29 Haziran 2009 Pazartesi

grip

1 eyyorlama
son zamanlarda, ağzımızın dadıynan hasta da olamıyoruz. ne güzel kapmışım şifayı, pazar pazar yatıyorum. televizyonda da "haneler" diye bir dizi var. hani insan, böyle televizyonda salak bir programa kaptırır da kendini, üşengeçliğinden midir yoksa mına kodumun poroğramın hipnotize etmesinden midir bilemem, değiştiremez kanalı, mal görmüş mağribi gibi bakar ya beyaz ekrana. mal bulmuş mağribi ne lan. gol bulmuş maldini gibi. neyse yukarıdaki gibi hal içerisindeyim, "haneler" adlı rezil parodi programını izliyorum.

kendi kendime dedim ki, "ya dobuz gıribi olbuşsab". amuğa goyim ben de nasıl bir hasta olmuşsam, beynimin bile burnu dıpanmış. gece uyuyamadım. ama uyuyamayan insan ne yapar, dönelir durur yatağın içinde. ben ise, bir omzumun üstünde, çeşitli mahlukatlarla uğraşa uğraşa geçirdim gecemi. en son, "haneler" poroğramına, allah razı olsun, sean penn girdi de öylelikle uyandım.

sabah hemen domuz gribiyim diye tohtura gittim. panik halindeyim, gözlerim belermiş, "ulan aslantepe'yi göremeden, frank rijkaard'ı tribüne çağıramadan, en son 'oo şıkşıkşık zibobo, şıkşıkşık zibobo' diye üjlü çekemeden gitçez şu fani dünyadan yalım" diye diye, işyeri hekiminin kapısını çaldım. çalıştığım yerde de, öyle iş kazası falan olan bir yer olmadığı için, işyeri hekimi de yeri geliyor taşşak kebabı yapıyor, yeri geliyor taşşaklarını tartıyor, yeri geliyor "acaba halama taşşak mı taktırsam" diye düşünüyor. işi gücü teşşakhları.

gittim, apar topar pantalonunu çekti bizimkisi. aklımda da paso levent kırca parodileri var. hani muayene etmeden direkt bana ilaç yazsa, tak yapıştıracağım "vesikalık fotomu gönderseydim keşke", tak vereceğim "ee siz böyle yaparsanız, sokaktaki adam ne yapsın"ı. şöyle öksürttü, g.tümü başımı elledi, allah razı olsun, dürttü bir iki de, rahatladım. boğazlarıma bakarken, "ağrın var mı" diye sordu, "ay omzum kopiyeee tohtur bey, bir de yanlarım ağriyee" dememle orada teyzeye dönüşmem bir oldu.

bir daha uyandım. başımı bağladım ve sabah namazı kılmak için meslerimi ayağıma giydim. artık tam bir hacı teyzeydim.

17 Haziran 2009 Çarşamba

yaprak dökümü izlemek

2 eyyorlama
dünyanın en zor işlerinden biridir. deseler ki, arabistan çöllerinde hıyar yetiştir, sonra su bul, cacık yap, dökmeden anayurda dön veyahut 3 sezon yaprak dökümü izle, eminim ki ilk önce bu teklifle gelen adamı döver, sonra da arabistan'a ilk araba kaçta diye "yallah turizm" acentasını arardım. pfff..

efendim halen evde bir yaprak dökümü seansı var. ben oysa ki ispanya-ırak maçının devre arasında uyuyakalmıştım. yalnız şunu belirtmeden geçemeyeceğim, ırak futbol takımının üzerinde körfez savaşının izleri var gibiydi. hani spiker maçı anlatırken, her an kadın simultan çevirmen söze girip bir hızlanıp, bir yavaşlayan tarzıyla anlatacakmış gibi geliyor: "eee torres füzeyi çakıyor.. ırak kaleee...cisinin üstüne. fifabukonudaaa çok net, ama delbesque hake..me itiraz"

bir uyandım, karşımda halil ergün. her an kalp krizi geçirmeye meyilli bir halil ergün yüzü... hala rüyadayım sandım. del bosque, saddam derken ikisinin geometrik ortalaması olan halil ergün çıktı karşıma, vay a.k bilim o kadar ilerlemiş diyordum ki, yaprak dökümünü özetleyen kadın çıktı (körfez savaşı sırasındaki kadın çevirmenin sesi): "necla, babasına geçen gün oğuz'a verdiğini söyleyememişti, bankadan çektiği parayı." ipneler heyecan yaratıyor bir de.

diyeceğim odur ki, yaprak dökümünün tarihteki izdüşümü, 1. körfez savaşıdır. oturur televizyon başında dram izleriz. puzzle'ın parçalarını birleştirince, bu çıkıyor.

Nayır Nolamaz..

Ozamanlar ,paranın para olduğu zamanlar anadolu lisesi sınavıynan 5. sınıfta tanıştık,
göçmenliğide atamamışız üzerimizden hala naposun ma,iyim ba sen naposun modunda devam etmece hayata,neyse efenim mattı fendi,okumasıydı çözmesiydi derken girdik alamanca eğitim veren bi kuruma.
Eski arkadaşlar yok,bitli zahide,çilli gülçin,tazmanya nihal,hayvan sülo,yakubi yok yok yok..
Sanki elimden biramı almışlar gibi ağlamaklı bakınıyorum tören meydanında ilk gün.
Günler haftalar geçiyo anacım ben sessize almışım okumaya çalışıyom,zigi vo bist du zigi,zigi tut şu zigi konuşmalarıyla almancaya devam..
Beden eğitimi dersi oluyo anam iki futbol ayarı veririzde ordan bağlanırız artık olaya derken takımlar kurulmuşta bende tribünde yerimi almışım bile;şut dışarı çıkıyo owww nidalarıyla premier lig havası katmaya çalışıyorum sahaya.
Nasıl bağlarız nasıl ederiz derken adam eksikmiş aga,oynan mı futbol,bilin mi?
bununla oynanıyo bu kames 9 katlı annadın;taraktı kürekti derken baktım ki 2 haftaya 10 numaralığa terfi etmişiz,içimizde büyüttüğümüz klinsmann ı sıçmışız sahalara inceden,sora orta1 orta2de ortaokul şampiyonluğu derken sevdirmişiz kendimizi iki götüm yerimiz olmuş transfer piyasasında,simit ısmarlayalım oyna diyenmi ararsın,biz simit yiyelim sen ortada oyna diyenmi neler neler bacım..
Sonra tek deliği topta sanan bu ufak yürek dişi kavramıyla tanışmıııış,gel gelelim ah o göçmenlik yokmu o göçmenlik kene gibi yapışmış arkadaş atamıyom üstümden ya,ulen konuşsam rezil olcam,konuşmasam sağa sola vermeye devam;nabacaam bilemiyom..
Jöle denen o nalet şeylede o ara tanıştım zaten, sürünce saçların rüzgar falan dinlemiyomuş,alayına gider çekiyomuş.
İyiymiş dedim nerden bulunur nasıl sürülür derken aldık,evet evet bastık parayı aldık.
(duştan sonra gece yatmadan sürdüğümü hatırlarım ah tuğçe sıçtın ağzıma)
Neyse biraderim kıza iyi görüncez diye yapmadığım şebekliklerin yanında bide bunu deneyem demişidim ama arkadaş söleyen yokki,e arkasındada yazmıyo bokunu çıkarmadan sürünüz iyice yediriniz falan deyü.
Vardık okula üstümde bi ağırlık bi heyecan(jöleden olsa gerek) kuşbakışı kızı arıyom lazerle işaretleyip yanına ışınlancam,yeni saç yaptım nasııl dicez ya,okula girdik daha dur daha merdivenlerden inmedim arkadaş bunun kankası geldi
(çabuk söle kanka mı,sevgili mi,efes şişe mi)ay saçlarını onun içinmi böyle yaptııın katile benzemişsin yaaa janıııım.Yapıştırmışız saçları,e bide o yılların vazgeçilmezi amerikan traşı nakşedilince kafaya arkadaş al sana John Abruzzi modeli..
Gittik yatırdık saçları suya pembeleşene kadarda çıkarmadım aga,jöle değil harç sürmüşüz saçlara mk..
Bidahada süreni parlamentonun önünde üçlük beşlik döndürsünler diye yemin ettim..
Kız desen yalan oldu,ellere yar oldu.
Şimdi nezaman raflarda jöle görsem gözlerim dolar,neşenin kepek sorunu aklıma gelir..
Bizimkisi bir aşk hikayesiydi be,neden böle oldu ya,nedeeeeeen
Sağlıcakla kalın;bilmediğiniz şeyi de oranıza buranıza sürmeyin etkisi yıllar sürüyo,aman deyim çocuklar..

15 Haziran 2009 Pazartesi

Bazı unvanlardaki doğal samimiyet

1 eyyorlama
Bir takım kelimeler kendiliğinden samimidir. Ne yapsan samimiyetini yok edemezsin. "kayınço" sözcüğü misal. Atsan atılmaz satsan satılmaz. Kardeşim, arkadaşım diyeceğine kayınço de, bacanak de. Daha candır, daha canayakındır. Bu konuda objektif olduğuma inanıyorum. Çünkü bacanağım yok, asla olmayacak da. Erkek olsam hep sevdiğim arkadaşlarıma bacanak derdim. Emin olun kavgaları önleyen, küsleri barıştıran, dostlukları pekiştiren şeyler sadece bir dini bayram veya bir dal sigara değildir. Güzel sözlerdir bunlar.
Neyden bahsettiğimi anlamayanlar için biraz bilgi vereyim. Bir adamı görüp "Bu adamda çok fena Kenanlık var, belki de biraz Mustafalık" dediğiniz olmuştur. Misal Deniz Çoban diye bir hakem var, Deniz ismi ile alakası yok. Muammer'e daha uygun siması. Anlattığım da ona benzer bir şey. Anlamı bambaşka olsa da bazı sözcükler çok sıcak ve samimi, komiğe yakın.
Bak elti ve görümcede bu sıcaklığı yakalayazsın. Baldız nispeten daha yakındır ama onun da atasözü var. Herkese balsız diyemezsin, yanlış anlaşılmaya müsait bir takım cinsel çağrışımları var. Gene en iyisi kayınço ve bacanak. Belki biraz da dünür.

eskisehirdeokudum

0 eyyorlama
eskisehirdeokudum nikli kişi aslında nikim yok benim'dir.

şu yukarıdaki cümleyi türkiye üzerinde anlayabilen, yorumlayabilen ender kişilerdenim.

eskişehir'e gidip, çok daha öncesinden "milliyet foto galeri" ile anlaşan bu arkadaşı transfer ettim. artık aksi sözlük forması giyiyor. flaş transferlerimiz devam edecektir.

ben havaalananına gidip, omuzlara alacağım bu arkadaşı.

11 Haziran 2009 Perşembe

düğün videolarında kameraya bakan adamlar

0 eyyorlama
şimdi, yaklaşık iki hafta önce "destere" filmini izleyip, dünya üzerindeki bütün filmeri bitirmiş bulunmaktayım. tabiri caizse sinamanın sonuna geldim. bu yüzden, akraba akraba dolaşıp, kah sünnet töreni, kah nikah töreni videolarını izliyorum. arada da youtube'u açıp, son 3 tane kalan "aşqımaaa, onu çoq seviyorum" yazan, gül ve sevgili fotolarından oluşan müzikli slayt şovları izleyeceğim.

herkes bilir ki; düğün videolarında, şöyle bir giriş sekansı bulunmaktadır. herkes oturmuş, ya yemek yeniyor; veya her ne izzet-i ikramda bulunulmuşsa onları tıkınıyor; veya da sülalenin bazı ileri gelen neşeli, beyaz saçlı, kırmızı yüzlü adamları alkollerini alıyorlar usul usul. sanki yönetmen bu sahnede, birazdan yaşanacak gerdan kırma, alnını paraya yatırma, göbek atma, takı takma gibi eylemlerin; o büyük ve şanlı olayların kahramanlarını tanıtıyor.

işte bu sahnede çoğu kişi, kamereya bakar. gözlerini kaçırmadan. düşünürüm ki, ya kameraman çıplak, ya mazhar alanson, ya da siyam ikizi. şimdi son iki ihtimal çok düşük, çünkü mazhar alanson'un böyle ulusal düzeyde bir işi yapması çok zor. siyam ikizi bir kameraman da anatomik açıdan very very manyak.

ee bre amuğagoyum nobre'ye.. neyse çıplak kameramanlar istemiyoruz düğünlerde. olm düğün dediysek de, dernek dediysek de, dal taşak kameramanlık yapma. tamam görünmez kahramansın, set ekibisin ama ayıp. en azından üzerine bi don giy.

10 Haziran 2009 Çarşamba

ben böyleyim

0 eyyorlama
rivayete göre büyük İskender’e pers orduları ile karşılaştığı savaş meydanında komutanlarından biri sorar;

- hacı sana büyük diye görkemli bi nick name takmışlar. ama orduda da vermediğin asker kalmamış. büyük derken senin götten mi bahsediliyor diye düşünmeden edemiyorum. nasıl olucak bu iş?

bu soruya büyük İskender tüm ihtişamı ve gökleri gürleten sesiyle cevap verir;

+ sana mı sorucağız lan yrrağım. hem verdiysem verdim. sanane. sanane amcık ağızlı, sanane.. ben böyleyim olum. ben buyum..

der ve komutanı oracıkta, susuz sabunsuz hoplatır. bunu gören askerler ''lan savaşı kazanamazsak bu adam bizi de böyle sker'' diye düşünürek cengaverce savaşır, iskender de dunyanin mına koyar...

ben böyleyim, kilit bir repliktir. bazı kişilerin yediği her hangi bir boku neden yediklerini açıklayamadıkları durumlarda, bazı kişilerinse eleştirilere göğüs gerememesi durumunda kurtarıcısı olan bir repliktir. ha işe yarar mı, kişiyi o sıkışıklıktan kurtarır mı derseniz o duruma göre değişir. mesela şöyle bir durumda;

+ lugano şansal hocamız bağlantıda ve sana şunu sormak istiyor; neden emre’ye yumruk attın.
- öncelikle bu kötü görüntüleri izlemek zorunda kalan tüm futbol severlerden özür dilemek istiyorum. neden yumruk attığıma gelince, o an için hırslandım ve kendimi tutamadım. ben böyleyim, hırslıyım..

derse bazı kişilerin kafasında oluşacak görüş ‘’haaaa. bu adam hırslı, ondan yapmış’’ olacaktır. ama bazı kişilerin, herkes yemiyor tabiî kide.. fakat ''ben böyleyim'' şöyle bir durumda;

+ sibel beni neden hakan’la aldattın?
- çünkü ben böyleyim İsmail…

kullanılırsa sibel in maksimum iki gün içinde helvasını yer, ismail’in kaldığı hapishaneye pazardan aldığımız beyaz silip donları göndeririz. sibel’in bu durumda yapması gereken ismail’in ‘beni neden hakan’la aldattın’’ sorusunun salaklığından yararlanarak ‘’murat’la aldatsam daha mı iyiydi’’ demesi ve İsmail’in kafasını karıştırıp kaçmak için vakit kazanmasıdır. yoksa sibel i değil ‘’ben böyleyim’’, ‘’ne alakası var’’, ‘‘ne münasebet’’, ‘’olur mu öyle şey’’ ve benzeri gibi kurtarıcı söz öbeklerinin tümü gelse kurtaramaz.

bide bazı insanlar vardır ki ''ben böyleyim'' i kendileri kullanmaz. biz, bu adam da böyle işte deriz. adamın tüm o yavşak, saygısız, pislik tavırlarını benimser ve karaktersiz yapısına yorarız. muhtemelen buna verebileceğim en iyi örnek ahmet çakar’dır. adam konuk olduğu spor programına çıkıp ekran başındaki izleyicilerin birine bile aldırmadan kendi kendine oral seks yapsa bile tüm türkiye’nin vereceği tepki ''bu adamda böyle işte ne yapacaksın'' olur.

şimdi bu yazıyı bir sonuca bağlamak lazım ama ben bağlamayacağım. neden mi? çünkü ben böyleyim..

8 Haziran 2009 Pazartesi

"mehmet topuz" veya "mehmet, topuz."

0 eyyorlama
biraz önce beni aradı ve aksi sözlük'te yazar olmak istediğini söyledi.

aziz başkan devreye girdi ve "dahi anlamındaki de bağlacı ile, saftirik iması yapan -ki ekini dahi bilmez, mevdivenlev, mevdivenlev" diyerek uzaklaştı. ee yıldırım demirören durur mu, yapıştırmış cevabı: "ya içinde ben olsaydım."

sıçtınız lan caaanım futbolun içine.

7 Haziran 2009 Pazar

aksi sanat

2 eyyorlama
aramızdan bazı yazarlar, aksi sanat şeklinde bir site açmışlar. açılış bildirileri de şu şekilde:

aksi sanat, aksi sözlük içerisindeki iki sinsi yazarın çok önce planlamış olduğu fakat üşengeçliklerinden, aymazlıklarından dolayı tam 3 ay sonra hayata geçmiş olan bir projedir.

sanatçı falan değiliz, eleştirmen de. buradan eleştiri yazısı veya edebi bir metin beklemek zırtapozluktur. daha ağır konuşabilirim. en sanatsal etkinliği, blok flütle beethoven'ın 9. senfonisinin en popüler kısmını çalmak olan insanların yeridir burası.

sanata maruz kalıyoruz, ortalama bir bilinç ile. izleyici veya diğer tabirle
müşteriyiz. dolayısıyla, sahip olduğumuz ortalama bilinç ile bu "eserler"i
değerlendirme hakkını kendimizde buluyoruz. bizler, (oha sanki manifesto, sanki sendika bildirisi yazıyorum, "bizler" falan ne ayak hacı?) aslında, sanatı sterilleştiren, gecekonduların duvarlarından alıp, kar maksimizasyonuna tabi eserlerini ücrete tabi plazaların müzelerine sokanlara aksilik yapmayı planlıyoruz, bütün bu yüzeysellik ve ortalama bilincimizle.

o yüzden aksi sanat. "sanat sanat için midir, toplum için midir?" sorusuna yanıt aramıyoruz. cevap artık çoktan belli: "daha iyi model bir araba için".

asla bunları "ezber bozma" aktivitesi olarak da düşünmemek gerek. karşı şov naifliğinde bir yer aslında burası. kitabı okumayıp, filminin çekilmesini bekleyenlere de ortamlarda ekmek çıkaracak kadar spoiler ve bilgi verebiliriz. ama bunların doğruluğu hakkında, herhangi bir garanti vermiyoruz.

iyi eğlenceler.


http://sanat.aksisozluk.net veya http://aksisanat.blogspot.com adreslerinden ulaşılabilir.

6 Haziran 2009 Cumartesi

transfer döneminde ortaya çıkan halalar, kuzenler, kankalar, bacanaklar: "yakın çevre"

0 eyyorlama
şerif mardin'in "merkez-çevre ilişkisi"ni anlatmak ister bu deli gönül. fakat hali hazırda seçmeli aldığım sosyoloji dersinde uyumak gibi insani bir ihtiyacı karşıladığım için, daha farklı bir çevreden bahsedeceğim.

transfer dünyasında, şöyle bir klişe vardır: "şener aşkaroğlu'nun, yakın çevresine bir sonraki sezon istanbul büyükşehir belediyespor'da oynayacağını söylediği öğrenildi". bu cümlede geçen yakın çevre kim arkadaş?

1. muhabir olarak, sen adamın bacanağını, canından çok sevdiği arkadaşlarını, pülümür'de vatani görevini yapmakta olan halaoğlunu nereden biliyorsun? nasıl ulaştın bu adamlara.

2. şener akşaroğlu, sen manyak mısın? harbi harbi söylüyorum, manyak mısın? sanki milano ekibine transfer oluyorsun. ulan ben belediyespor'a transfer olacak olsam, susar otururum muhabette, efes şişenin etiketini soymaya falan kasarım, uzaklara dalar giderim, soran olursa da " ha yok bişeyim ya, dalmışım" derim. her boku ne ötüyorsun?

3. istanbul büyükşehir belediyespor, 3 büyükleri yenince neden "büyükşehir çalışıyor" manşeti atılır? bir yere kadar arkadaş. ayrıca belediyeler, neden bizim paramızla futbol takımı kurar. bana ne arkadaş? taraftarı da olmaz bunların. belediyede çalışan işçilere, memurlara bedava bilet dağıtırlar, o kadar.

4. frank rijkaard geldi lan. bariz bariz frank rijkaard geldi. insan, çocukluk idollerini görünce seviniyor. 92 avrupa kupasında, danimarka hollanda'yı yenince hepimiz ağıtlar yakmıştık. sonuçta hepimizin van basten, gullit, kuman, rijkard olmak gibi çok ulvi görevlerimiz vardı. bir de beşiktaş'ta ulvi vardı.

4 Haziran 2009 Perşembe

kamasutra mı, kasatura mı: türkiye pop müziği ve son dönem trendleri

1 eyyorlama
şimdi her bilimsel makale gibi, anlamsız bir söz öbeği - iki nokta üst üste - ardından saadete gelme olayını yaptım. bunu yaptım ki, bilimsel ve entelektüel kimliğime saygı duyun. en azından bunu, bbg evinde 05-murat'a gösterilen saygının benzerini isteyen eray gibi istiyorum. herkesin de çok iyi bileceği gibi, 05-murat evden çıktıkan sonra otorite boşluğu olmuş, eray ve melih arasında yaşanan taht kavgaları arasında kaynayıp, silik tipli, uzun saçlı, sivilce lekeli zeki isimli şahıs ilk 3'e girmişti. zeki gibiler olduğu sürece, çok korkarım bu hayattan. sinsi zeki. etliye sütlüye karışmadan finale kadar geldin. sinsi!!! ya senin olayın ne ya? hadi anladık, murat babacan, melih p.ç, eray'a da anlamadığım bir şekilde filozof denmiş, pezemenk sanki varoluş problemine kafa yormuş da filozof amorum. söylesene; bir descartes, bir sartre, bir locke, rahmetliler katılır mıydı bbg'ye? neyse eray'ın bile iyi kötü özelliği var, senin olayın ne zeki? uzun saçlılığın ekmeğini yedin.

ulan bana da bbg programındaki karakterleri bilmiyorum ayağı yapmasın kimse arkadaş. dönemin en ünlü entelektüelleri bile bu programı izledi. orhan pamuk bile, "abi yaa, eray iyi de ben melih'i tutuyorum" demişti. sen mi izlemeyeceksin? bırak allasen.

neyse, konumuzu dağıtmayalım.

bir kere türkiye pop müziği diyince 90 sonrası aklınıza gelsin. fikret kızılok, cem karaca, barış manço vs. 70'lere dair ne varsa bunları işin içine katmadan, postmodern popüler kültür yani. başlangıç noktamızın yonca evcimik, hakan peker, ozon orhon ve sonrası olduğunu belirteyim. ayrıca ozon orhon'un da babası ne pis bir karaktermiş ki, ağzında yiyecekle nüfus müdürlüğüne gitmiş. "ozan orhan" olması gereken ismi, poğaça yerken "ozon orhon momur bey, poço yen mi, sucok sucok.." zikretmiş olsa gerek.

son dönem pop müziği:

1. kurgusal romantik: en önemli temsilcileri, funda arar, ziynet sali falandır. kral tv'den biraz daha örnek toplamam gerekecek. bu topraklarda hiç kimsenin yaşayamacağı aşklar üzerine kuruludur şarkıları. daha bir batı romantizmi etkisini gösterir. yoğusa bu topraklarda kimse eski sevgilisine 5 çayına neyim gitmez. skerler lan adamı. hee, bu ülke gerçekliğinden uzak, çok afaki şarkılar bunlar. yozgat, burdur, kırşehir gibi şehirlerin varlığını unutmuş söz yazarlarının eserleridir bunlar.

2. hayvan gibi, öküz gibi, ayı gibi: ismail yk ve cankan tabiki de. lümpenlik, varoşluk üstlerinden akar. şimdi kadın arkadaşlardan özür diliyorum, onların gözüyle anlatmak istiyorum bu ikili ilişki mevzunu. efendim "karı tavlama" olayını arabayla, bardan kaldırmayla falan yapar bunlar. gerçi şarkılarında geçen karılar da, varoştaki sahte sarışın, aşırı taşlanmış kot pantalon kızları. en azından, fikriyat bu ülke gerçekliğine uygun. milyonlarca zibidi, liseli bebe; altına mavi ışık veren arabalara biniyor. her türlü modifikasyonu anlarım da, arabanın altına mavi ışık verince, gezgin kerhanaden başka bir şeye benzemiyor. konu y.rrak gibiler olunca ben de ağzımı bozdum, bacım afedersin.

3. neşeli arabesk: yalın, kenan doğulu falan. bunlar da gerçek değil bir kere. sen köppek gibi sev, sözlerde bunu belirt, yaldır yuldur oynaya oynaya şarkı söyle. ayrıca, bu adamların sevdiği kızların aileleri, abileri gibi yokmuş gibi davranırlar. hatunlar tek başına yaşıyordur evde, ev sahibi aynı apartmanda falan. lan get ya! lan bi get! eve gizli gizli gelen, akşam ezanı okununca kızı evine bırakan kenan doğulu imgesini skeyim. ama hiç bunlardan bahsedilmez...

4. ibrahim erkal - burhan çaçan romantizmi: bunlar son dönemde albüm çıkarmasa da, temsilcileri bir sürü var. kral tv' yi açın, her an denk gelebilirsiniz bu kirli sakallı, isimleri yöresel-oryantal isimli gençlere. birader, ben işte bunlara hastayım. nefissiniz ulan. bu kadar gerçekçi, bu kadar naif adamlar olamaz. bir kere, olayın farkındalar. o kız atölyede çalışıyor, akşam evde olmaz zorunda, zorba bir babası var. en önemli olayları da kızla değil, babasıyla geçer zaten. hareketli şarkılarının klipleri genelde, hızlı çekimde gösterilen babadan kaçan damat adayı iken, slow parçaları dağa bayıra bağırırlar.

5. cover manyağı/ arakçı genç tipler: haluk levent bu ülkenin en iyi rockçısıdır efendim. ciddiyim bu hususta. değilim lan, durun kapatmayın. ama sonradan her yerden pırtlayan ve bilhassa ankara-kızılay / istanbul-kadıköy-istiklal menşeili bu grupları toplayıp bir yerde tokatlayarak bayıltasım var. bela mısınız olm? hele bir emre aydın var ki, zaten tip olarak kejman'a benziyor, halı sahada falan denk gelsem direkman çift dalcam aşil tendonuna. ne bir özgünlük, ne bir sanatsal özellik; bir bok yoktur bunların şarkılarında.