9 Ocak 2013 Çarşamba

Metin Kaçan

0 eyyorlama
Güneş buluttan sıyrılırken gök kuşağının renkleri koleranın damlarında sevişti. Can sesleri Ezan sesi Hafif esrar kokusuyla karışıp Havayı kapladı. Savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye; Zaman ki sana hasta oldu. İncelikli haytasın. Nüksederken raksını mahallenin maşallahi eyvallahı; Güzeldik be oğlum.. Şimdilik ölümüne kadar hayattasın, Şimdilik..ölümüne kadar hayattasın..

9 Ekim 2012 Salı

Selam

5 eyyorlama
Uzunca bir aradan sonra yayın hayatımıza tekrar başlıyoruz. Şaka la şaka, başladığımız yok yani şimdilik. Ben bişi merak ettim, Ben her sabah -hafta sonu hariç- aksiye girip sağın solun tozunu alıyorum. Merak ettiğim şey benden başka manyak var mı?

6 Ekim 2011 Perşembe

rakı niyetine isveç şurubu içen insan evladı

0 eyyorlama
alkol ihtiyacını rakı yerine isveç şurubu ile gidermeye çalışan kişi, zinde kişi,aktar kişi,cinyıs kişi,dahi kişi,dahi anlamındaki da yı ayrı yazan kişi,kişim geldi geliyom.
lan hem kafam yükselicek, hem zımba gibi, fişşek gibi olucam diyen adam.
anam isveç şurubu getirmiş hacı melmeketten,gerçi melmeket isveç değil ama orcinali burda var dedi inandım,allah vere de hacı misi çıkmaya, bi baktım yüzde 40 kusur alkol, özrü kabahatından beter bi ilaç mnskym.tam bana göre hacı,gözlerim farladı yeminle,aha sora habp aradı.ihihihi.

- alo.
+ alo abi nerdesin ya, dün halısahaya gelmedin, arıyorum açmıyosun emenike.
- ya sorma karşim yaa, bizim biraderle kavga ettim, o sinirle aldım 1 büyük isveç şurubu, yengenle dertleşme, muhabbet derken sızmışım.
+ abi ne içiyon sen yaa dicem ama sölemiş bulundun. aga isveç şurubu öle rakı gibi içilir mi yaa?
- öle deme lan mucize ilaç olum bu. ba ba bendeki zekaya ba, dedim hem kafam yükselicek, hem de karaciğerden makata tüm organları sıfırlıcam. çaktın?
+ abi bişi demiyorum ben sana.
- hacı beraber yapalım bak bigün, valla yengen kaçtır nerde bu hayırsız diyo. şurubun yanına yengen bi kaşık salata yapmış, bi de aspirin yoğurtlamış, öfff diyorum. ertesi gün ne baş ağrısı ne bişey. üstüne bi de cila niyetine ufak öksürük şurubu yapıştırdım, bebek gibi uyudum şerefsizim.
+ abi yengeye de içirdim deme sakın.
- yok lan daha neler, yengene c vitamini erittim, içine şeker de attım gazı çıksın diye.
+ abi allah akıl fikir versin ya. nerdesin şimdi?
- yengenle hastanedeyiz, mideyi yıkatıyom iç dış. yengen de burda bak selam söle diyo.
+ abi ne diyon sen? iyi misiniz?
- iyi iyi ya yok bişey. sabah kontra niyetine bengayla mojito yaptıydım, bileğim düzeldi ama mideyi bozduk heralde.
+ abi görüşmeyelim.
- neden güzel kardeşim?
- güzel kardeşim?
- kardeşim?
- kar...
+ dıt dıt dıt dııııt.

29 Eylül 2011 Perşembe

hayata ve geceye dair denemeler

0 eyyorlama
dün gece evrimin doğal işleyişini düşünürken aklıma kanal 6 geldi. kahretsin ki beni kanal 6'ya getiren, ve hatta orda da bırakmayıp sonrasında özal ailesinin çenesindeki devasa çukurlara kadar götüren düşünceler silsilesinin nasıl olduğunu hatırlamıyorum. bazen bir şey düşünmeye başlarım, sonra ummadık bambaşka bir düşüncede bulurum kendimi, daha sonra sorar kendime "oha lan nasıl geldim buraya kada" dememle izlediğim fikirleri gerisin geriye (görev yerini boşaltmış sağ bek tadında veyahut hansel gratel geri dönüşü de denir psikolojide) tepmem bir olur. mesela, bir anda zihnimi amcamın harmandalı oynayan içkili vücudunda bulunca tırstım bir öğle yemeğinde. nasıl gelmiştim buraya...

10. amcam düğünümde çok kötü bir harmandalı performansı sergilemişti.
9. amcamın damızlık ineğinden ne güzel peynir yapmıştık hanım yengemle. lokum gibiydi şerefsizim.
8. inek sütü en iyisi yine de nerden bakarsan.
7. keçi sütü ne amına koyayım.
6. mahalle karfurumuz safi zengin söğüşlemeye oynuyor bariz. mesela kağıthane'deki ise gayet bakkal gibi. veresiye bile yazıyordur.
5. gima mı kaldı aga, ohooo. karfur oldu hepisi.
4. maçtan önce eski açığın önündeki gimada ne içerdik.
3. şu hayatta tek tanıdığım fransız, derbi için karaborsadan rakip tribün bileti kaktırılan galatasaray fanı fransız gazeteciydi. skecüklerdi belasını az kalsın.
2. gerçi özgürlük anıtının aslı fransa'daymış. fransızlar ne gerzek millet lan. gerçi şu hayatta fransız mı tanıdık da konuşuyoruz.
1. lan bi felaket filminde de özgürlük anıtı değil de, alibeyköy'deki mısır heykeli yıkılsın.

ama işte, dün gece, o kahrolası gece, gayet bilimsel verilerle evrimin doğal işleyişini düşünüyordum. madem hayvanlar evrimsel olarak olarak kendi yaşamlarını idame ettirmeye programlıydı, hamsiler neden git gide lezzetini kaybetmiyordu. gerçi olabilir de hani. yani bir milyon yıl sonra belki de bilim insanları bu konu üzerinde tartışmalara girer.

-eskiden homo sapiens türü, milangaz'ın icadından hemen sonra, hamsi denen bir deniz canlısını ayçiçek bitkisinden özüttükleri yağda ve buğday bitkisinin cücüğünü ezerek çıkardıkları beyaz maddede yoğurarak kızartıyorlarmış. daha sonra hamsi hayvanı kendini koruma içgüdüsüyle insan oğlunun yemekten hazzetmediği bamya-kabak-kereviz arası bir tat almış. bunu metrocity harabelerinde bulduğumuz teflon tava kalıntısından anlayabiliyoruz.

milyon yıl sonra bir profesör bilimsel bir tartışmada "cücük" de demesin aga.


aslında konu kanal 6 da değildi ama, hbb'ydi bir ara, onu hatırlıyorum. hbb'nin yaz öğlelerin sıkıcılığında verdiği brezilya ligi maçları beni bir dönem futboldan soğutmuştu. kalelerin fileleri bile acaipti sanki. ama sonra özal ailesine kadar gelmiştik işte. hatta semra özal'ın çenesinde çukur çıkarttıracak kadar nasıl bir baskın gendi bu? ve hatta nazmiye demirel. first lady'lere bak. olaya bak.

neyse ne. kanal 6 da bir garipti yalnız. bir aralar her türk ailesinin tv kumandasının 6. tuşunda kesin kanal 6 vardı. ilk 3 zaten kanal değişemez, değişmesi dahi teklif edilemez, teklif edilmesi dahi kabul edilemez, kabul edilmesi dahi akıldan geçirilemez, akıldan geçirilmesi dahip öpülemezdi. kanal 6 hakikaten çok garipti. bir anne yönetiyordu adeta onu. sürekli logo değişirdi. bir bakardın içinde göz olurdu, nazar boncuğu misali, bir bakardın altında çizgi olurdu tombala pulu gibi. 3 yıllık yayın hayatında 10 kere logo da değiştirilmez ki. 1 değiştirdin ses etmedim, 2 değiştirdin o da tamam ama 10 kere de değişmez ki.

hiç de hak etmediği halde sırf içinde 6 var diye televizyon kumandasında yer bulan sinsi kanala nasıl gelmiştim işte! gerçi mütevazılık da var hani. ben ilk özel kanallardan olsam kanal 4 koyardım adımı. "ilk 3 trt desen, 4 de benim işte, beni izleyin" olurdu sloganım. onlar ama böyle düşünmemiş herhalde. biz ilk özel kanallardanız ama kesin birileri bizden çok daha kaliteli yayın yapar, 4 ve 5'i onlara bırakalım insan gibi. o da akıl!

belki derdime çare bulurum diye yazıya dökeyim dedim ama yok cevabı yok. adeta harmandalılarla, özallarla, gimalarla işgal edilmiş düşünce dehlizimde kanal 6'ya sığınmıştım dün gece. bir limandı, sığınılacak belki de.

siz de en iyisi aklınıza kötü şeyler geldiğinde kanal 6'yı düşünün. sizi bir süre idare eder. mutluluk için garanti vermez ama sizi üzmez de kanal 6.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Otuza bir iki kala...

0 eyyorlama


. . . sen değişmedikçe hiçbir şey değişmiyor aslında, iyisi de kötüsü de. . .

Söylesene sen bana; yirmili yaşların kadınının yürüyüşüyle otuzun ki arasında bir fark var mıdır?

Kadınlar yirmili yaşlarında bedenlerini göstermek, bunu yaparken de kendini gören gözlerde kendilerini görmek isterler. Otuzlu yaşlardaki kadın; neredeyse bütün hallerini, kendini görenlerin bütün hallerini gördüğü için vazgeçmeye başlıyor mudur aynalarla dolaşmaktan?

Otuza yaklaştıkça çatlamaya başlıyorsa o aynalar tam orta yerinden; otuz olunca belki çatlayıp o yol yol ayrılan aynalar 'artık gereği yok' diyerek kaldırılıp, insan kendi gözleriyle kendine bakmaya başlıyor mudur? Artık insan kendini sadece bir gövde olarak kabul edince bir rahatlama çöküyor mudur üzerine, tuhaf bir kendine gelme süreci yaşıyor mudur gövde-ruh ikilisi? Otuz olunca bir kadın, kendini sorgulamaktan, eleştirmekten, kalbini sıkıştırmaktan vazgeçip 'ben de böyleyim arkadaş' diyebiliyor mudur?

Sahi ne zaman kurulur o cümle? Meydan okumayan, 'yerse' demeyen, 'kesinlikle böyleyim,değişmem' diye diretmeyen, kendi halinde bir ''bende böyleyim''; sesi, sakin sular gibi akan...

Mesele sanırım şu; galiba otuza bir, iki kala ve otuz olunca en nihayetinde; gelişmiyor, değişmiyor, iyileşmiyor da kendine alışıyor insan!

İnsanın kendine alışması otuz yılını alıyor demek ki!

İnsan, kendisiyle kavgası bittiğinde mi başlıyor yaşamaya?

O zaman mı başlıyor her şey?

Sesler durulunca mı?

12 Ağustos 2011 Cuma

Sigarasız Yaşayamam Abi'cilere Tavsiyeler

6 eyyorlama

Çoğul bir başlık attığımın farkındayım, ama bu yazı sadece 1 tavsiye barındırıyor. Gerisi sonra gelebilir.

Bir şeyi 40 kere ya da 400 kere yaparsan, bunu yaptığının farkına bile varamazsın. Olmaz. Otomatiğe bağlanır o bi' kere. Örneğin mesela; ben her sabah işe gelir gelmez bilgisayarımı açarım ve ilk olarak günlük burç yorumlarına bakarım. Fakat,bunu yaparken "dur bakayım" demem yani, bir bakmışım sayfa açılmış karşımda.
Doğru bir örnek verdim mi acaba endişesini yaşıyor olduğum şu dakikalarda konumuza dönmek isterim:

Konumuz aslında sigara izmaritinin pis yapısı ve bunun farkındalığı.

Bir dönem sigara kullandım diyebilirim. Ancak dışarıda içtiğim sigaranın izmaritini yere atamadığım, o pis şeyle dakikalarca çöp aramak zorunda kaldığım için bıraktım.
Grinpis ya da tema ya da herhangi bir yere üye değilim. Kaldı ki izmariti sanatsal bir şekilde yere atmacaları daha çok bu üyelerde gördüm. Ve aklı başında, eğitimli, kültürlü olduğuna inandığım insanlarda. Nasıl olur, diye sordum kendi kendime. Yedim bitirdim kendimi.

Çok sonraları, buldum cevabımı...

Ergenliğinde başlarsın sigaraya. O dönemlerde de çevreci bir styla pek rağbet görmez(kendimden biliyorum hiç popüler değildim). Sigarayı tutuşun bile bir styladır. Çekerken kafa yukarı kalkar üflerken gözler kısılır. Sigara külünü nasıl sallasam diye oturur düşünürsün. Sonra da o izmariti takla attıra attıra fırlatırsın.E sonra büyürsün. O zaman da bu yaptığının ayırdına bile varamayacak derecede otomatiğe bağlamışsındır.

Aşağıdaki abimizde otomatik devre dışı. Alkışlanası.




...ve işte ben bugün bunu fark etmeni istedim dost.