraya oturup, son duraktan belediyenin kadrolu muavini olarak indiğini bilirim. ki bizzat ben bunu yaşadım dün. bir müddet sonra aklımda "sevene canım feda, sevmeyene elveda", "bir sana birde sabah uykusuna doyamadım" gibi cümleler dönmeye başladı. muavin dilbilgisiyle, de bağlacını da ayırmadım zihnimde. dolmuştan indiğimde, garip bir şekilde gömleğimin düğmeleri çözülmüş, bıyıklarım çıkmıştı. yere tüpürdüm. bunun gibi bir sürü aksesuar vardır. tavandaki kağıt mendillik, cama yapıştırılmış bozuk para kesesi, pilli vantilatör, vs.

diğer bir detay ise, ayakta duran insanların "şoför kardeş, sana karşı boynumuz kıldan ince" duruşudur. tavan yüksekliği 1.5m olduğu için, ülkedeki boyun fıtıklarının bir numaralı müsebbibi bu dolmuşlardır. tabi, 2 metre civarı olan dolmuşta "kaptan, yol ağzında silkele" diyen adamın pskolojisi, bu düşük tavanlı dolmuşlarda "bir maruzatım vardı şoför bey, müsait bir yerde, hani siz de uygun görürseniz, haddimize değil ama inmek istiyorum. ama tabi sizin takdiriniz"e dönüşebiliyor.

fizik kuralları işlemiyor bu dolmuşlarda. nasıl sıvılar ve gazlar bulundukları kabın şeklini alırsa, herhangi bir insan topluluğu da bulunduğu dolmuşun şeklini alabiliyor. mesela geçen gün, dolmuştan kalıp şeklinde inmiş ve dolmuş gibi yoldan giden 50 kişilik grup gördüm. dolmuşun tepesinden vurarak çıkarmışlar galiba bu insanları. ortada dolmuş kalmamış ama şoför hala "arkadan ücretini veremeyen, verip de üstünü alamayan, sevip de kavuşamayan var mı?" diye soruyordu.

bazı cümlelere karşı dolmuş şoförü kulağı hassasiyeti vardır bir de. ben o kadar motor gürültüsünde ne düşündüğümü bile anlayamıyorum, ama ne zaman bir teyze yarım ağızla "incek vaa" dese, şoför zart diye duyabiliyor. ben bunun deneyini yaptım. ilk durumda "şoför bey, hakkınızda ipne olduğunuz dedikoduları dolanıyor, sağda solda 4-5 zenciyle seviyesiz bir birliktelik yaşadığınız, seks fırsatları verdiğiniz söylentileri ayyuka çıkmış" diye söylendim. duymadı. fakat "müsait bir yerde ineyim" şeklinde düşünmeye başladığım an durdu ve indirdi. daha dillendirmemiştim bile.

şoförün müşteri memnuiyeti anketi, yolcuyla dikiz aynasında göz göze gelmektir. hayır adam sürekli yola bakmadan sürüyor, ona bile tamam ama, neden sürekli yoklama yapıyor anlamıyorum. bütün yolcularla sırayla gözgöze gelip "umarım birazdan yapacağım ani fren yedi ceddinizi skmez. affınıza sığınarak abanıyorum. hadi bisssmillaah" mı diyor.

son olarak da, şoförün korna çalarak, yoldaki insanları dolmuşuna binmeye ikna edebileceğini düşünmesi ne pis bi'şeydir. dün mesela, kaldırımdan yürürken bir dolmuş korna çalıp duruyordu. dolmuş kornasıyla yaşadığım diyalog.

+ dü dü dü düt! düt! (dolmuşumuz sular idaresine gidiyor)
- sağol kaptan benim için uygun değil.
+ düt düt dü dü düt! (binmediğine pişman olabilirsin)
- teşekkürler fakat oraya gitmeyeceğim.
+ düüüüüüt dü dü düt! düt düt! (çok özel fırsatlar, şok kampanyalar var. misal uniformalı öğrenciye 1 tl)
- ilgilenmiyorum.
+ dü düt! (kırılırım)
- ...
+ düt. (artık kısa kornalar çalıyorum)

döndüm baktım, şoför şebnem ferahmış.

19 Ekim 2009 Pazartesi

amigoluk müessesesi

2 eyyorlama
aslında, tribüncü tayfa gözünden bakılınca bile kötü bir taraftar sayılmam. elimden geldiğince tezahüratımı yapar, efendi gibi üçlümü, pınarbaşımı çeker, futbolcuları çağırır, alkışımı tutarım. taç attım da kolum mu yoruldu, di mi yani? fekat bir galatasaray'lı olarak bazı gıcık kaptığım bağırıntılar vardır.

misal; "saldır cimbom ok let's go" ve sonrasında gelen "veeeoooy veeeeoooy" kısmı. geçen seneki bir avrupa maçında, bu tezahürat yapılırken "vurun beni, muhammet isa aşkına, yattığınız ranza aşkına, deeeey şutları ver eder sabri denen dürzü. geberdin beni, allah adı verdim bak" diye kendimi paraladığımı bilirim. allah'tan bu sene bu bağırıntı yok. işte bu gibi gıcık kaptığım tezahüratlarda veya çok yorulduğum anlarda skseler bağırmam (ne kalender, geniş adammışım ben de).

ve ben ne zaman bağırmasam, bir amigo gözü üstümdedir, hissederim. bilirim, o beni aşağıda bir yerlerden beni izler, ve takım fark atarken bile neye sinirli olduğu belli olmayan, genç yaşta kırışık gözleriyle, bana doğru bakar. inanın bu adamlara gidip "reis yaşına başına bak, gencecik yaşta ne hale gelmişin, git bi yüzünü yıka, fitaminli gıdalar al, alkolü-siğarayı azalt" diyesim, tavsiyeler veresim geliyor ama yiyeceğim dayağın tayfanın da katılımıyla, toplu sünnet törenine dönmesinden tırstığımdan diyemem. senin ecdadanı skeyim ben. forma bile giymeden gelmiş, artizlik yapıyor.

(karıncaezmez şevki, amigoluk müessesesini türkiye'ye ilk getirenlerdendir. tabi o zamanın tezahüratları "cimbom vur vur vur, biz dönem gereği naif olmak zorundayız, ama sen vur vur vur" tadında olduğu için, bu müessesenin gideceği noktayı ayırt edemedi. şimdi ise, shabani nonda'nın cinsel organından bütün bir tribün gururlanıyor. fotoda karıncaezmez şevki, tribün tayfasına tezahürat yapılırken ideal elin nasıl olması gerektiğini gösteriyor. "parmaklar bitişik, avuç karşıya bakacak ve herkes kemik gözlüklerini tedarik edecek. biri arkamdaki kel ve bıyıklıyı da kontrol etsin, skecek gibi bakıyor pezevenk.")

işte bu anlarda korkumdan, ingilizce şarkı çalan barlarda dudağımı kıpraştırır gibi kıpraştırıyorum. hatta bazen gaza gelip, amigodan çok amigocu olup arkamdakilere kızıyorum. "beyleeer bağırın beyleeeer, hep beraber söylüyoruz. şşşişşşşşş. ooooooo... beyler hadi beyler.". aslında bir dede misali "çökelim beyler" demek isterken, korkumdan dünya tezahürat tarihinin en skko kafiyelisini bile başlatabiliyorum:

burası sinema, tiyatro değil,
bağırmayan taraftar s.ktirsin gitsin.


es, es, es! mü, mü, mü! müessese mü! müessese yazmaktan, müesseseye yabancılaştım. müessese yazmak yaaa dost.. ne zor imiş meğer.

15 Ekim 2009 Perşembe

meteor

1 eyyorlama
birader, bu meteorlar neden hep boş araziye düşer? lan bir kere de şehre düşsün ya. bir kere de "tem otoyolu, meteor yağmuru yüzünden kapalı. ulaşım yolun tek şeridinden kontrollü olarak sağlanıyor. vinçler yanan meteora yaklaştı fakat eridiler. halk arasında portif olarak bilinen forkliftler buharlaştı." gibi bir anons duyalım.
(uzaydaki taşa meteor denir)
tamam, boş araziye düşme olasılığı daha yüksek. fakat bir kere de ne bileyim, şöyle taksim meydanına düşsün. normal doğa olaylarında siki çarşafa dolayan yetkilileri, bir de o zaman görelim? meteorun önüne geçip açıklama yapan varla yok arasında bıyıklı, kahverengi takım elbiseli adam görelim televizyonda.

bunun bilim kurgu filmlerine benzeyen örnekleri yaşandı bu ülkede. radyasyonlu çayı, "bütün vitamini protonunda" diyerek içti, 5 sene sonra kanserden öldü biri, veya temiz olduğunu göstermek için girdiği haliç'te "su tertemiz hacı, sen de gel, ilk başta biraz kokuyor ama sonra insan alışıyor" diyordu başka biri. yemin ederim dalıp çıktığında lüle lüle bok düşüyordu herifin başından. bir de meteor düşünce n'olacak ona bakalım.

9 Ekim 2009 Cuma

son seksleri oldu

0 eyyorlama
cinsel yaşamlarını hareketlendirmek isteyince, komşuları tarafından öldürüldüler. (haberin devamı aşağıda)
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

evli çift a.g ile m.g, iki ay önce cinsel yaşamlarını hareketlendirmek için horoz kesip, adak adadılar. fakat kestikleri horoz komşularının çıkınca, işler karıştı. komşuları y.r.k, horozlarının seks adağına kurban gittiğini öğrenince çok sinirlendi. ilk önce amcasının oğlu s.k'den pompalı tüfeğini "ava çıkıyorum" diyerek ödünç alan yaşar rıza kurakorman, komşularının evine gizlice girdi.
(m.g, sekse çok önem verir, seks yapanı teçvik ederdi. köyde ona "seks ana" derlerdi)

y.r.k, çift yatakta uyurken havaya 3 el ateş etti. korkudan kalp krizi geçiren çift, sağlık ocağına kaldırılırken öldü. ki kaldırılsa da kurtarılamayacağı aşikardı. cinayetten sonra jandarmaya teslim olan y.r.k "bir an için sinirlendim. sefa'dan tüfeği alıp vurdum. pişmanım. ama sefa değil." diyerek açıklamada bulundu. a.g ile m.g asri mezarlığa defnedildiler.

bu post, haberin anasayfadaki resminde fazlasıyla erotik resimler kullanıp, haberin içeriğinde teyze ve amcaların cinsel yaşamına yer veren ve gençlerin cinsel gelişimini olumsuz etkileyen basın emekçilerine ithaf edilmiştir.

4 Ekim 2009 Pazar

s.çılmış şiirler-1

0 eyyorlama
aaah müjgan
son mesajında ille de çocuk isterim demişsin.
ihtimal ki, annen-baban sıkıştırmış seni
belki amcan-halan
belli ki çok pis gaza gelmişsin..

ben senin çocuğun olurum müjgan
altıma sıçarım günde dört defa
tükürükler saçarım.
agu magu diye saçmalarım yeri gelir
yeri gelir, eşin dostun suratını tırmalarım!

yavrum, gel vazgeç bu sevdadan
bebek de bebek diye başımın etini yeme
bak söz, en bi has bebek olurum sana
-bu kısmı yanlış anlama- gerekirse emerim seni.

gaza gelme güzelim,
ne sen 9 ay karnında taşıyabilirsin bi veledi,
ne ben yirmi yıl sırtımda...

anan çok istiyorsa, o doğursun!
son sözüm budur.

1 Ekim 2009 Perşembe

yuvarlanmak...

2 eyyorlama
canım bugün sadece komikli video göstermek istedi. eğer çok sinirimi bozarsanız, sitede bol güllü aşk fotolarından oluşan slaytların hareketli fotosunun canlı halini yükler, onların üzerine comic sans fontuyla yazılmış aşk şiirlerini koyarım. bunu gerçekten yaparım.


edit: bunu izlerken lise günlerim aklıma geldi. şimdi düşünüyorum da, lise bahçesinde sınıfın bütün erkekleri olarak böyle gözüktüğümüze eminim. en azından ilk yarım dakikası için. zaten erkeklerce lisede en nefret edilen şey, "gruplaşma"dır. bu kelime, yıllar sonra en nefret ettiğim kelime olmuştur.

sedatlı akınlarda çocuklar gibi şendik,
teneffüste bin ergen bir hayli sinirliydik.