26 Şubat 2009 Perşembe

halalarin esprituelligi ve erkeksiligi kanunu

4 eyyorlama
fosur fosur sigara, yeri gelince de tereddüt etmeden rakı içen; silah kullanmayı bilen, düğünlerde zeybek ve harmandalı'yı erkeksi tavırlarla oynayan, hal hatır sorarken "naber lan keranacı?" söz öbeğini kullanan, sevgi gösterilerini el ense çekerek, alttan muclayarak icra eden kadınlar büyük ihtimalle "hala" dır.
misal teyzeler daha bir cıvıl cıvıl, daha bir cimcime, daha bir kadınsıdır. yanak sıkarlar, sarılarak oturmak isterler. onların da dadı ayrıdır, lakin halalardaki bu delikanlı tavırlar onları daha bir eğlenceli kılar.
aynı kadın hem hala, hem de teyze ise bile hareketleri sahip olduğu unvana göre değişir:

biiiir!

-erkek arkadaşın var mı?
+var teyzecim.
-yakışıklı mı?
+evet
-ouvv, gel bakayım buraya. mucuks mucuks. büyüdün mü sen?
+ihi.


İkiiii!

-erkek arkadaşın var mı?
+var halacım.
-ona da böyle sikindirik tespitlerini anlatıyor musun?
+hea anlatıyorum
-gerizekalısın o zaman.

fakat sağlam genelleme oldu.

...

5 eyyorlama
.
"internet sosyalliği", yaşanılan hayatın dışında ama bir o kadar da kendisi gibi zahiri görüntüden ibaret bir gerçek oldu. gerçek hayatında bir s.ke derman olamayan, 3 verseniz ikisini geri getirecek birisini ise g.tüne sokacak insanların kimliği oldu.

internet sosyali bu insanlar kendilerini tanımlarken bile "sözlükçü", "blogger", "fotoları için tıklayınız osbircisi" gibi tanımlar kullanmaya başladılar. herhangi bir yerinden dokunamadıkları hayatlara yorum yapmayı, yakınından uzağından geçemeyecekleri gerçekliklere müdahil olmayı başarabileceklerini düşünürler. ve sonra kendi hayatlarına çeki-düzen vermekten, değiştirmekten aciz olan, bildiği en siyasi cümle "amerika dünyayı yönetiyor be abee" den öte olmayan, milletini sevdiğini her bayramda balkonuna bayrak asarak gösterdiğini düşünenlerdir aynı zamanda. tutarsızlıktan öte yaşamları yoktur. hıncal uluç'u entelektüel biri sanırlar, arada "lost" izleyip kültürel birikim edinirler. facebook'tan da insanları tanırlar. t-shirtlerini de içine sokar bu adamlar ha.

işte sırf bunlar yüzünden, yorum denetimi etkinleştirildi. herkesten özür dilerim.

25 Şubat 2009 Çarşamba

Sevinçten gebermek.

4 eyyorlama


İstanbul'a atandım böğün. "İyi bok yedin" diyen İstanbullular olabilir. Zira sabahtan beri tebrikten çok "kira, yol, doğalgaz" gibi sözler işittim. Napayım oğlum memur adamım ben. Bugün burda, yarın orda. Holdingim var da zevk için mi öğretmenlik yapıyorum. Gerçi holdingim olsa da yaparım lan. Böyle şirin şirin çocuklar falan...
Sen onu bunu bırak, kadroya geçtim. Kadrolu öğretmen oldum.

Hem İstanbul güzel. İstanbul'u güzelleştiren var...

24 Şubat 2009 Salı

Ya Lidyalılar olmayaydı?

2 eyyorlama


Ahanda yukarda görmüş olduğunuz Sardes, Salihli'nin Sart kasabasında bulunan, Lidya Devleti'nin başkentliğini yapmış bir antik kenttir. antik kuntik bir yerdir hakikaten.

Bildiğimiz üzre parayı bulan medeniyet lidya medeniyetidir. sırf bu sebepten günümüz dar gelirlisi lidyalılara baya bir sövmektedir. ana, bacı, kibele, hammurabi vb. alayına düz gitmektedirler.

ilkokul gezilerinin vazgeçilmez durağı sardes antik kenti, küçük yüreğimde çok değişik fırtınalar kopmasına sebep olmuştur. adamlar veere daş oymuşlar. o koskoca yapılar, sutunlar ve bol mermer, bol mozaik, aklımı almıştır. kuş kadar aklım vardı zaten.

daha geçen gün, sevgilimle yaptığımız "tarihteki medeniyetler ve yapıtları" isimli bir münanzarada bu konuya değindim:
"o zamanın adamları da çok kuvatlıymış. hayat şartları iyimiş lan, hormon yok, radyasyon yok" dedim "çok yüzeyselsin" dedi ve gözleri dolarak uzaklaştı yanımdan.

sınıf maçlarında atletiyle oynayan serseriler

1 eyyorlama
madem konumuz futboldan açıldı, ben de bir anımı anlatayım.

sınıf maçı oldu mu, ortaokul veya lisede, ben her daim, bırak gömleği çıkarmak, kravatımla oynar, sınıf arkadaşlarımın "benjcev, 20. resmî maçına çıkıyor bugün" esprilerine maruz kalırdım. ama bana benzemeyen, böyle serseri gibi ama değil gibi de, eleman olurdu hep. o da atletiyle oynardı. ama kimse ona "çok atletik bir futbolcu" espirisini yapmazdı, çünkü bıçak taşırdı. her kavgada da eli g.t çebindeki bıçağa gider, ama hiçbir zaman çıkarmazdı. bir gün bi baktık, cebindeki şey parmak kadar çakı çıktı ki o çakı, emniyet ekiplerince "kesici/delici alet" değil "gurur kırıcı alet" kategorisinde ele alınmıştı. ayrıca, buradan hukuk sorumlumuz erdem'e bir şey danışmak istiyorum: orta parmağı geçmeyen bıçak suç kapsamına girer mi? lan ne biçim bir yasa bu. ben misal hakim olsam, kararı böyle mi açıklayacağım:

+ yaz kızım.
- hocam ayıp oluyor ama.
+ eheh, hep filmlerden şey oldu serkancım. neyse, karar: esnasında üstünde bulunan bıçak, orta parmağından 3 milim daha uzun olduğu için, sanığın 3 yıl akşamdan ıslatılmış odun hapsine, kendisinin iyi hali göz önünde bulundurularak cezanın soğukta kalmış kulağına çipletmeye çevrilmesine karar verilmiştir.
- haoouv vuuuuvvv.. (mahkeme salonundan gelen uğultu)

neyse efendim, konu dağıldı. ama bu atletiyle futbol oynayan çocuk oyunu iki yönüyle oynar. bir gerard bir lampard gibi. yeri geldiğinde çamura girer, yeri geldiğine arabanın altına bacağını sokup topu çıkarır.

ne zaman atletiyle maç yapan bir eleman görsem çok korkarım. belalı mıdır nedir?

mahalledeki küçük veletlerden kale direği yapmak

0 eyyorlama
türkiye futbol federasyonu mahalle maçı kuralları komisyonu'nun pilot bölge olarak bizim mahalleyi seçtiği uygulama. başarısız oldu. ama hala bazı yerlerde denendiğini görüyor, üzülüyorum.

yukarıda bahsettiğim komisyon sayesinde, mahalle maçı kuralları standarda bağlanmıştır ve türkiye genelinde değişmez. bugün edirne'den karsa, sinop'tan hatay'a, biraz da çapraz gidelim muğla'dan artvin'e her mahallede 3 korner 1 penaltıdır, 5 taç 2 ofsayttır, 8 gol iki baskettir, yarım köfte ekmek ise 3 liradır. ama işte bu skindirik kural ise sadece bizim mahallede uygulandı: küçük veletlerden kale direği yapmak.

bizim mahallenin futbol kültürü m.ö. 2'lere dayanır. mahmut abi'den 2 sene önceye kadar bizim mahallede, küçük futbol sevdalıları kendilerini kanıtlayıp takıma girmek için, birer cesaret gösterisi yapmak zorundaydılar. aynı 300 sparta filminde, sabi sübyanı, gurt göpeğinin önüne süren zihniyet gibi; bizim veletler de birer tanju, rıdvan, uğur tütüneker veya lemi olabilmek için (evet vardı, trabzonspor'un kazma ismi lemi ile özdeşleşen arkadaşım vardı) ya akşam ezanı okunurken anneye karşı gelmek, varsa abisini dövmek (bunu sadece lemi'ye özenen arkadaş gerçekleştirmişti, zaten ilkokul 5'te de sigarayı bırakmıştı kendisi) veya herkesin gözü önünde babasından dayak yemek zorundaydı. böyle saçma bir işleyiş vardı kabilemizde.

mahmut abi geldi ve değişti her şey. mahmut abi'nin hayatta en hazzetmediği şey, topun taşın üstünden gitmesi ve gol tartışmalarının olmasıydı. bir diğer sevmediği şey ise, karısıydı. erken yaşta evlenmişler, mahmut abi daha futbola doyamadan, daha 100'ler klubüne giremeden, futbol hayatını noktalamıştı. derslerden arta kalan zamanlarında, veya şöyle diyeyim ortaokulu dışardan bitirme sınavları olmadığı zamanlarda, bizim maçlarımızı yönetir, böylelikle bir futbol otoritesinin gölgesinde maçlarımızı neşe içinde eder, maçtan sonra da formalarımızı değiştirirdik. sırf bu yüzden annemden çok azar işitmişliğim vardı, nerde senin kardan adam desenli kazağın diye? soner, beni okuyorsan, o kazağı ver bak, çok ciddiyim. atletin bende, sana geri verebilirim.

işte mahmut abi de küçük veletleri direklerin üstüne geçirirdi, velet eksik olduğunda ise kendi geçerdi. tabi kale o zaman yamuk olurdu. bu bir sürü gol tartışmasını bitirmişti fakat benim kafaya gelen toplar yüzünden salak olduğum mahallede dilden dile anlatılır olmuştu.

yılların kale direğiyim lan ben.

23 Şubat 2009 Pazartesi

yaran diyaloglar # 1

0 eyyorlama
.
b: Oscar ödül töreni var televizyonda.
c: Bu sene oscara aday gösterilen olmuş mu bari?
b: Olmamış canım, seneye devretmiş.

hay deli çocuk..

Verilmiş sözler üzerine...

6 eyyorlama
Bu gün çok pis bi ruh halinde siz izleyicilerimin karşısındayım babaşiz. Hafta sonunun üstümde bıraktığı yorgunluk, galatasaray ve salihli belediye spor un kocaeli takımlarına fena yenilmesi, küçük meleklerin o şımarık, tatlı cimcime gösterilerine, Erdem e tavlada şov yapmama rağmen sabah b.k gibi kalktım afedersin.

He bugünü diğerlerinden ayıran bi özellik mi var? Var fefelik. Onlara göre var - bazılarına göre yok. Ben yok bi bok diye düşünenlerdenim. Ki sabah çok fena çarptı yüzüme bu yokluk...

Neyse başlığımızdan da çıkarılabileceği gibi verilmiş bir söz için yazılan bi yazı.

Habp ten her-keş-lere gelsin:

Efes Şişe.

Akşama şişe efeslerimizin kıçlarını buluşturabilsek diye içinden geçiren herkese teşekkürler.

23 Şubat 2009
Salli - İzmir yolu ortalarında bi yerlerde.

22 Şubat 2009 Pazar

Esnafa trip atmak

3 eyyorlama

Ben illa esnafa kızalım demiyorum. Esnaf güzel bir şeydir. Mesela bir bakkal olmasa sigarayı kimseden alamayız. (Cümleye bak. Piii!.. İfade düzeyim gün içerisinde 6-12 yaş arasında gelip gidiyor arkadaşlar, kusura bakmayın)

Ya bak ben esnaf düşmanı değilim. Kindar da değilim. Önce bir oku.

Bahsettiğim esnaf özünde iyi bir insan olmasına rağmen bazı müşterilere karşı umarsız ve vurdumduymaz tavırlar sergileyen naçizane bir kırtasiyeci olabilir mesela. "Bak" dedim, "Tam 16 adet kitap alacam" dedim. "Nerden baksan 80 lirası var hacı" dedim, gene de ilgisini çekemedim.

Neden?

Çünkü cırlamıyordum. Cırlamak olarak tabir etmekten hiç de gocunmadığım "Akşama kadar mı beklicez arkadaşım?", "Aha ant verdim gidiyorum şimdi" , "Dükkanın batsın", "Daha da gelmem Davos'a" (bu kalıbı espri mahiyetinde kullanan 2000. kişiyim, tebrikler) gibi sözleri kullanmadım. "van münüt" diyerek söze karışmaya çalıştım en fazla. Nasıl bir terbiye aldıysam, kimseye çemkiremiyorum arkadaş.

Çocuklarıma iyi bir anne olamayacağım diye çok korkuyorum. Anne dediğin esnaftan ilgi görmesin, hadi onu geçtim, pazarlıkta mütabakata varamasın vay o esnafın haline. ooy, battı herifin damı ocağı. evlerine haciz geldi gayrı onun.

Ben çok tırtım lan. Küçücük çocuğu kopya çekiyor diye sert bir dille uyarmayı biliyorum, esnafa gelince ses çıkartamıyorum. Sessizce çıkıp uzaklaşıyorum dükkandan.

21 Şubat 2009 Cumartesi

bir bilgisayar mühendisinin anlaşılmaz yakarışları volume 1

1 eyyorlama
eğer bir bilgisayar mühendisi tanıdığınız varsa, ve o herhangi bir zaman ve mekanda büyük ihtimalle "bilgisayar aslında 0 ve 1 lerden oluşuyor" demiştir çok büyük bir mesleki etik ve sorumlulukla, halkını aydınlatmanın gururuyla. efendime söyliyeyim ama herhangi bir edebiyat hocasından "var ya aslında babakiz, edebiyat denilen şey 29 harften oluşuyor" dese, yüzüne anlamsız anlamsız bakmaz mısınız, içinizden "adamı okula ilim irfan öğrensin, accık insanlıktan nasiplensin diye gönderdik; adam iyicene sıçmış sıvamış, hayatını bok etmiş, vay ki ne vay, off ki nee of, benim çileli başım" demez misiniz? dersiniz. işte aynı tepkiyi, bilgisayarın 0 ve 1'lerden oluştuğunu söyleyen bilgisayar mühendisine veriniz, gerektiğinde şiddete başvurunuz.

ayrıca, bir bilgisayar mühendisi pekala format atmasını, word'de karekök işaretini nasıl konulacağını, farenin topunun nasıl temizleneceğini, nereden mp3 indirileceğini bilmeyebilir. "ulan bu adam benim ne işime yarayacak o zaman?" dediğiniz duyar gibiyim. yavuşağum, genetik mühendisi tanıdık olsa, bezelyeleri mi çaprazlatacaksın, bizim oğlan birazcık gerzek oldu da ikincisi için ne yapmalıyız diye mi soracaksın? veyahut, yine bir edebiyat hocasına, "hele faruk nafiz çamlıbel'den bir şiir, bir kuple oku da keyfimizi bulalım" dedin mi rakı sofrasında. dediysen, gel ben senin bilgisayarına format atıcam, en güzel aşk şarkılarını indirevereceğim.

bir bilgisayar mühendisi, herhangi bir site hackleyemeyebilir. hatta hackleyemez. gıcık olduğunuz siteleri söyleyip, haceliz şunu bir alaşşağı ediver diyemezsiniz. nasıl bir genetik mühendisine bir balığı gösterip, "şunu kuzuya evriltiver de ağşama rakıyla çeviririz" diyemeyeceğizin gibi. veya bir edebiyatçıya; "baboli şu kitabı piyasadan geri toplat".. yok la bu olmadı.

bir bilgisayar mühendisi, başka bir elektronik aletten anlamaz. radyom bozuldu derseniz ona, üzülür. ama sadece üzülür. ama öyle böyle üzülmek değil, abaratanlar olur arada, ağıtlar yakar, karalar bağlar. çünkü çoğu bilgisayar mühendisi hakikaten de insani ilişkiler de zayıftır, ne yapacaklarını bilemezler. yaklaşık 100 gözlük camıyla monolog kurdum ben 4 sene boyunca, oradan biliyorum.

ee bilgisayar mühendisi ne yapar o zaman biraderakis derseniz, ben de daha tam anlayamadım ama anladığım zaman söylerim. böyle garip bir takım kodlar falan.

agam ben yedirerem kebabeeey

1 eyyorlama
yılmaz güney'in filmlerinin en sevdiğim yanı, güneydoğu insanını şivesiz konuşturmasıydı. ne oranın şivesine gıcığım var, ne de istanbul şivesi diye tam bir göt kılı gibi kıvırırım. efendim derdim, güneydoğu şivesini abartan, 19.yy'den kalma ikinci sınıf psikolojik ezme ve inkar etme taktiği olan, varsayılan kötünün mübalağlı taklididir. bir yandan varsayılan kötüyle empati kurup anoloji yaratmak; bir yandan da ebedi iyinin parasempatik reflekslerine ara gaz çektirmektir.

misal bir mahmut tuncer, "yealaaean söğleğenin ninesi olsin mi?" dediğinde, adamın suratına suratına tüpüresim geliyor. tükürmek demiyorum bakın, tüpürmek!! böyle tüp diye sıçraya sıçraya, filmlerde gördüğümüz kocasını kerhanede basmış ev kadını tüpürüşü.

anası skişmişlerin televizyonda oynattığı orospu çocuğu programlar

0 eyyorlama
sinirim stresim giderek artıyor. amına koydunuz ulan milletin diyebiliyorum bütün entelektüel birikimimi bir yana koyarak. entelektüel birikimim dediğim de, dar günlerde lazım olur diye kenarda kıyıda biriktirdiğim bir kaç ideojik halay, üç beş sloganel söz, bir de diagonal ara pası.

ya burada bu kadar küfürlü yazmama gıcık olanlar olacaktır. efendim, gidin ilk önce bu televizyon programlarını yapanlara gıcık olun, 80 darbesine gıcık olun, resmi ideolojiye gıcık olun, ondan sonra gelin bu küfürlere ses edin. ayrıca "erkek egemen" küfürler falan derseniz, napalım anam, erkekten feminist olmaz, o kadar.

ayıpsa ayıp. ben maruz kalıyorum bu programlara. ayrıca, sadece burada küfür etmiyorum misal. maçta falan da ediyorum. gayet de güzel oluyor. eve geliyorum bazen, bakıyorum haksız yere küfür etmişim, hakem haklı, bir daha ediyorum yine de. çünkü böyle bir adamım ben. ahlaksız ve de bir takım ayıp sözler eden.

ha diyecekseniz ki, kapat televizyonu. sen kapat allah allah. manyağa bak.

atv ana haberi izlerken bayılmak ve uyanıldığında bir çift dudak tarafından enseye üflenildiğini hissetmek

0 eyyorlama
atv ana haber'e enkırmen diye tayyip erdoğan'ı çıkarsanız, adam utanır kendi propagandasını bu kadar yapamaz. bir de aynı grubun samimiyetsiz, flash animasyondan grafiker çakmalarının avrupadan çaldıkları bir reklamı var; herkesin gazetesi sabah diye. aynı samimiyetsiz, saçma, kucaklayıcı olduğunu iddia edip her yerinden çamur ve sası sası kokan yalakalık akan bir gazetede, her psıdhgfosdznfşimzadifnZLjvnbljZ bvnlasşdnfşakdsmfi,

ya özür dilerim.

20 Şubat 2009 Cuma

Kopya çeken adama bir de bu gözle bakmak

9 eyyorlama
.
Bütün gün "kopya çeken adama bir de bu gözle bakmaktan tiskindim" diyip durdum içimden. Hiç bir şeye konsantre olamadım. Hatta o kadar sık tekrarlıyordum ki, bir ara dışımdan da söylücem diye çok korktum.
"Öğretmen gözüyle". Hazır sen merak ederken söyleyeyim.

Çok salaksınız çocuklar. Yeni nesil öğrenciler size diyom. Öyle kopya çekilmez. "Silgi alışverişi son bulsun" dediğim an sıçtınız kaldınız. Bir plan program yapılmamış önceden belli ki. "Elimle 1 yaparsam a şıkkı, 2 yaparsam b şıkkı, 3 yaparsam c şıkkı" denmemiş. Ya tırtolar ya!

Size çok içten bir itirafta bulunacağım. Ben de kopya çekemezdim. Hep "Gözlüklüsün, daha rahat kopya çekersin" dediler. Güya hoca nereye baktığını göremezmiş. Gözlük olduğu için çekemezdim halbüsü. O yıllarda 4 numara idi miyopluğum, kendi kağıdımı bile göremiyordum. Yoksa atom mühendisiydim bugün.
Herneyse. Bugünkü yaşadıklarım çok kötüydü.
Bilenler bilir müzikçi Deniz Hoca'yı. "Lütfen çaktırmadan çekelim" demişliği vardır sınavın ortasında. İşte o hoşgörülü mantığa sahibim. Kıymetini bilin.
Ulan zaten ilkokul 3. sınıfsınız, topu topu 3 şık var sorularınızda. Silgi alışverişiyle geçmez koca ömür.

19 Şubat 2009 Perşembe

reklam paraları için...

5 eyyorlama
merhaba arkadaşlar,

uludağ sözlük'ün en popüler yazarlarından "vaudeville for vendetta" ile yaptığım bir dizi görüşmeler sonucu, kendisine 200 ytl + bitmesine 10 gün kalmış aylık sınırsız akbil + 1 adet ismail yk ve/veya/halbuki/veyahut/ya da cankan posteri karşılığında uludağ sözlük'te reklam yapma teklifi ile gittim. o da "heh ben de tam evden çıkıyordum" dedi. "200 ytl" dedim, birazcık vaktim var dedi, "akbil" dedim "gel çayımı iç" dedi, "ismail yk posteri" dedim, "gel baba ev arkadaşım ol" dedi. sağolsun kırmadı kendisi, ahanda şurada reklamımızı yaptı.

ben ismail yk posterini ayarladım, akbili de arkadaş verecek dedim. 200 ytl için habp ve erdem aranızda anlaşın, bana 250 ytl gönderiverin hacılar.

bilgilerinize arz ederim.

yönetici: benjcev
gıyabında eş-yönetici: ceketli ali dayi

anneanne ile "road to uefa cup final"

0 eyyorlama
dün akşamki maçın yorumunu yaparken, herkesin ilk cümlesinde şu kalıp olacak gibi: "maçtan önce kadrolar açıklandığında 3'lü defans şüphe yaratmıştı". evet bende de şüphe yaratmıştı fakat biliyorum ki avrupa kupası maçlarında, ne taktiksel düzen ne de oyuncu seçimleri; inanış ve konsantrasyon kadar etkilemiyor türkiye takımlarını.

bunu dün maçın ilk yarısını anneannemle izlerken çok daha iyi anladım. küçükken maçlardan önce, onun dualarının benimkilerin force'undan daha yüksek olduğunu düşündüğüm için, hep dua etmesini isterdim. ilk başlarda "amaaan o ne ya?" der, sonra kırmaz beni, ederdi.

yıllar sonra, dün akşam anneannemle bir galatasaray maçı izleme fırsatım olmuştu. tabi geçen 10 yılda düşünsel anlamda değişiklik olduğu için, aklımdan dua etmesini istemek geçtiyse de, yediremedi bu ateist yürek. fakat, çıkış tünelinde sarı-kırmızı parçalı forma tüyleri ürpertircesini belirince, dayanamadım ve istedim. hem onun yaprak dökümü'nünden ayırdığım için vicdan azabı duysam da, galatasaray maçına odaklamak istiyordum. bir iki ısrar sonrasında kabul etti ve etti dualarını başlama vuruşuyla birlikte. aslında bu duada bu kadar ısrarcı oluşumun sebebi, galatasaray-milan maçında son dakikalarda anneannemin ergün penbe olduğu tarada doğru üflemesi idi. nitekim o maçı da, ergün penbe'nin iki muz ortasıyla mucizevi şekilde almıştık, daha sonrasında da mucizelere alışmıtşık sarı kırmızı ile.

tabi, anneanne ile maç izleme fikri ilk başta sıkıcı gelse de, ilk yarı boyunca acaip keyif aldım. ve şundan eminim ki, bir çok yorumcudan çok daha iyi yorumluyor futbolu. ilk yarı boyunca neler demiş bir bakalım:

- bizimkiler gırmızılılar di mi? enki tarafa gidenler. meali: galatasaray, sarı kırmızı formasıyla deniz tarafındaki kaleye hücum ediyor.

- anam anam, araba bak, çok fena. meali: siyahi futbolcu diarra, etkili oyununu sürdüryor

- gavurlar zıbındırık gibi, bizimkiler hala yoğkarı yoğkarı vuruyorlar. meali: rakip takım, hava toplarında hakim. takımın ayağa pas yapması gerekiyor.

- topu enki tarafta eğlendiremiyor bizimkiler. sonra çabıcak geliyor ötküler. meali: galatasaray, topa rakip yarı sahada sahip olamadığı için, kontraatak tehlikeleriyle maruz kalıyor

hatta, spiker ile ömer üründül bile, galatasaray'ın buz gibi penaltısında, sözleşmişçesine baros'un elle oynadığı yorumlarını yaparken, anneannem ikisinin ağzının payını vermişti.

- daaa en olcek? kaleci adamın üstüne varıvermiş. meali: bariz, buz gibi penaltı. 10 kusurlu hareketten biri.

ilk yarı bitmişti. anneannem de yatmak için odasına giderken en son şunu öğtledi bana. "gavurlar gelirken, içinden 'selamin kavlen mirrabbi rahim' de". yani anneannemin de gördüğü üzere, ikinci yarıda takım kötü bir oyun sergilemiş ve işimiz allah'a kalmıştı.

neyse ki mehmet topal ve emre aşık taraflarına okumuş olmalı ki anneannem, kazasız belasız atlattık. artık gerisini bize bıraksınlar. biz sami yen'de, inananların duası, inanmayanların tezhuratı ile bu maçı almayı biliriz.

alamazsak da canın sağolsun be cimbom. bana böyle değerli dakikalar armağan ettiğin için.

16 Şubat 2009 Pazartesi

eşantiyon madde için ürünü almak

0 eyyorlama
Sanki bir tek ben yapıorum ha. Sanki ben beleşçiyim. benjceeev! bak sevgiline ne diyorlar. Arkadaşlarına bişi söyler misin lütfen.

Eşantiyon bardakları var diye biralar aldım, bitiremedim. İşin kötüsü bitsin diye durmaksızın tüketiyorum. "Dolapta bira dururken yatabilen insan değildir" ilkesini benjcevden öğrendim. Kafa mafa kalmadı. Bir küçük skindirik bardağın esiri oldum.

Konuyu genişletemiyorum arkadaşlar. İnanın çok düşündüm. Başka eşantiyon girmedi hayatıma.

garip futbolcu adlarının beyinde dönüp durması

2 eyyorlama
allah belasını versin bu championship manager oyununu bulanları, bok vardı sanki. sabahtan akşama, ingiltere conference liginden futbolcuların adları dönüp duruyor aklımda. sorsan eniştemin işi neden batırdığını yüzeysel olarak "alkol, garı gız" derken, ama lee williams denen sağ açık oyuncusunun neden ikinci yarıda oyuna girmesini saatlerce anlatırım; hala oğlumun ne işle uğraştığı hakkında bir fikrim yokken barry rodger isimli önlibero'nun goalkeeper ratingini, antremanlardaki hal ve tavırlarını çok güzel özetleyebilirim.

hayır bi skime dermanı olan ligden oyuncular olsa, francesco totti'den zlatan ibrahimovic'e, arshavin'den pato'ya kadar oyuncuları saysam, belki bir kaç kupon yaparım, iki üç bir ey cebellezi ederim, istihkakım çıkar diyeceğim ama oyun eski bir de. 2003-2004 sezonundan başladı. kimbilir, michael kangulungu ne yapıyordur şimdi? ingiltere conference liginde düşmemeye oynayan telford takımı aklında mıdır; yoksa şu anda kendine bir züccaciye dükkanı açmış, önünün maşrapayla mı suluyordur? tabi ingiltere'de belediyler iyi çalışıyor, onlar temizliyor falan. insanlar hep saygılı, intizam var.

ee ben nolcam şimdi. sabah uyanınca gözümün önünde "let's kick racism out of football" çıkıyor. sonra sabahtan akşama williamslar milliamslar...

hay mını skim eidos. eyi dost, kara dünde belli olur. nerde sende o yürek?

bizi okuyan ve cm'ye yabancı kişiler için referans:
ingiltere conference ligi: takribi 5. lige tekabül eder. yani siz bir takım kursanız ve federesyona "hafız biz de oynayacağız futbol mudur nedir, çocuklar hevesini alsın, hem spor olur, işte otur otur sağlıksız olduk, gıdasız kaldık" deseniz, sizi büyük ihtimalle bu ligden başlatırlar.
lee williams: mına kodumun salağı. 2 tane penaltı kaçırdı biraz önceki maçta.
eidos: championship manager oyunun piyasaya süren bir takım allahsızları bünyesinde barındıran firma.

15 Şubat 2009 Pazar

derya baykal tarafından azarlanmak

2 eyyorlama
bir tane reklam var, her izlediğimde sinirden kudurduğum. derya baykal, bir kadının evine giriyor. bunda sinirlenecek bir şey yok. fakat, yanında bir tane de kravatlı adam var. neden getiriyorsun kardeşim elin evine bu adamı? neyse ona da bir şey demiyorum, gelmiş bir de kadıncağızı azarlıyor, yok sütü kaynatıyorsunuz, herkes kaynatsa bu ülke nasıl ayakta kalacak falan diye, sinirden çok dinleyemiyorum ne dediğini. ulan sen kimsin ya?

aynen şu şekilde oluşur:
+ merhaba derya hanım.;
- merhaba.. ne o blog mu yazıyorsunuz?
+ evet.
- yani bilgisayarı açıp blog yazıyorsunuz öyle mi?
+ ne var bunda derya hanım?
- yani bilgisayarın power düğmesine basıp bilgisayarı açıp bloga bişeyler yazıyorsunuz öyle mi?
+ yani?
- cidden bravo. ben size bir şey demiyorum. ilk önce insan olacaksın insan. vitamini kalmıyor yoksa. blogunu g.tüne yaz, hem daha koruyucu olur hem de yoğurt falan da mayalarsın.
+ derya hanım iyi misiniz?
- su getirin. ama cam bardakta.

14 Şubat 2009 Cumartesi

14 Şubat

0 eyyorlama
Sevgilim,

Yağmurlu bir 14 Ekim günü, bir arkadaş ortamında varlığından haberdar oldum ve aklıma takıldın.
Uzun zamandır içimdeki yalnızlığı, dertlerimi, sevinçlerimi, deneyimlerimi ve gözlemlerimi paylaşacak, yeri geldiğinde utanmadan karşında oturup ağlayacak, yeri geldiğinde gülmekten nefes alamayacak hale geleceğim bir varlığı arıyordum.

Seni arıyormuşum.

PS: I Love you yazıcam sanan arkadaşlar, o espriler eskidi artık.

*****

Şimdi Sevgilim (aksisözlük) le beni buluşturan birleştiren ve utanmadan sevgilimi (yani yengesini) yönetebilen aksisözlük yöneticisi benjcev ve först leydimiz ceketli ali dayı ya teşekkürü bir borç bilirim.

*****

Tüm çiftlerin Sevgililer günü kutlu olsun!

*****

Yazının başını sonunu okuyanlar için sevgilim diye tabir ettiğim aksisözlük tü. Kendi bahtımı kendim kapatmayayım yani.

iki nokta pe.

12 Şubat 2009 Perşembe

Çelişkiler yumağı.

0 eyyorlama
Annemin Galatasaray şampiyon olunca duygulanıp ağlaması fakat herhangi bir maç sırasında yanıma gelip "Hankısı bizimkiler?" diye sorması.

Ya da üst katta oturan elemana yaz günü boynunda Galatasaray kaşkolü ile geziyor diye "Yavrum sen insanlıktan çıkmışsın" demesi fakat daha yeni konuşmaya başlayan torununa "Oğlum cimbom de bakayım" şeklinde kelime öğretmeye çalışması.

Aynı elemanı, gece gündüz Galatasaray tezahüratları dinliyor diye merdivende kıstırması, "Ha babam gömbürtü dinliyorsun, dinleme" demesi ama hangi takımı tuttuğunu soranlara yumruğunu kaldırıp "Cim bom bom" demesi.

Hiç bişi anlamadım ben bu işten.

İlyas Salman dedi de aklıma geldi

1 eyyorlama
.
Şener Şen her filmde koşturtulur. O meşhur sahne, topuklarını götüne vura vura koştuğu, hemen öncesinde "uuıh!" gibi bir şeyler mırıldandığı..

Kemal Sunal her filmde oynatılır. Omuzlarını silke silke, "Amaaan!" diye diye.

İlyas Salman da her filmde ağlatılır. "Vuey bobaam!" diyerek yere çöker, bacaklarının arasına gövdesini alır, yer yer yumruklarını kafasına vurur.

Habarınız olsun.

ilyas salman tarzı kahkaha

0 eyyorlama
hıhhaha!! der ve kesilir. sanki biraz önce gülen o değilmiş gibi olayla ilgili yorumunu yapar.
bilginize.

9 Şubat 2009 Pazartesi

poset ile karpuz tasima gerilimi

1 eyyorlama
bir insanı hayata küstürmek için gerekli olan iki şey varmış: bir poşet ve bir karpuz. bir de benim ilkokuldan sınıf arkadaşım selman var, bıçak çekip haraç topluyordu en son. abisine güveniyor i.ne.

aman efendim, poşetteki karpuza geri dönelim. poşetteki karpuzun potansiyel enerjisini elektrik enerjisine çevirebilsek, valla "kendi kendine yeten bir ülke" oluruz, hatta yeri gelir "komşu ülkelere de arada kıyak geçen bir ülke" bile olabiliriz.

gerilimin hası ise, poşetin kopup karpuzun yuvarlanmasıdır. babadan işeteceğim azara mı yanayım; yoksa kendimi, poşetin kopup yokuş aşşağı yuvarlanan karpuzun arkasından zağar gibi koşarken hayal edip dertler deryasında bir sandal mı olayım? yıkılayım, devrileyim, boğulayım mı ben?

arkadaş yıllarca yabancı filmlerdeki, alışverişten dönen hugh grant'in elindeki kese kağıdına özenmiş bir adama, şeffaf ve pembe bir naylon poşette karpuz taşıtırsan, o adamdan vatana millete hayırlı bir evlat olmasını beklemeyeceksin.

türk dili ve edebiyatı quiz (çelişkiler keskinleşti)

0 eyyorlama
"benjcev, olan biteni sessizce izledi. neden sonra aklına esnemek geldi ve hunharca oracıkta esneyiverdi. arkadaşları ona esnek benjcev derdi. içinden "şu dar-ı dünyada yönetici olmak, büyük bir sistemi idare etmek de varmış" diye iç geçirdi. sovyetler berlin'in içlerine doğru ilerse de, ivan sergeinkov'dan hala ses çıkmamıştı. belki de şu anda nazi kampında esirdi, veyahut varşova üzerinden italya'ya seyirtmiş, oradan da fas'a kaçmıştı. zaten ivan sergeinkov berlin'in içlerine doğru ilerleyen sovyet ordusunun "agam hafızım, berlin'in içinden misin, yoğusa köyünden misin?" geyiklerinden de tiskinmişti. sinirli adamdı ivan.

dışarıda yağmur, adeta pencerede küçük bilyeleri yuvarlıyordu, benjcev'in içerisinde ise sabahtan beri anlam veremediği bir huzursuzluk vardı. bu sıkınıtısını, sabah kahvalatısında yediği, dün akşamdan kalma lahana kapuskasına verdi. soda içmesi gerekiyordu. çaresiz bir ceylan gibi çay ocağını aradı ve o an ağzından şu iki kelime dökülüverdi:
+ bre yımırcık aazlılar, iki saat önce bir soda istedik, hala gelmedi. burada ifrazat mı geçiriyoruz yoksakalp şıpazmı mı, kimsenin umrunda değil.

benjcev, tekrardan olan biteni izlemeye koyuldu. olan biten dediği de, öğlenin sıcağında çomağıyla oynayan salak çocuktu. hani yağmur yağıyordu diyebilirsiniz. siz de az cin değilsiniz ha. işte küresel iklim değişikliği bu arkadaşlar. işte premier lig bu."

yukarıdaki parçayı boşverin, can dündar'ın bugün kaleme almış olduğu makaleye göre yazar hakkında neler denebilir? yazar burada kime seslenmiş veya ünlenmiş? içerlemiş de olabilir. veya kolaya kaçıp, bayrağa mı seslenmiş?

a. benjcev, sayı saymayı bilmeyen, asabi bir yöneticidir.
b. rus ordusu, geyikten anlamayan ciddi insanlardan oluşur.
c. nazi kampında çadır kuranı kurşuna dizerler, bilemedin yokuştan aşağı yuvarlarlarlarlar..laaar (yuvarlanma efekti verdim c şıkkına/ iki dakika pas yapın allaşkına).
d. benjcev, sabah kahvaltısında lahana kapuskası yiyecek kadar zevk düşkünü, lahana müptelası, lezzet gurmesi biridir.
e. ivan sergeinkov kim lan. sanki wimbledon açık'ta ilk turda elenen tenisçi ismi gibi.

sonuçlar, yarın ganyancı'nın dostu, tjk beygir gücü gazetesinin kenarında. böyle boşluk oluyor ya, hani not falan alırsınız, yetiştirebilirsem, bugün sinsice matbaaya girip oralara yazıcam. böyle bir hizmeti de başka bir yerde bulamazsınız.

ayrıca türk dili ve edebiyatı dersinin quizi olmaz, talebe-ül tespiti olur. çelişki budur.

7 Şubat 2009 Cumartesi

Aksi ve insana kattıkları

2 eyyorlama
Okuyanın ufkunun genişlediği, yeni yeni maceralara atıldığı, bilimsel projelere daldığı, terlikleri tuvalete bıraktığı, süngeri iyice temizlediği, kaygan zeminin azizliğine uğradığı ve içip içip kanala uçtuğu söylentileri yok değil ama ben bundan bahsetmiyorum.

Aksi benim için yeri geldi bi face book oldu. Nasıl mı;
-İlkokul arkadaşım benjcev le buluştum, an itibarı ile 23 koca yıl ve 11 ay ve 15 gündür kuzenim olan Erdem le dertleştim, lisede alt dönemde olan yingemle yinka birliği kurdum.
-Yeri geldi balığın krokisini yayınladım, foto altına "ay cicişim çok tatlı çıkmışsın" , "robocop dayıyı taglemeyi unutmuşsun haceliz" yorumları aldım.
-Yeri geldi doğum günleri için yazılan şiirler duvara karalandı.
-Yeri geldi farklı başlık açarak tüm dikkatleri üzerimde topladım.
-Yeri geldi kendimce çete kurup benjcev e savaş açtık.

Aksi benim için yeri geldi dertleştiğim bir dost oldu.
Aksi benim için yeri geldi bilgi kaynağı oldu.
Aksi benim için yeri geldi kahkaha tufanının başlan"kıç" noktası oldu.
Aksi benim için yeri geldi amerikaya seslendiğim platform oldu.

Unutmadan ve yeri gelmişken söyleyeyim ERDEM GERİ DÖN be kitapsız.

Aksi zamanlar vardı hayatımda
Kaç kez kaybolduğumu hatırlamadağım akşamlarda
Sen yön gösterici oldun bana bilmediğim yollarda
İnsan gösteremiyor olabilir sevgisini böyle ortamlarda


14 Şubat 2009
İzmir - Yazıcam bu yazıyı.

2 Şubat 2009 Pazartesi

misafirlikte tuvalet terliği ile salona aheste aheste gelmek ve farkındalığın post-psikolojisi

0 eyyorlama
akıllı insan farkındadır. her sorunlu ergen ise bu durumu "keşke her şeyin farkında olacak kadar akıllı olmasaydım. farkındalık mutsuzluktur. off büllüsu, eve mi gitsek, ben bu karanlık ve savaşların olduğu dünyaya dayanamıyorum" şeklinde açıklar. bu konu hakkında nice düşünürler, bilim insanları laf etmiştir de ben bir ergen lafına referans veririm. neyse efendim, akıllı insan ne kadar olayın farkında ise, amiyane tabirle misafirlikte "boku gelmiş bir insan" ise, kulağına deve işese farkına varmaz. o derece. bakın, "boku gelmiş" diyorum, onun yerine, "her sağlıklı birey gibi gaytasını anal yoldan çıkarması gelmiş" diyebilirdim. ama gerçeği yüzünüze sert ve acımasız bir şekilde vurmak istedim. bir david lynch, bir stanley kubrick, bir sabri sarıoğlu gibi. bundan sonra o adamın boku gelmiş birader. o kadar.

neyse efendiler. nice gencimiz, kendini bilmez bir şekilde tuvalet terliğinin olanca turunculuğu ve plastikliği ile salona aheste aheste gelmiş, ve oracıkta, gâhı arkadaşlarının önünde; gâhu da kanından canından birer parça olan akrabalarının önünde can vermiştir.

bu adamdan, misafirliğin ilerleyen dakikalarında performans beklenmez. tedavisi ilgi ve şefkattir. bir yeğen, bir torun gibi içeri odada uyutulmalı, akşam kucağa alınıp eve götürülmelidir. biliniz ki, nice insanlar vardır gençliğinde tuvalet terliğini ayağında unutup yıllar sonra önemli yerlere gelen. bu adamları topluma kazandırmalıyız.

biraz daha dikkat! yetkilileri göreve, damadın arkadaşlarını piste çağırıyorum.

ev ziyaretini genel konseptiyle adlandırmak

2 eyyorlama
türkiye insanının, bilhassa kadınlarının, gerçekleştirmiş olduğu bir gelenek. hemen bir örnek verelim:

+ zarife hanımın oğlu askere gitmiş.
- hemen "allah kavuştursun"a gidelim.

evet, gördüğümüz üzere ziyaret, sebebin ismini aldı. ziyaretin ismi: allah kavuştursun. ikinci örnek:

+ zarife hanmın küçük oğlu da askere gitmiş.
- al bi püsküüt, "allah kavuştursun volume 2: zarife returns"e gidiyoruz. evet bu pek olmadı.

bir diğer örneğimiz ise, genellikle yozgat'ın yimpaş kısmında görülen bir eylemdir.

+ zarife hanımın kızı askere gitmiş.
- "allah akıl fikir versin"e gidiyoruz. orduları ve atımı hazırlayın.

bir çok örnek vardır bunun gibi. gün geçmiyor ki, kadınlarımızi çilekeş kadınlarımız, ak etekli türkü bakışlı analarımız püsküütü ile "geçmiş olsun"a gitmesinler, "allah analı babalı büyütsün"lerde coşmasınlar, "başın sağolsun"larda karalar bağlamasınlar.

+ zarife hanım, kupa galipleri kupası'nda çeyrek finale yükselmiş.
- "iyi olan kazansın" ziyeretini ajandama ekledim.