18 Mayıs 2010 Salı

spora başlamak bitirmenin yarısıdır

0 eyyorlama
kış iyidir. kat kat giyersin, göt göbek belli olmaz. bir dirhem hırka bin ayıp örter. ama yaz öyle değil. yaz, ayıp örtmez. tişörtler yedi düvele haykırır: "bakın lan bu adamın çok fena göbeği var! ahaha, bok çuvalı gibi bişey lan bu benim sahibim..."

aslında sorun göbek değil. ben, bilgisayar başına mahkum eden kapitalist sistem falan der, her türlü sıyrılırım işin içinden. kendimi öyle bi savunurum ki, kapitalizmin fikir babası abraham j. kapital bile "haklısın bilader, yanlış yapmışız hata etmişiz" der. hem fena da durmuyor aslında. gürbüz, toraman ve zengin gösteriyor. ama sorun kendimi hakiki bir manda boku gibi hissediyor olmam. kondüsyonum manda bokuyla hemen hemen aynı. nasıl ki onun kalkıp 3 kilometre koşmasını bekleyemezsen, benim koşmamı da bekleyemezsin.

efsane gerçek olsa da, allah'ın işine bak ki, arkamda dev bir karakancolos belirse kaçabilecek durumda değilim. öyle pis bir denklem oluşacak: kaçmazsam karakancolos öldürecek, kaçarsam zaten nefesim kesilecek ve 50 metre sonra yere yığılacam. olmaz olmaz aga. her şey olur. olacağı varsa fredi krugır bile beliriverir arkanda. yoncalanmış inek gibi şişip kalırsın 50 metre sonra.

satırlarıma, başlıktaki veciz söze açıklık getirerek son vermek istiyorum. spora başladığın gün bitirmeye karar veriyorsun. o nasıl bi ağrıdır, sızıdır arkadaş... istersen hiç başlamasın/bu hikaye yarım kalsın/onca yaraların ardından/yeni bir aşk yaratamazsın/istersen hiç başlamasın/geç kalmışız birbirimize.

16 Mayıs 2010 Pazar

İçerideykene düşünecek çok vaktim oldu...

3 eyyorlama
Beni rahatta dinleyin...

Uzuuuun uzun zaman once tam olarak yazamasamda kendi kendime gülebileceğim şeyler karalıyordum. Benjcev falan da gaza getiriyordu, ama olmayan yeteneğimi şu an içinde bulunduğum "vatani görev" durumu iyice köreltti. İki lafımdan üçü koyacam ha oldu. Haritayı katladığın zaman Salliyle üstüste anca gelen "Yeşil Erciş" saçlarımda beyazlara neden olmaktaydı ve bira kokukusuydu rebeka. Benjcev'in alt yazıda bahsettiği yılda bir kitap ortalamasından çok aşşağılardayken, bira kitap diye bir ikili oluşturmaya başladım. Bira mesaimde hafta içi 17-24 hafta sonu tüm gün olduğu için hafta da iki kitaba kadar çıktığım da oldu. Ama okuduklarımın alayı bulanık olduğunu farktım.

Kıpırdanma artık...

Kendi devrelerim askerliği unutalı uzun zaman oldu, alt devrelerimi de şu iki gün içinde gönderttim amma velakin sayılı gün çabuk geçer tezinde bir sıkıntı yaşayan asteklerin arasına katıldım. İlk geldiğimde benden önceki bir abimizin bi lafı geçerliliğini korumakta; "Bir yer lanetlendiyse kargası bol olur derler" demişti, ve Erciş de hayatımda gördüğüm kuş sayısından çok daha fazla karga gördüm, artık hangi astek lanet ettiyse tutmuş bedduası.

Hazır ol...

Bazı tahtaları eksik çok adam tanıdım ama. Ne yapıyorsun asker denildiğinde o an yaptığı işi direk söyleyen askerim var mesela. Yürüyorsa yürüyorum, Selam duruyorsa selam veriyorum ya da hazır oldayım komutanım diyen adam. Mesela bir adamımın sözcük kapasitesi üç: "Saol,Emredersiniz,Komutanım". Ya da sivildeki mesleği dolayısıyla eli uzun olan adamlar. Bulup getiremeyeceği hiç bir şey yok. Öğrenimi hiç denilecek kadar az insanlar tanıdım. Şu haritada Türkiye'yi göster dedikten 2 dk sonra komutanım unutmuşlar herhalde diyen, baktığı haritanın Türkiye siyasi haritası olduğunun farkında olmayan insanları. Yakmak için odun bulmalarını söylediğimde elinde baltayla hangi ağacı indireyim diye soran piskopatları.

Selam dur...

Bu kadar farklı insanların zor bir şartta birbirine deli gibi kilitlenmelerine şahit oldum. Parasızlıktan sigaraları kalmadığında aynı sigarayı paylaşmalarını, birileri kızacak diye 5 tonluk aracı battığı yerden çıkartmak için ittirmeye çalışmalarını, bir suçtan dolayı arkadaşını ispiyonlamayıp cezayı kendisi alanları.

Dikkat...

İki aydan az kaldı :)

Asteğmen Habp
Oda hapsi iştimasında
1 Subay
Emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım...

15 Mayıs 2010 Cumartesi

yazı

4 eyyorlama
merhaba.

başlıktan da anlayabileceğiniz üzere, yüzeysel bir adamım. dünya benim gibi adamlardan oluşsa, dünya edebiyatı "kitap-45091" isminde eserlerle dolar taşardı. aslında çok da sorun değil benim için. okumuyorum ben. kafam almıyor kitap falan.

misal 1 yılda 1 kitap okudum. yeter, allah bereket versin. genelde müzik dinlerim. o da radyodan. bir kulağa hoş gelip, diğer kulaktan çıkan her tür müziği dinlerim. gerçi benim seçimim de değil, trt fm'deki dj'ler, ya da her neyse o memurluğun adı, radyo dairesi memuru, neyi uygun görüyorsa benim için onu dinlerim. televizyonu da baya güzel izlerim hani. dakika başına 3 zap ile, hiçbir program hakkında derin bir bilgim olmaz ama çay tv'den zonguldak tv'ye kadar her programın ismini bilirim. kumandada 1'den başlar 200'lere kadar giderim. bunu uykum gelinceye kadar yaparım.

hazır "show business"tan açılmışken konu, size evimdeki "yabancı karışık" ve "türkçe karışık" isimli kasetlerden bahsedeyim. yaklaşık 17 adet olan türkçe karşık kasetlerin çoğunu, bizim oradaki serkan müzik center'da özenle hazırlattım. hemen hemen hepsi 90'lık. bir dönem fırtınalar estiren çelik ve ayna'dan grup laçin ve servet kocakaya'ya kadar bir çok ismi barındırıyor. 5-6 tane olan yabancı karşıklardaki sanatçıları bilmiyorum, genelde arkadaş çekti verdi, ismi televole hits, summer hits, love hits gibi iddialı isimler. ama şumayerli bir şarkı vardı, f1 motoru sesinden efekt yapılmıştı, onu dinlediğim için birazcık utanıyorum.

yanlış anlaşılmasın bu yazı, itiraf siki gibi bir şey değil, veya kendimle de yüzleşmiyorum. insanoğlu'nun kendini çok önemsemesine yabancılaştım sadece. böyle elektronikli falan müzik setleri yapıyorlar, baya baya uğraşıyorlar bunun için, sonra sektör büyüyor falan, dükkanlar açılıyor, sanatçılar stüdyolara giriyor, bir yıl albüm çalışması yapıyorlar, aranjörlere "yüreğine sağlık" notları falan yazıyorlar, baya insan ekmek yiyor bu sektörden, ortaya çıkan sonuç: faruk ka. küfür etmeyeyim diyorum ama... yani faruk ka'nın beslediği ruhları skeyim afedersin. ya bir de böyle marka hesabı, imaj hesabı "ka" diye soyadı almış, delirttiniz da.

kişisel olarak faruk ka ile bir sorunum yok allahıma bin şükür. olmasın da zaten. laf kavgasında da yener beni o. veya yılmaz morgül falan da değil. hepsi eve ekmek götürme peşinde insanlar. ben, bu radde kendimize müzik setleri yapacak, alacak kadar önem atfetmemize sinir oluyorum. böyle eve şekil şekil müzik setleri almalar, cd'ler kasetlerle donatmalar falan... [tekel bayisindeki kavgaya karışan siyahlı çakal modu]yavşaaaak[/tekel bayisindeki kavgaya karışan siyahlı çakal modu] , daha üç asır önceye kadar orta çağ karanlığında engisizyonsuz kalmıştın. bu artistliğin kime ya. müzik setiymiş. i-phone'a falan hiç girmiyorum. bak isme bak, i-phone.

ha keza edebiyat. bir sürü kelimeler üretilmiş, onlarla kitap neyim yazılmış. her dilden %70 kadar kelime çıkar, yemin ederim dünyada zerre değişiklik olmaz. herkes hayatına devam eder. ya şimdi "imgelem", "hoyrat", "neden sonra" diye kelime veya kelime öbeği uydurmanın ne anlamı var, sen kendini ne sanıyorsun yavşak? bir sen mi ananın kuzususun, çok mu lazımdı amına koyayım bu kelime.

hami mandıralı tarzı adam gibi adam çıkmadı, çıkmaz da arkadaş, çıksın vursun toplara pis burun, barajın götüne vursun gol olsun. öyle şekil şekil çalım yapan mı, böyle çok önemliymiş gibi elini kaldırıp korner kullananı mı arasın, gol attığında havasında cakasından geçilmeyini mi arasın. teknik hareketler, plaseler gırla...  ama sonra, gelsin anti-kahramanımız hami mandıralı, çaksın amazon borusunu. dümdüz vursun toplara, ihtiyacı kadar.

siksin atsın öneminizi de.

13 Mayıs 2010 Perşembe

bir erkeğin en çaresiz olduğu an

1 eyyorlama
duygusal bir durumda arkadaşlarından yardım istediği andır...

çaresizdir çünkü mevcut durumda arkadaşlarının yapabileceği iki şey vardır. birincisi, duyguları şahlanmış şahısa yardım etmek, ikincisi ise mevcut durumda elemanın duygularını alıp üzerine işemek. ve dostlarım, genellikle gerçekleşen durum ikinci durumdur...

vakti zamanında, vakti zamanında dediğimde bundan yılllaarrrrr yılllaarrrrr önce, ben, kaderin pençesine düşmüş ben, pek hoşlandığım bir kızı etkileyebilmek için kardeş gibi gördüğüm, kendileri için canımı verebileceğim üç yakın arkadaşımdan küçük bir yardım istemiştim. yardımın istediğim konuysa kısaca şuydu;

sözlük alemlerinden birinde moderatör olan hanım kızımız, güzel kızımız, biricikimm, sözlüğün hareketsiz halinden sıkılmış, aynı zamandada bu durum için üzülmüştür. bu durumun farkına varan deatly ise, kızı bu durumdan kurtarabilecek ve kalbini kazanabilecek olan planı yapar ve uygulama için arkadaşlarından yardım ister.

plan kısaca şudur; deatly'nin hayvanlar gibi yazan arkadaşları vardır. bu arkadaşlardan en samimi, en sıcak gördüğü üçünü seçer ve onlara durumu anlatır:

- ya babalar durum bu işte. kızdan baya hoşlanıyorum.
+ eeee..
- eeee si şu; siz sözlüğe üye olup biraz hareketlendirirseniz, yani normal normal entry girerseniz bende kıza derimki, bak sen mutlu ol diye arkadaşlarımı çağırdım, sözlüğü hareketlendirdim. herşey senin için bidenemmm..
+ baba ayıpsın ya..
* herşey senin mutluluğun için.
/ (diğer ibne nette yok)

tabiki bu can ciğer arkadaşlar planın ne kadar sikko olduğunun farkına varmış, ama zihni duygularıyla bulanmış olan deatly' e durumu çaktırmamışlardır. sonrasında bu üçlüden ikisi hemen sözlüğe üye olur ve sözlüğü hareketlendirir. fakat ortada bir sorun vardır; sözlük deatly'nin nick altında hareketlenmiştir.

nick altına girilen ilk yorum;

- memesini elletiyor.

ikinicisi;

- sadece sol memesini.. sağı ellerseniz kavga çıkarırır

üçüncüsü;

* yunan tanrılarını andıran vucuduyla gönüllerimizi fethediyor..

dördüncüsü;

* kendisi benden küçük olmasına rağmen hep bana abilik yapmış, hep beni kollayıp gözetmiştir.(bu ibne feci gazlıyo)

beşincisi;

- kendisini en çok muza benzetiyorum, meyvelerden konuşursak.

durumu msn den öğrenip yıldırım hızıyla sözlüğe üye olan üçüncü arkadaşta olaya el atar ve;

/ erik gibidir, kütür kütür..

kasmaya gerek yok. bu arkadaşlar (-) rapper ninja, (*) nikim yok benim, (/) benjcev

tabi bu durumlar olurken deatly'de kendince planını uygulamaya koymuş, güzeller güzeli kıza sen mutlu ol diye sözlüğe çalıştım, arkadaşlarımı zar zor ikna ettim ama çok iyi yazarlar, göreceksin sözlüğü şeklinde sallamaktadır. fakat arkadaşları entryleri girdikçe kızımız deatly'e neler oluyor şeklinde sorular yöneltmeye başlamış, deatly ise yediği bokun farkına varmış ve düzeltmek için çaresizce girişimlerde bulunmuştur.

sonuç olarak bu üçlü, bu metin ali feyyaz, bu izel çelik ercan deatly'nin hayallerinin bi güzel içine etmiştir.

fakat deatly, daha sonra ikinci planını uygulamaya koymuş, sözlüğün adminini kuytuda dövmüş, kıza normal yollarla açılmış, sevgili olmuş ve gün itibariyle nişanlanmıştır. bu üç ibneyide düğününe çağırmıycaktır.

buraya kadarmış

11 eyyorlama
yolun bundan sonrasına katırlarla devam edicez. o katırlar ki, dost canlısı, saf ve sadık. o katırlar ki, arkadaşa sırt çevirmez, iki muhabbet etmekten geri durmaz...

evliliğe adım atan erkeğin ilk önce kötü arkadaşlarından uzaklaştığı kuralını bilecek kadar yaşanmışlığım vardır, çok şükür. ama biz kötü değildik. taylan bile kötü değildi. işte bu kısmı anlayamıyorum. neden?

msn'de engelleyip "yav giremiyorum ne zamandır" demeler, kendi sitene dahi uğramamalar, twitter'da iki cikciki çok görmeler... söyleyecek fazla şey yok aslında. mutluluklar, hev e nays dey. gud nayt end guutentak.

engellendik ey halkım, unutma bizi.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

1 mayıs

1 eyyorlama
taksim'de kutlandı. güzel oldu. evet, bu kadar.

bugünün bizi asıl ilgilendiren yönü ise, koskoca işçi ve emekçi bayramını 'ehe mehe, nişanı önemli bir tarihe denk getireyim de yarın öbür gün yıldönümünü unutup hanımdan dünyanın azarını işitmeyeyim' gibi küçük hesapların sonucunda, bir nişan gününe çevrilmiş olması. bir yanda kapkara nasırlı madenci elleri, öbür yanda heyecandan fiti fiti kıpraşan ve muhtemelen bir işçi maaşı kadar para ödenmiş yüzükleri sabırsızlıkla bekleyen bakımlı eller...

bugün, buradan isim verip rencide etmek istemeyeceğim bi arkadaş nişanlandı. yani, aileler arasında vay sizin oğlan da pek zayıfımış, vay sizin kız da fanatik bir newell's old boys taraftarıymış gibi sebeplerden kavga filan çıkmadıysa, şu anda nişanlı olmaları gerekiyor.

yine yukarıda bahsettiğim 'lan yıldönümü unutmak çok tehlikeli, adrenalin yüklü bişey. ne yapsak ki..' korkusuyla, kızla tanışmasını 29 ekim'e denk getiren bu adam; kuvvetle muhtemeldir ki düğün tarihini de 30 ağustos olarak belirlemiştir. 30 ağustos akşamı, zaferi kutlamak için havayi fişeklerin peşpeşe ateşleneceğini ve 'vay anasını be, oğlan tarafı da masraftan hiç kaçmamış vallahi. baksana yarım saattir havayi fişeğin anasını ağladıyorlar. belli ki damatta para kamyon yüküyle' denileceğini de hesaplamıştır. hep ince matematiksel çalışmalar bunlar. çok acayip işler dönüyor. israil falan. amerika'nın yeni ortadoğu polit.. neyse fazla konuşmayalım bunları. tehlikeli. hep oyun dönüyor. oyun içinde oyun.

lafı daha uzatırdım da burdan köye yol yapardım da uyku saatim geçmek üzere. saat 10, yatağa kon. saat 11, uyku saatidir. saat 12, sen daha yatmadın mı ki? oowwf, hakkaten uyku saatim gelmiş. son bi iki cümlede kayış çok fena koptu. özetle, genç çifte ömür boyu mutluluklar dilerim. doğacak çocuklara isim önerim: kız olursa marks, erkek olursa engels.