31 Mart 2009 Salı

AYARSIZ OL!

0 eyyorlama


AYARSIZ DEMEK; DENGESİZ DEMEKTİR, GEREKSİZ DEMEKTİR!
AYARSIZ RAKİBİNİ DÖVER, GEREKİRSE MAHALLEDEN ADAM TOPLAR!
AYARSIZ ASLA DİZ ÇÖKMEZ, BİLAKİS DİZ ATAR!
AYARSIZ OL!

(burada camışlar suya giriyor, koyunlar otobana çıkıyor, falan, gaz bir müzik var fonda. paintle bu kadar olm, hayalgücünüze bıraktım her şeyi.)

30 Mart 2009 Pazartesi

İpek Ongunlar okudum, derman bulamadım yaralı yüreğime.

0 eyyorlama
Bildiğin gibi travmatik değil anlatacaklarım haceliz. Bugün bana biri "Kendine güvenin yetersiz" dese direkman babamı işaret ederim. Parmağımla gösterecek kadar hıçlıyım.

Babam, ne zaman dersane sınavım olsa kaçıncı olduğumu sorar; ben "x. oldum" dedikten sonra da "x kişi mi girdi sınava?" derdi ve gülerdi. (x= sıram)

Zaten o ara nasıl da ergenim, nasıl da meyilliyim yaşama sevincimi kaybetmeye. Herkese çattım. Annem sürekli 1985 senesini sorguluyordu. Babam yukarıdaki örnek misali türlü geyikler içerisindeydi. Abim her geçen gün Candostlar müptelası oluyordu ve ben "Ya işkembe çorbasından vazgeç, ya rakıdan.. İyice bokum gibi kokmaya başladın" dedikçe "Senin gözlüklerine sıçarım" diyordu bana. Ben ergenim dedikçe üstüme geldiler babakiz (bu ne demek la Habp?)

En sonunda ben "sondan birinci oldum" dedim. Şaşırtmaçlı konuştum. Babam cevab veremedi.

29 Mart 2009 Pazar

işimiz porno, gücümüz bal badem ceviz

4 eyyorlama
Seçim sloganlarının saçmalığından mı gireyim, seçim arabalarının kafa şişirmesinden mi derken o gün geldi çattı ve seçimlerimizi yaptık. Peki yapmış olduğumuz seçimleri neler etkiledi?

Partilerin yapmış olduğu seçim kampanyalarının, propaganda çalışmalarının saçmalığın daniskası olduğunu söylemek çokta zor değil bana göre. Hatta bakınız bir çırpıda söyleyiverdim. Bu memleket halen halkının caddeleri boydan boya kaplayan parti bayraklarına bakarak oy verebileceğini düşünenlerce, halen ve halen seçim arabalarının sabahtan akşama sokak sokak dolaşıp kafa ütülemesini (sitede yeni olduğum için küfürlü konuşamıyorum. İlerde daha rahat yazabilirim inşallah. Adminimiz biraz katı bu konularda.) gerekli bir siyasi propaganda olarak düşünenlerce yönetiliyorsa ne yazık bizlere, ne yazık yarınlara. İlhan irem ruhu sarmaladı bedenimi..

Ulen yolda yürüyen bir adam bir anda siyasi parti bayrağına bakıp ta ‘’haaassiittir ya. Bu partinin bayrağı nede güzelmiş. Oyumu sen iyisi buna vereyim’’ diyebilir mi? diyemez. Dersede o adamın ben taaa… pardon admin. Peki neden bu görüntü kirliliği, neden bu savurganlık?

Tabi birde seçim arabalarının kafa s.kmesi olayı var (benjcev im ben dayanamıyorum artık). Bangır bangır müzik ve arkasından ‘’….başkan adayı hebele hübele..size siz kadar yakın’’ o derece yani. Sorsak götümüzdeki donun rengini bile bilir bu amca. Diğer bir arabada hemencecik o arabanın arkasından bağırtır birini ‘’milletin hizmetkarı olmaya geliyoruz’’. Yine başka biri ‘’geliyor geliyor malkaçoğlu geliyor..milleti ülkeyi kucaklamaya geliyor’’ ve en beğendiğim pek tabiî ki ‘’şimdi dinlediğim tüm şarkılarda, bize her şey sizi hatırlatıyor’’. Ya cümle devrik ya da parti başkanı bir şarkı dinlediğinde tüm parti bir anda, nerde olurlarsa olsunlar milletini hatırlıyor.

- sayın bakanım isterseniz evrakları bir gözden geçirelim.
+ du bi Dakka du. Hissediyorum ki başbakan şu anda makarena yı dinliyor ve benim aklıma hemencecik milletimiz geldi.

Neyse konuyu toparlayayım. Demem odur ki bu zırvalıkların milletin seçimini etkileyebilmek ile uzaktan yakından alakası yoktur. Peki milletin sandık başındaki seçimini etkileyen faktörler nelerdir? Valla neyse ne hiççç umurumda değil benim. Nasıl olsa buradaki çözümlememizin sonuca bir katkısı olmayacak. İş işten geçti. Zaten ispanya’ya bir karambol gölüyle yenilmişiz. Hem ekonomik kriz var. Mazota da zam gelmiş dün akşam. Deniz Seki içeri girmiş, Hüsnü balık yemiş bunu duyan uğur yücel hani bana haciz hani bana haciz demiş.

27 Mart 2009 Cuma

art arda merhaba denen dost meclisi

0 eyyorlama
en güzel meclistir, candır, ciğerdir.

"yeni gelen misafire art arda merhaba denen dost meclisi"dir hafız başlığımız. "köşe bucak anadolu" tadında bi yazı olmasın istiyorum; ama elde değil be hacı abi..

evin bi odasına tıkışmış takriben 8, yer yer 13, taş çatlasın 16 kişiden oluşur dost meclisi. "dostum dostum" deyu zikirler atılır, samimi paylaşımlar olur. hububat konusuyla girizgah gerçekleştirilir, bu olmazsa olmazıdır aydosy meyhanesinin - pardon dost meclisinin. ama meyhane muhabbetini de aratmaz burdaki ortam. malum 16 kişi göt kadar odaya tıkışınca, kafalar pilot hacım..

hububattan sonra, güncel siyasete geçiliyor dost meclisinde. farklı görüşler, dost meclisi potasında eriyor. ortama sevgi, saygı, seviye hakim oluyor. farklı görüşteki insanlar birbirine saygı duyuyor ve "önce dinlemesini öğren deyyuuss" tadında cümleler kurulmuyor dost meclisinde.

ve sıra futbola geliyor, dost meclisinde. "sivasspordaki arap yaman haa bizim oğlan" savı, meclisin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. o kadar etkili ki dost meclisi, bunlara bakıp dolar bozduran akabinde altına yatıran patronlar gördüm. o yüzdendir ki sivasspor yönetimi geçtiğimiz günlerde "bilica" ile nikah tazeledi. (ulan ne gıcık bişi bu laf)

konu konuyu kovalarken çaylar, kahveler falan gırla hacı.. bi baktım eteğimi sıyırıp bacaklarımı sıvazlamaya başlamasın mı! ohhşşş falan derken.. dur lan du gaza gelme, sok onu yerine.. yazı bitti konuya giremedim daha.

işte böyle akıcı mevzular döner dost meclisinde ve o sırada yeni bir misafir katılır aralarına. işte bu sıcak, samimi, genişlemeci meclis, onu da katar bünyesine tereddütsüz. ve başlarlar kutsal ritüele: "merhaba" (kutsal ritüelmiş peeeh.. iyice bokunu çıkardım mnskym) merhaba, merhaba, merhaba.. herkes gözlerinin tam içine bakıp "merhaba" der bu yeni gelen adama. ve en son da ihtiyar heyetinin ağır topu, dinamik gücü, meclisin en yaşlısı noktayı koyar bu ritüele: "marabaa yeğenim".

işte dip bucak anadolu! küslerin barıştırıldığı, samimi, sevecen, en sağlam fantezili s.kişlerin döndüğü seviyeli bi ortam: dost meclisi. rezervasyon için ....... merhaba!..

ölüm, her derde deva!

0 eyyorlama
bu yazı, doğruya doğru aga, erdemin uludağ sözlükte "derin mavi" mahlası ile yazdığı yazıya polemiksel yanıt olmasa bile üstüne bir yorumdur. gerçi, yazısının üzerine kendisine "orta yolcu ipnatör, neşişyansınnekebapçı akımının en önde bayrakla koşanı" desem de, ölye olmadığını biliyorum ve aslında demek istediğinin farkındayım.

yazısında şöyle buyurmuş berdüş:

1 ay öncesine kadar sorsaydınız bana farklı şeyler söylerdim. "faşist"ti derdim onun için. "80'lerin azılı katili" derdim. "mehmet gül'den, kırcı'dan bir farkı yok" derdim. ülkeyi karanlığa sürükleyen provaktörlerden, maşalardan sadece biri derdim.

o kadar zıttı dünyaya bakışımız. yanılıyor olabilirim söylediklerim de ya da haklı da olabilirim. bunlar benim fikrimdi. ama bunlar dünya görüşüyle alakalıydı, kendini tanımam etmem. düşünüyorum da babam da solcudur mesela benim. eski solculardan. kazara siyasete girip bir partinin başkanı olabilirdi. ve allah korusun, böyle bir kaza başımıza gelseydi, istemezdim hakkında kötü temenniler içeren cümleler okumayı, ya da bir kişinin bile "hak etti" iması beni yıkardı.

bu saatten sonra mesele, "yaptıklarını ödüyor" ya da "hak etti" meselesi değildir. adam belki de öldü. umarım kurtulur, vefat etmişse de allah yakınlarına sabır versin. bana düşen ancak bunlar olur.


olm ne efendi adammışsın sen ya! mahallede küçük çocukları haraca bağladığımız, bakkaldan çokomel neyim arakladığımız, yeri geldiği yakalandığımız, kulaklarımızdan çekilip götümüze inen tekmeyle bakkaldan kovulduğumuz yılları unutturamaz bu bana. ne pislik adamlardık ha, zeytniliği yakıp belki de memleket tarihine geçecektik ama o malazlar kibritlerle değil zeytinlik, burun kıllarım bile yanmazdı. onu düşünemedik.

neyse. gündemle ilgili bir yazı çok olmazdı buralarda ama bu sefer yazasım geldi. anlayacağınız üzere konu muhsin yazıcıoğlu'nun helikopter kazası ve çok büyük ihtimalle ölmesi. tabi olayda bir alengir yoksa. olayın öncesinde ve sonrasında yaşanan bir çok şey kıllandırıyor zira. yakında kurtlar vadisi'nde, helikopter düşerse şaşırmayın. ama komplo teorilerini falan bir yana bırakalım, konumuz bu değil. ayrıca bu minvalde bir yazıyı sanal alemde okumuş falan da olabilirsiniz. iki gündür yazılmayan şey kalmadı.

ölüm hakkında atma tutma hakkına sahibim diye düşünüyorum. çünkü hayat, kıçıma ölümlerin en yağlısını soktu. ha bu durum bana böyle bir hak verir/vermez, tartışılır. kimileri ölüm hakkında "hak teala" der, mevta mutlaklaştırılmış kriterlere göre iyiliklerinin ve kötülüklerinin ödülünü ve cezasını alacağı yere gitmiştir; kimileri ise herhangi zaman veya mekanda bir daha göremeyeceği için isyan eder, hayatı zindan edenlere, yaşatmayanlara. anlayacağınız aslında mevzuu tam da bu s.ktiğimin yerinde çıkıyor. bir varoluş felsefesi problemi değil, aslında yokoluş felsefesidir.

ve helikopter düştüğünden beri, bu konuyla ilgili olan çoğu yorumda, ölümün kutsallaştırıldığını, milletvekili dokunulmazlığından da öte sığınak olduğu, ölen/ölecek/ölmesi muhtemel birinin ardından konuşulmaması gerektiği hakkında görüşler var. bu coğrafyanın dine, ölüme bakış açısıyla ilgili bir şey. ölümden sonra, muhakemenin insanlar tarafından değil kutsal hakim tarafından yapılacağına olan bir inanıştandır.

ya bir ara vermek istiyorum. ikinci paragrafı yazdığımdan beri saçma bir şey dolaşıyor aklımda. bu helikopter falan düşmemişse, biri işletmişse gibi bir ihtimal var. ben bu durumda fotomac'ın atacağı başlığı yazayım, yoksa içimde kalacak: "yerde ararken gökte bulduk". öhm, neyse.

belirtmem gerekir ki şu hayatta herhangi bir olay, ölümü dahil, muhsin yazıcıoğlu'nun; bu memleketin gördüğü ve alenen gördüğü ve bildiği ve görmezden geldiği ender suçlulardan biri olduğu gerçeğini değiştirmez. domestik ve oryantal bir mussollini'dir, hitler'dir. yakın tarihte hrant dink cinayetinden 70'lerdeki maraş ve bahçelievler katliamına, üniversitedeki eli satırlılardan kahvehane baskınlarına kadar her çorbada tuzu vardır. elini taşın altına sokmaktan kaçınmamıştır yani. şu memlekette "son zamanların en muhteşem suçluları" listesi yapılacak olsa top 20'de yerini alacak bir şahıstır yani.

hiçbir zaman hiçbir "kişiye ölsün, gebersin, oh olsun" gibi bir yaklaşımım olmadı. sorunu hukuki yönden halledelim gibi bir yaklaşımım da yok. "yargılamadan ölmesin" gibi bir görüşüm yani. eminim ki muhsin yazıcıoğlu kendisinin 100. faşizm yılında bile, "hayat boyu faşizm ödülünü" alırken bile asla yargılanmayacaktı. güvenmiyorum, hukukumuzun bu derin işlerdeki samimiyetine.

ama beni düşündüren, ölmesine üzülmeyen, belki de sevinenlere, "nerede o humanistliğiniz" diye vikvikleyen tayfa. arkadaşım, sana ne? hatta böyle "liseli kız sana ne"si var ya, ellerini falan açıp, aynen ondan! birisi, başka birinin ölmesine sevinebilir, ölmesini isteyebilir. herhangin bir humanistin böyle bir isteği ve duygusu da olabilir ayrıca. humanizm, insan olan her şeyi sorgusuz sualsiz sevme, insan fetişizmi değil ki. eğer böyle bir düşünce sistemi olsaydı hümanizm, çürütülmesi bir ismail yk'ya bakardı. humainst filozof peter singer'ın dediği benim de wikipedia'dan şahane şekilde arakladığım gibi;

Birçok istisna olmasına rağmen, hümanistlerin çoğu kendilerini en büyük dogmadan özgürleştiremiyor… önyargılı türcülük… Hümanistler diğer canlı türlerine karşı düşüncesizce istismarlara karşı durmalıdır.


İnsanın gelişimidir hümanizmin ereği, bütün insanlar için hayatı daha iyi yapmak. Hümanizm güzel şeyler yapmaya, şimdi ve burada iyi yaşamaya ve geleceğe daha iyi bir dünya bırakmaya yoğunlaşır, sonraki hayatta ödüllendirilmek üzere hayat boyu acı çekmeye değil.


sonuç ve özet olarak, bir insanın ölümü elbette birilerini üzecektir. duygusal olarak ben de annesine üzülmüş bulunmaktayım. fakat konuyu değerlendrirken, muhsin yazıcıoğlu'nu sevenler bile şu gerçeği göz önüne almalıdır ki; kendisi birçok kişiyi sevindirecek bir ölümle bitecek hayatı göze almış, istemiş ve onu başarıyla icra etmiştir. gerisi bizim gibi sözü dinlenmeyenler için laf salatasıdır.

merhuma vakti zamanında allah'tan birazcık vicdan dilemiştim. şimdi ne yapıyorsa yapsın, umrumda değil.

26 Mart 2009 Perşembe

bir çocuğun kabusu: babanın kolundaki devasa aşı izi

0 eyyorlama
yalebbim o nasıl bir izdir? hani küçükken babam bana
evlat! vietnam'da gururumuz, vatanımız için savaştım. asla korkup geri
dönmeyi düşünmedim. hem nereye geri dönüyorsun? o saatte araba mı bulacaksın?
"en az 3 saat kayıkla sjuka nehrini geç, sonra yağmur ormanlarında binbir
tehlike atlat, sonra hanoi'ye var. orda da bekle ki vasıta bulasın? ben
iyisi servisi bekleyeyim, hem oturacak yerde bulurum, hem de iki üç mermi atar
kafamı dağıtırım. zaten soteye yattım mı kimse beni vuramaz" diye düşünürken bir
anda çalılıkların arasında beliren vietnamlı bir direnişçi, başka bir vietnamlı
direnişçiyi bana doğrulttu ve "olm bi rahat sıçırtmadınız adamı" diyerekten
zavallı vietnamlıyı bana fırlattı. bu yara izi de o günden yadigar.
dese, ben de ona
vay ki ne vay baba! ne uzun konuştun ha! hem sen vietnam savaşı esnasında,
sen demirci öğretmen lisesinde okuyup, çorum'da asker öğretmen olarak vatani
görevini tamamlamamış mıydın?
derdim. o da kesin bu sorum üzerine
ha çorum, ha vietnam. ikisi de aynı şey.
diyerek ortamdan uzaklaşırdı.

olm ne aşısıdır o ya? öyle bir izi olan aşının kendisini hayal edemiyorum? öyle bir izi olan aşıyı atabilen doktoru düşünmek istemiyorum. hadi geçtim, öyle bir izi olan aşıya kolunu emanet eden adam benim babam mı? antibiyotik kullanırken bile korkan evladın babasına bakın.

oh ne ala memleket! aşı at, izi kalsın.

25 Mart 2009 Çarşamba

shoulder push ve imkansız aşklar üzerine bir deneme (terli upper bodyler)

3 eyyorlama
''hasiktir lan oradan..'' diye güldüm body salonundan içeri dalarken.. siktiri çekiş yönüm, elbette ki kendim değil (bu saçma olurdu), vücudumuzu bir 3-4-5 üçgeni haline getirmek umuduyla beraber çalıştığımız kıl arkadaşım fatih, siktiri çekiş nedenim kıl fatih'in, ''ben var ya, senden 20 kilo daha fazla bench press basarım lan..'' demesi, siktiri çekiş gücüm de üç 's' harfliydi.. salondan içeri girerken o salonun bana, hayatımın önemli bir bölümünde hayatımın önemli bir kısmını işgal edecek hediyeyi vereceğini bilmem olanaksızdı tabi..
ısınma turlarını çabuk bitirdik.. yarım saat kadar, salon sahiplerin tarafından çalışanları gaza getireceği öngörüldüğü anlaşılan latif doğan ve onun müzikleri eşliğinde çalışmayla da, asıl parkuru tamamladık.. fatih salağı da 20 kilo fazla filan basamadı bench'te benden (valla bak).. sıra son hareket olan omuz hareketine gelmişti.. o anda 'o'nu gördüm.. omuz hareketinin aleti, sakince bana bakıyordu..
bu makina, çeşitli ebat ve kilolardaki ağırlıkların bağlı olduğu bir barı, dik bir biçimde oturarak, kol uzunluğu hizasında kaldırıp indirmek ve bu hareketin kişinin omuz kısmını güçlendirmesi esasına dayanarak işlev görüyordu.. vücut geliştirme uzmanlarınca omuz için, en yararlı aletlerden biri olarak gösteriliyordu.. alemde shoulder push olarak da nam salmıştı.. ama bunların hepsi benim açımdan önemsizdi.. çünkü bu alet, benim müstakbel hayat arkadaşım olacaktı ileride.. o anda bunu bilmem imkansızdı ama, inanır mısınız, hissediyordum.. aşkı hissedebilir misiniz? ben hissettim.. bu alet benim kocam olacaktı..
her harekette minimum 5 kilo çaktığım kıl fatih, beni bu harekette yere serdi adeta.. ilk günün heyecanından belki de, boş, ağırlıksız barı bile zar zor kaldırıyordum.. nefes nefese bitirdiğimde ise, kıl fatih ''hahaha nası sktim olm.. kocam dicen bana bundan sonra.. hatta bu hareket kocan senin hohaoahoahoa..'' diye densizce gürledi.. ben de utanıp kızararak, çekingence ''sussana olm, duyacak..'' dedim.. fatih anlamamışçasına suratıma baktı ve sırıtmaya devam etti.. ben de kafamdan bu herifi tanımlayan 'kıl' sıfatının yanına bir de 'mal' sıfatını koymayı kararlaştırdım.. salondan çıkarken göz ucuyla alete baktım.. fütursuzca beni kesiyordu..

***

sonraki bir ay çok çabuk geçti.. salona her gelişimde shoulder push aletinin yanında alıyordum soluğu.. ben anlatıyordum kendimi, o dinliyordu.. sessizdi genelde.. ama buna karşılık, çok renkli ve hareketli bir seks hayatımız vardı.. aletin gerektirdiği hareketi her yapmayı denediğimde kesinlikle beceremiyor, adeta shoulder push'un altına yatıyordum.. bu durumun beni rahatsız etmesi gerekir ve beklenirken, içimde yeni yeni tomurcuklanan değişik hissiyatla baş edemiyor, açıkçası etmek için de bir neden bile göremiyordum.. shoulder push benim gayr-i resmi kocamdı ve cılız omuzlarım, aşkımızın kanıtı ve meyveleriydi.. iki hafta sonra yıldırım nikahı bastık.. kıl ve mal fatih'i ise çağırmadık.. ismimi ise rapper push diye kaydettirdim.. çok mutluydum.. artık evimin zombisiı olacaktım..

***

cicim ayları güzel geçti aslında, şu anda geriye baktığımda bunu görebiliyorum.. ama bir şeyler eksikti ve bunu ikimiz de biliyorduk.. sevişmemiz ise bu açığı kapatmakta gün be gün yetersiz kalıyordu.. kendimi kullanılmış hissediyordum.. her gün yemeksepeti ile pideleri söyleyen ben, ev işi yapan ben.. herifin ihtiyaçları karşılamak için seferber olup, hareketi yine yeni yeniden yapamayıp yorulan ben.. o ise oturmuş iddaa bülteni okuyor her gün.. burama gelmişti artık.. bir gün omuz hareketini yapmayı reddettim.. ''daha çok bench press'e ağırlık vermek istiyorum..'' dedim.. bana 5 kiloluk dambıl fırlattı.. gözüm morarmıştı.. ben de eski spor salonuma gittim.. artık dönüş yoktu.. bu birliktelik bitmeliydi.. hakimin şiddetli geçimsizlik nedeniyle tek celsede boşnamamız ile birlikte sanıklardan rapper zombie'nin (yani benim) akli sağlığının yerindeliğinin tespitini istemesi uzun sürmedi.. tek celsede boşandık.. delilik muayenesinden ise yırttım..

***

sonraki iki senem hakikaten çok zor geçti.. shoulder push beni geri istiyordu ve kendini affettirmek için üzerinden ağırlık atmayı bile teklif etti.. cevabım netti: ''hayır.. bu aşk baştan bir hataydı zaten..'' kıl ve mal fatih de, sağolsun, kafamı dağıtmam için beni gezdirip duruyordu.. bir gün bir çocuk parkında otururken, ufak bir dönme dolaba bindik.. birden fatih şaka olsun diye çevirmeye başladı aleti.. midem her zaman hassas olmuştur.. dur diye bağırmama rağmen sırıtarak çevirmeye devam etti kıl, mal ve orospu çocuğu fatih.. kusarak bayılmışım..
ayıldığımda kıl, mal ve orospu çocuğu fatih başımda duruyordu.. ''haha yeni bir koca alet buldum sana, nah işte bu dönme dolap hojaojao..'' dedi ve japon futbolcu gibi bi gülme efekti verdi.. dolaba alıcı gözüye baktım, fena değildi.. şeytan dürttü..''neden olmasın'' dedim.. bir-iki ay çıktık.. sevgilimin lokasyonundan ötürü genelde parkta takılıyorduk.. bir gün parka elimde lokumlarla geldiğimde, shoulder push'u gördüm.. sarhoştu ve dönme dolap ile tartışıyordu.. tahminimce ''erkek adam dönme olur mu lan?'' şekli bir şeyler söylüyordu ama benim tek görebildiğim barını kendi kendine hızlıca indirip kaldırmasıydı.. dolap da buna, jet hızıyla dönerek karşılık veriyordu.. iki alet benim için tartışıyordu, hatta kavga ediyordu.. ''yeteeeeeer!..'' diye bağırıp oradan kaçtım.. uzaklara kaçtım.. kıl, mal ve orospu çocuğu arkadaşımı aradım.. ''bira var mı lan?..'' dedim..
varmış..

24 Mart 2009 Salı

kardeşimsin.

0 eyyorlama
başka takımlar hakkında yorum yaparken, o takımı tutmadığın besmele misali söylenmesi gereken bir şeydir. bunun sebebi; insanın, kendisini her an kamuoyunun gündemini değiştirecek forsa sahip olduğunu düşünmesi olsa gerek. sanki beşiktaşlı olmadığımı söylemesem şimdi, binlerce kişi benim hakkında "subjektif ipnator" diyecek. ulan keşke bu kadar açıklama yapacağıma, "beşiktaşlı değilim ama" diye başlasaydım. ama işimiz zevzeklik işte.

beşiktaşlı değilim ama sporting lizbon'a bir sempatim var. çocuğu dinleyelim:




yalnız çocuk kadar şirin olan ise, koca koca adamların ona amigo muamelesi yapması. benim küçüklüğümde böyle bir tezahurat yoktu. en iyisi "1-2-3 yetmez / 4-5-6 olsun / tanju golleri atsın / cimbom şampiyon olsun" (osman yağmur dereli'nin derin manalar içeren "bir bir biri birilerine" melodisyle) şarkısıydı. içinde aşk yok, sevgiliyle kıyaslama yok, birilerine laf sokma yok. sade, amaca yönelik.

"re-re-re ra-ra-ra gassaray gassaray cimbombom" ise anlamadğım bir tezahurattı. sonrasına attila ilhan'ın bir yazısında okudum ki, lise farklılığını / elitizmini hissettirmek amacıylaymış, "ya ya ya şa şa şa" dan farklı olsun diyeymiş o 3re3ra kısmı.

msn de paralel giden konular

0 eyyorlama
oluyor bazen. misal, aralarında 15 km olan a ve b kişilerini ele alalım. bunlar birbirilerine doğru 20 pürülünk/saniye hızla titreşim gönderiyorlar ve hikaye burada başlıyor...

a: nasılsın hacıttin?
b: hayt kerhanacı...

evet, a ve b kişileri bir müddet tek bir konu üzerinde konuşabiliyorlar. ama bir anda iki konuyu birden paralel konuşmaya başlarlar.

a: bugün yengeni gördün mü? saçlarını kestirmiş.
b: olm hamburg maçında neden lincolnü çıkardı bu bülo ya?
a: harbiden olm, 10 yaşındaki yeğenimi koysan çıkarmazdı.
b: valla güzel olmuş abi, sen bence bir konuş hatunla.
a: elemanla da ayrılmış, msn'ini aldım dün.
b: amınakoyum o lincoln'ün de, ben de oynarım hacettepe maçında.
a: olm çok mutluyum ya, olacak galiba bu.
a: ya olm sorma, mınıskeym bi gün yüzü göstermedi bu galatasaray.
b: 10 yaşındaki yeğenin sabri sarıoğlu'nun msn'ni mi almış?
(czzzzztt. sistemde fazla yüklenme. czzztt.. aşırı yüklenme... tek konuya dön. czzzztt..)

a kişisinin tutarsız söylemleri yüzünden b kişisi 3. cümlesinde devreleri yaktı.

duygusalına kapıldım

4 eyyorlama
duygusal bir yazı yazılacaksa, alengirli cümleler kurmak gerekir. o yüzden ben de bir kelime oyunlu başlık açarak alengire ortak oldum. eğer seçimlere katılsaydım "alengire ortak olma, yavşaklaşma" diye afiş hazırlattırırdım.

yani duygusal bir yazıda "ali osurdu" yazılacaksa eğer, ) gerçi nasıl sapık bir ruh haliyse, ali'nin osurduğunu anlatıyor ( o cümleyle oynaşılır ve şu hale getirilir: "ali, o an olanca umarsızlığıya, dünkü hoyrat pırasanın bedelini ödercesine, yeryüzü ve gökyüzü şahitliğinde, ısırdı dudağını ve koyuverdi kendini: osurmuştu"

sonra bunu okuyan, bırakır kendini ağlar. özetle neye ağladığına bak: ali osurdu. ama içinde hoyrat geçiyor ya, umarsız geçiyor ya, bedel falan geçiyor ya, ağlar artık bu adam.

şimdi siz hala ikinci paragraftaki parantezler ters diye düşündüğünüzden konsantrasyonunuz falan bozulmuştur. o da bir üslup sonuçta. aslında insanoğlunun neyin içeride, neyin dışarıda olduğunu bilemediğini analtıyor. yerseniz anlatıyor.

oha lan osurdu mosurdu derken, parantezleri yanlış yazmışız, üşendim düzeltmeye valla.

23 Mart 2009 Pazartesi

ÖSS sonrası sınav sorularını ailecek tv de izlemek

6 eyyorlama

Aile saadetine aç bir bireyin ailesi ile toplanmasına vesile olur. Ben misal, 2002 yılında liseden mezun oldum, 2003 te orta okulu bitirdim. Ama hala ÖSS soruları tvde çıkacağı zaman aile bireyleri ile konseyi toplayıp, rakı mızı açarız "ulen bu soru da yapılmaz mı yav" diye geyik çeviririz. Mühim olan toplanıp takılmak.


2002 yılı ÖSS sini hiç unutmam, bin bir hedefle girmişim sınava, deneme sınavlarının çoğunda çocuğu koymuşum dershane hocalarına, hedeflerim yüksek. Diyorum Boğaziçi olmazsa, bi daha girerim. şaka lan şaka, barajı geçebilirsem özel üniversiteye giderim belki falan diyorum, Las Vegas ta okurum diye düşünüyorum, hayalim o, oraya gidicem üniversite parasını kumarda katlayarak hayatımı kurtarıcam. Amınam ne Las Vegas ı şehir içi otobüse binecek para yok, zaten ÖSS ye aç girmişim bi haftadır ekmek bulamıyoruz.


Neyse o dönemin kurtlarından benjcev de girmiş sınava herkes bişeyler bekliyor. Ben diyorum ilk 10 a giremezsen bi daha konuşma, hem ÖSYM ye mektup yollucam benjcevin puanlarının birazını bana aktarın deyu. Beraber gitmişiz dershaneye, bilemediklerini hep bana sormuş zamanında, ben olmasam o bi hiçti havasındayım ama bu da yalan tabi, adamın bilemediği bişey yoktu amınyum delirtiyordu milleti...
Ne mi oldu benjcev barajı ucundan geçti, tüm puanlarını bana vermişler çocugun, ben mi o kadar eksi nete benjcevin puanlarını ekleyince bile barajı geçememişim, öle dusun. Ben bi daha hazırlandım, ertesi seneye yeni umutlarla giricem falan dedim. Benjcev de tornacıda işi kaptı şimdi çok iyi bir şirkette çalışıyor.
2003-4-5-6-7 hepsi aynı geyiklerle geçti, vay bu sene girseymişim ilk ondaymışım, yok Boğazicinin müdürü~dikkat müdür diyorum~ gelir bana yalvarırmış, bizim okulu seç sen çok iyisin falan diye.


2008 yani bu sene farklıydı. yalnızdım ve ÖSS nin tadı yoktu. Bütün gün suratım asık dolaştım taa ki benjcevin annanesinin bana söylediği şu söz aklıma gelinceye kadar "oğlum sınavdan önce bulaşmıcaktın o kıza". seni seviyorum annanne, domates, biber, peynir koyup zorla yedirdiğin ekmekleri özledim!



vatan yahut frank sinatra

0 eyyorlama
biraz önce posta kutuma "sexy girls very well, yes yes, very well, sekis sekis" başlıklı bir mail geldi. türklerin spam mail hazırlaması kadar iğrenç bir şey yokmuş... diye düşünüyordum. biraz sonra anlatacağım mail beni benden aldı.

mezun olduğum okuldan her gün en az üç dört tane kulüp etkinliği veya bilgilendirme mailleri geliyor. aşağıdaki mail de bunlardan biri.

Bedri Baykam ile Sanat ve Siyaset
Ressam ve yazar Bedri Baykam ile keyfli bir söyleşi!
Çok yönlü kişiliğiyle tanınan Bedri Baykam siyaset ve sanatı konuşmak üzere öğrencilerle buluşuyor.


ya biri bu öğrencileri çok pis yemiş, ya da bedri baykam diye başka biri var türkiye'de. yazık lan genç dimağlara.

başlığı görünce ilk önce spam mail zannettim. sperm mail çıktı.

can sıkıntısı

0 eyyorlama
şimdi şöyle bir durum var. bazen canım sıkılıyor. bu bir gerçek. her insanın ara ara canı sıkılır. ha gelip size "beni eğlendirin" de diyemem açıkçası. hoş olmaz.

sizden bu derdime bir çare olmanızı beklemiyorum. bunu ilk paragrafta belirttim. türkçe derslerinden de bildiğimiz üzere, paragraflar yeni bir konu anlatılacaksa açılır, baktın anlatamıyorsun kapatılır, "aman ben paragrafı açmış bulundum artık, illa ben anlatıcam" dersen olmaz. adab-ı muaşeret bunu gerektirir. aksi(n.b.b.n)* taktirde, sallapati olur, baştansavma olur, alexdesouza olur. ama ben dilbilgisinden zerre nasibimi almadığım için, mükerrer konuda konuşuyorum.

benim için şu anda yapabileceğiniz bir şey yok. bu husus çok önemli. ha ileride, belki bir güzellik yaparsınız, denizli.gov.tr sitesine girin, valilik güzel bir site hazırlamış dersiniz, bunu gider incelerim. size de minnettar kalırım. ama bir sonraki paragrafta da belirteceğim gibi, şimdilik elinizden bir şey gelmez.

hacı bu lincoln neden oynatılmıyor ya? yani ne yaptı bu kadar? bana küfür etse yine oynatırım ben bu adamı. hani bir hareketi var, nijeryalılar no-look pas diyor. ben bunu yiyen defans oyuncusunu anlamıyorum arkadaş. yani adam taca niye atsın topu. veya atsın, sen illa o topu kurtaracak mısın? bunlar cidden futbolun güzelliği ile birlikte çirkinliğini de yansıtıyor. bu hayatta her şey ne siyah ne de beyaz. arada değişik renkler de var. bunlar hep renk spektrumu. ışık, optik, fizik konuları. eskiden öys'de soruyorlardı, öss'ye geçilince sormamaya başladılar. yine değişmiş sistem, belki yine sorarlar. ama bana sormasınlar, çünkü ben bilmem. coğrafya'dan girdim öss'ye. sonra anladım ki öyle bir opsiyon yokmuş. ya fen, ya sözel, ya da karışık girebiliyormuşsunuz. öss çok büyük yalan hacı. bir insanın hayatı 8 saatlik bir sınavla ölçülmemeli bence. ehliyet sınavı daha evla bence.

beni öss'yle anla iki gözüm, ales'le anla
ve ehliyet sınavıyla yargıla.

* nispeten büyük benjcev'in nickiyle

22 Mart 2009 Pazar

anket la bu.

3 eyyorlama
Nasıl insanlarız lan biz?
Ankete bakıyorum her gün, hala en fazla oy "olur haceliz ya" seçeneğine ait. Ya benjcev'e çok güveniyoruz; ya da he he diyip geçiyoruz kendisine. Ne soruyor bu adam? Ben sordum, hiç de hoş olmayan bir cevap aldım.

Bu adama dikkat edin.


yurdumuzun demokrasi şöleni etkinlikleri kapsamında ben de karalama, gözden düşürme faaliyetleri yapıyorum şuan. çünkü %50 hisse sahibiydim sözlüğü açarken. benjcev sonradan dalavere çevirdi.

beckham'ın hayali

0 eyyorlama
milliyet haber'e göre, izmir belediye bayan hentbol takımında oynamak. o victoria karısı yüzünden delirdi canım futbolcu. g-string giydi dediler, olur dedik, modern hayat dedik; her tarafını dövmeyle boyadı, cenabet gezecek ama kendi günahı dedik, kabullendik; ama birader, izmir büyükşehir belediyesi bayan hantbol takımında oynamasına izin vermez bu halk.



backham, bu millet binlerce alpay özalan olur, kafana dikilir. söylemesi benden, efendi efendi topunu oyna.

harbiden olm, beckham haberinin izmir belediye bayan hentbol takımıyla ne alakası var? hani izmirle yok, belediyeyle yok, bayanla yok, hentbol ile yok.

bir üçüncü alt-başlık olarak şöyle bir haber olabilirdi bu haberde:

vahe kılıçarslan vahim bir cinayete kurban gitti
32 yaşındaki başarılı manken, fox tv izlerken cinnet geçiren b.m.u tarafından kaba etinin 8 yerinden bıçaklandı. vahe kılıçarslan, hastaneye kaldırılırken can verdi. olaydan sonra, emniyete teslim olan b.m.u, pişman olmadığını, türk halkının kendisine minnettar olması gerektiğini, değerinin ileride anlaşılacağını söyledi.

20 Mart 2009 Cuma

v for sabri bey

11 eyyorlama


sivil itaatsizlik örneği desem değil. anarşizm mi acaba, bilemiyorum? düzene bir başkaldırı olabilir. bu görüntülerden sonra, bir dağ köyünde inzivaya çekilmeyi düşündüm. sonra karnım acıkır, su bulamam falan diye vazgeçtim. ama vitaminin hası oralarda olur ha. hormonsuz gıdalar falan.

şu an kafam çok karışık. insanlık tarihini, varoluşu, dini, devleti, makarnayı sorguluyorum. neden diyorum kendi kendime, neden gece gece makarna yaptım? ketçap da zaten bozulmuş, nasıl sası kokuyor anlatamam. ketçapı, yeşilçama kanlı sahnelerde kullanmaları için bağışlıyorum. (hala ketçap kullanıldığını düşünecek kadar safım oysa ki).

bana bir şey sormayın dostlarım. hiçbir şey bilmiyorum. bildiğim tek şey varsa, o da artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıdır.

sabri bey savaşıyor, halk kazanıyor.

yaşasın sabri bey'e kayseri yolunda gelen "bir hal".

kurtuluş sabri bey'in idealar evreninde.

sabri bey'i dışarı alan eller kırılır.

17 Mart 2009 Salı

dünya münir özkul yılı

2 eyyorlama

bak beyim, sana iki çift lafım var. koskoca adamsın. paran var, pulun var, herşeyin var. binlerce kişi çalışıyor emrinde. yakışır mı sana ekmekle oynamak? yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak. ama nasıl yakışmaz. ben boşuna konuşuyorum. sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum.

hıh. sen. büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi. sen mi büyüksün? hayır biz büyüğüz, biz. sen bizim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. gözümüzde pul kadar bile değerin yok. ama şunu iyi bil, ne oğluma, ne de gelinime hiç bir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizleri. çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. bizler birbirimizi seviyoruz. biz bir aileyiz. biz güzel bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun?!

dokunma artık aileme. dokunma bizlere. dokunma oğluma, gelinime. eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni.

anlıyor musun? vururum ve dönüp arkama bakmam bile.
unicef bu yılı dünya münir özkul yılı ilan etse ya. ha? bir kere de jestinizi görsek ya beyler. 1 mart tezkeresinin ardından, avrovizyonu "every way that i can" gibi ne demek istediği anlaşılmayan bir şarkıya verdiniz. eyvallah, başımızın üstünde yeri var o ödülün. gerçi norveç falan hep komşulara veriyor, ama olsun. iyi hoş, efendi adamlarsınız belli. öyle afrika'daki çocuklara yardım ediyorsunuz. ama beyler, kendinize gelin. bir münir özkul, bugün marlon brando kadar baba bir adamdır. onlarda godfather tamam, ama bizde de beybaba.

ha olmadı, ne bileyim 29 şubatı dünya barış manço günü ilan etsin biri. bakın her yıl demiyorum, 4 yılda bir kutlansın, ona da eyvallah. japonya'dan destek geleceğine eminim. ama ekvator civarındadaki ülkeler kızgın olabilir barış abi'ye. zira ülkelerine geldiğinde, "kekeke bakın bir o tarafa geçiyorum, bir bu tarafa, suyun dönüş yönü değişiyor kekekek" diyerek oranın ülke ekonomisine katkı sağlamadı hiç. hoş, japonya'nın teknolojideki gelişimini de barış manço'ya bağlayamayız ama. toparlarsak, 4 yılda bir kutlanan barış manço günü olabilir.

yarın öbür gün, ceylanı olsun, nuray hafiftaş'ı olsun, bunları avrovizyona sokarız, hepiniz lanetlersiniz. belkıs akkale'den bahsetmiyorum bile. gotik folklorik halk müziği. allahıma kilitlenir kalırsınız ekranlarınız karşısında. izzet altınmeşe oy dügümelli hörmetine, bunu istiyorum sizden.

yaramazoğlu biraderler

0 eyyorlama
fransuan o gün uyandığında, odasında farklı bir şeyler olduğunu sezmişti. içinden "olm ben bariz fahri'ydim, ne ara fransuan oldum?" gibisinden yazara söylendi. yazar, yarattığı karakterin beynini okuyabiliyordu nitekim. "haklısın olm, televizyon izlerken dalmışım, ntv'de la liga maçı vardı, kupon yaptım, recreativo çakarsa akşama mevzu var" gibisinden uzun bir cümle kurmaya kastıysa da, yarattığı karakterin bu serzenişine cevap vermeye üşendi. romanın ileri bir yerinde anlatırdı, "hafız o gün sorunlar vardı, o yüzden dalgındım" gibisinden bir şeyler gevelerdi.

evet, fahri uyanmıştı. dünyadaki en kötü görüntülerden biri fahri'nin uyanmasıdır. bu gerçeği göz önünde bulundurarak, fahri'nin nasıl bir ortamda uyandığını betimlemeye kasmayacağım. zaten odada kesif bir yumurta kokusu vardı. fahri içinden "olm gece yatmadan omlet yapan kafamı horozlar ziksin emi?" dedi. sonra yazara dönüp, "ulan her şeyi de yazma be, özel hayatımız kalmadı" şeklinde ekledi.

.....

belli bir sayıda nokta, azıcık zamanın geçtiğini belirtse de, fahri hala yataktan kalkmaya üşeniyordu. "keşke bu yağmurlu havada biri gelip, bakkaldan ekmek ve sigara alsa, bana hazırlasa ve yatağıma get..." diyecekken "bak hala, mına kodumun gerzeği" şeklinde yazara seslendi. edebiyat dünyasında ilk defa bir yazar, karakterinden dayak yeme tehdidiyle karşı karşıya kalıyordu. nice efsaneler yaratılmıştı romanlarda, herkes o güçlü kaslı adamlarla anlaşmış, ama ben s.ktiğimin tırto fahri'siyle anlaşamıyordum.

......

fahri artık bütün hakimiyeti ele geçirdi.

......

fahri: "tamam lan iki dakika oldu daha, bir sürü nokta koyup durma. kalkacağız yataktan dedik, sen git şu bakkaldan ekmek sigara neyim al" dedi.

bakkala gittim. eve dönmemem gerekiyordu. evde kendi kendime bir canavar yaratmıştım. "bok vardı işte, maç izlesene, kitap yazmak nereden çıktı" diye iç geçirdim. sonra düşündüm, "ulan kesin bunu da biri yazıyordur, ona girişeyim ben iyisi".

......

(perde iner, sakallı bir adam çıkar sahneye)
eveeet, bir hikayemiz de burada sonlanıyor. şevki yaramazoğlu adlı şahıs, kendi iç dünyasında bir karakter yaratmış, onu yazarken bir anda yarattığı karakterin esiri olmuştur. ve kaçmakta bulur çareyi.

(the end)
.......

şevki sikicem ha, bloga iki satır bir şey yazdırmadın. git içeride uyu.

16 Mart 2009 Pazartesi

seçimler demokrasi bayramıdır

0 eyyorlama

böbiler.org'dan arakladığım yukarıdaki fotoğraf montesi, şablon mantığıyla merkezi seçim kampanyası yapmanın sorunlarını gösteriyor. adı üstünde "yerel" olması gereken, yerel sorunlara parmak basması gereken seçimler, başbakanın mitinglerine dönüşüyor. başbakanın ise seçim propaganda algoritması basit..

  • gittiği memleketin futbol takımının kaşkolunu tak.
  • eğer şu anki belediye farklı bir partiden ise, ezbere ulaşım, eğitim hizmeti verilmediğini söyle. (ki bunun en başta başbakan olarak kendi sorunu olduğunu unutarak söyle)
  • eğer şu anki belediye akp'li ise, istanbul'daki ulaşımın nasıl çözüldüğünü belirt. (tüneller, metrobüsler, metrolar falan / ben bunu hiç anlamıyorum, yani yozgat'taki adama istanbul'daki hizmetinin(!) neden propagandasını yapıyorsun?)
  • yandaş medya de birilerine, ortaya at. hatta ekle "yarası olan gocunur olm, ne üstünüze alınıyorsunuz?". chp'li medya de. ben chp'li olmamama rağmen, zorla sevdirecek bu adam bana. ulan chp'li medya uydu 35. kanalda çıkan halk tv dışında görmedim ben. o da paso faruk demir'den "sarı saçlı mavi gözlüm"ü çalıp, prime time'da taban yapıyor. bir değil beş değil.
  • aksi sözlüğe yüklen. ehehe. ulan valla bir gün dava açacak, öyle 100.000 doları, avroları nasıl öderiz bilmiyorum. aksi sözlük, iktidardan bağımsız, ezilenin yanında, hatta ezilenin ensesine pıt pıt vurup "takma hacı, neler var şu dünyada, sen haline şükret, bizim bi kayınçı var..." tadında siyasal perspektife sahip. ama 100.000 dolarlık dava açılırsa, ben ödemem arkadaşım. harfler kendiliğinden yanyana dizilmiş derim. (bu salak düşüncelerim ayrı bir yazı konusu olur. bazen olur da adam bıçaklarsam, mahkemede ne gibi bir savunma yaparım gibisinden şeyler düşünüp, "bıçak ile adamın o noktada kesiştiğini nerden bilebilirdim hakim bey? ha reis, gurban olduğum söyle bana" gibilerinden bahaneler üretir, kafamda beraat ederim. tam bir dava adamıyım anlayacağınız)
  • mitinge gelen halka, üçlü çektir. bu iki üç alttaki postta konu edilmişti.

neyse, bu kadar politika yeter. "aman oğlum siyasete bulaşma, kullanırlar. sen herkesi kendin gibi bilirsin" diyen halama saygısızlık olacağını, bununla birlikte gençliğin apotilizasyon sorunun 12 eylül darbesi değil, bu gibi halaların olduğunu düşünüyorum.

gelelim, üstteki foroğraftaki "bay karak"a. eskiden yolsuzluklar saklı gizli yapılırdı. ama artık halkın gözünün içine baka baka, "satacağız" diyen maliye bakanlarının devri. alenen halka salak muamelesi yapılıyor.

oğuz haksever anlatsın bundan sonrasını:

türkiye'de seçimler yaklaşmakta. ve associated press muhabiri oran zamide mamuda, aday mustafa karak'ı reklam panosunun içinde ölümsüzleştirmiş. mustafa karak'ın seçim propagandası sayfalar dolusu ifadeyi barındırmakta. o an'da hem soruyor, hem hoyratlaşıyor, belki de hırpani yaşanmışlıklar. ışığın oyunu ise, alengiri; arkadaki 'sen domalan'sın, büyük düşün' ise hüznün frekans yüksekliğinin fotoğrafı olmuş.

teknik direktörün arkasında hakeme isyan eden yardımcı antrenör karesi

2 eyyorlama
dördüncü hakemin kartlarının toplamının kareköküne eşit değildir. kareden kasıt yardımcı antrenörlerin oluşturduğu 'o an'dır. (boş zamanlarımda part-time bir şekilde oğuz haksever olarak iş buldum. oğuz haksever'lik genel olarak kolay, gözlüğü bulduk hemen zaten, sesi de o kadar net hale getirmek için günde yarım litre zeytinyağı içiyorum ama olsun, bu krizde para paradır.)

dikkat edin, herhangi bir futbol maçında herhangi bir takımın hocası herhangi bir hakemin verdiği herhangi bir kararın herhangi bir memesini (hala tekip ediyor musunuz diye kontrol ettim) beğenmediyse, kendine ayrılan yerin (ki bu yerin sınırlarını öğrenmek için kendimi kesicem bigün, kendine ayrılan yer neresi kardeşim? ertem şener açıklasın.) sonuna kadar sinirle gelir. eğer bu teknik direktör bülent uygun ise kendine ayrılan yeri gecekondu gibi yıkar, stat görevlileri kendilerini yedek kulübesine falan zincirlerler.

hah işte bu teknik patronun yardımcıları da onla beraber coşar, onla beraber kızar. ama asla bu kızgınlıklarını hocayla paylaşamazlar, hiyerarşiden dolayı. arka planda birbirlerine dert yanarlar.

bence ezilmişliğin resmidir bu. vallahi. şimdi bana ''lan sikkafası sana ne biz bir takımız amatör, liseli ruhumuzu koruduk, 'ben' yok bizde, 'biz' var hep beraber seviniriz hep beraber üzülürüz.'' deme. o teknik direktörün umrunda mı sanki senin ona verdiğin destek. kondisyonersin lan sen. nedir bu 'ben de maçı yaşıyorum adeta' tavrı.

o teknik direktör gol atıldığında sanıyor musun senle sevinecek? hayır, kendine koşan kaptanıyla kucaklaşacak, hemen artis artis yeni direktirfler verecek kameralara meşgul gözüksün diye. sen de takım tercümanıyla ''gol beee, gool''lediğine kalacaksın.

edebinizle oturun, kendinizi rezil etmeyin. hem o teknik direktör kovulursa siz olursunuz belki yeni hoca, bunu düşünün. devir hinlik devri.

liseli ruhuymuş. biz lisede full porno bakıyoduk. aşılasana bu ruhu takıma yiyosa. maça çıkacak halleri kalmasın oyuncuların.

14 Mart 2009 Cumartesi

aksi profili

1 eyyorlama
sitemiz okur, yazar ve yancısının profilini çıkarmak amacıyla bir anket hazırladım. sağ menünün en altında, meydanı geçince camii'yi sol kolunuza aldıktan sonra, kulunçlarınıza denk gelen yerde, biraz daha aşağısı, oooh oh, acaip iyi geldi ha, vay vay vay oraları iyice kaşı tırnağınla, ne kaşındı be hacı.

neyse, sosyal bir araştırma yapıyorum. anketi lütfen cevaplayalım. bu çok önemli. sonuçları, hayır kurumlarına bağışlayacağız. artanıyla da ters takla kursu açacağız. milyonlarca öğrenci, beden eğitimi dersinde ters takla yüzünden kötü günler geçiriyor. yavrucakların buna ihtiyacı var. ters takla, tevhid-i tedrisatın direğidir, olmazsa olmazıdır.

sen aksisin, büyük düşün

1 eyyorlama
evet, sabah anneannem ben uyurken televizyonu açmıştı. televiyonda ise tayyip erdoğan mitinge gelenlere ilkokul 1.sınıf muamelesi yapıp, okuma öğretir gibi bir şeyler tekrarlatıyordu.

tayyip "sen yalova'sın" diyor, orada birikmiş kitle ise "büyük düşüüün" diye karşılık veriyordu. tayyip "durmak yok" diyor, diğerleri hep bir ağızdan "yola devaaam" diye bağırıyorlardı. tayyip "one minute" diyor, halk "daha da gelmem" diyip birbirlerinin omuzlarına vuruyordu. biz galiba demokrasiye geçerken, bir yerinde hata yaptık ve farketmedik.

sonra tayyip, ceketini beline asıp, parmaklarıyla sus işareti yapıp herkesi susturuyor ve "biiiir, ikiiiii, üüüüüç" diyip üçlü çektiriyordu. galiba orada uyumuşum. tayyip orada amigoya dönüşmüştü.

ben bu rüyadan alacağım mesajı almıştım. bu rüya üzerine, aksi'de birtakım değişikler yaptım. sağ tarafa bir radyo koydum, anneannem onun üzerine bir iğne oyası örecek. komşudan örneğini almış, ama "kadının eli inceymiş" dedi. bu "http 404 server error" gibi bir şey olsa gerek.

değişikliklerimiz hayırlı olsun. yazıma tayyip "che" erdoğan'ın söylemesi muhtemel bir sözüyle son veriyorum:

"akıllı ol!, imkansızı iste"

13 Mart 2009 Cuma

"the kafa"yla ilgili

2 eyyorlama
aşağıdaki posttaki kafanın sahibini meğersem bu blogda ikinci kez ağırlıyormuşuz. aha ilki burada, musafa denizli ve derwall arasında. ulan koltukaltından bakan adamlar cenneti olmuş blog. benziyor da AKSİ gibi. (AKSİ sözlüğü kutsallaştırmak adına artık AKSİ kelimesi geçen yerler büyük harfle yazılacktır.)

bu kafayla nereye kadar?

8 eyyorlama

niğde'deki akp mitinginde, kırmızı içerisine alınmış kafanın o anda söyleyeceği muhtemel cümleleri söylüyorum. bu hizmeti de başka yerde bulamazsınız. abi adamın yüzüne baktıkça, gülüyorum hala. bu nasıl bir pişkinliktir?

+ mahmuuut abi, boy burası, gel gel, ilk önce soğuk ama alışıyor insan.

+ axe "dark ages", ter kokusuna birerbir. koltukaltı içinde kaldım ama hala gülüyorum.

+ iktidarın arasına sızdım roger. çok önemli bilgiler sızdıracağım.

+ ayhan golü böyle soktu abi. goooooool.

+ "ampul taklidi" yaparak, parti içinde sevileceğimi sandım, diplomat olurum, bürokrat olurum dedim, yanılmışım canlar. sinirimden gülüyorum şu anda.

+ "ben sana adam olamazsın dedim" hikayesinden çok etkilendim. babaaaaa, bak işte, gördün mü?

+ bor'un pazarı geçmiş, buraya sürüldüm.

+ "iktidar her yerde, direniş de" sözünden hareketle, intifadaya geçtim. ama baktım bu kafayla olacak gibi değil, akp'den meclis üyesi adayı oldum. du bakalım.

+ bana "dünyanın dikeyde değil de yatayda birleşen ilk voltran'ını oluşturuyoruz" dediler, verdikleri role bak. bari güleyim de gerçekçi olsun.

+ hehe mahmut abi, sana "açık kalmış pantalon fermuarı" taklidi yapayım mı? hehehe.

+ abi, burası çok sıcakmış. burda kalabilir miyim azıcık? he abi be, hadi be abi.

+ içimde hala "perdenin arkasına geçip saklanan çocuk" ruhu var, nerede ortaya çıkacağı belli olmuyor? bitirdi caanım kariyerimi.

+ "türbanlı teyze" taklidi yaparak, "yieeeaavrım, ninene bir yer vir hele" diyerek, türban yasağına karşı koyabileceğimi düşünüyorum. bilmiyorum siz ne dersiniz?

8 Mart 2009 Pazar

internette 'aksilik'i aratanlar için bilgiler

0 eyyorlama
aksiliğe giriş/ tüm insanları alakadar eden genel bilgiler

Aksilik çok eski çağlara dayanır. Dünyanın meydana gelişinden günümüze uzanan bir tarihsel gelişimi vardır. Gittikçe gelişmiştir hakikaten. İlk insanlar o kadar aksi değillerdir. En fazla elma yemişlerdir, o da bir şey değil. Ha noldu, elma yediklerini saklamak için oralarına buralarına pisliklerini sürdüler, insanoğlu kıllı bir yaratık haline geldi. Gene Havva iyi de, Adem tutmuş yüzüne sürmüş. Hepten aksiymiş o.

Daha sonraki dönemlere baktığımızda maden devrinin bunların arasında en belalısı olduğunu görürüz. O arada yazı, para, ateş falan bulundu. Aksiliğin önünü açacak gelişmeler oldu hep bunlar. Para bunların arasında en şeri, en nüsibeti.

Miladtan sonra işte malum hemen İsa'yı ispitlemeler, çarmıha germeler falan. Aksilik nasıl da gelişiyor bak görüyor musun? Ulan milat yeni olmuş, daha yolunbaşındasın. Elmadan çarmıha geldin. Daha neler olacak du bi bakalık.

Sonra işte büyük imparatorluklar kuruldu. Kendi kendilerine bir takım aksilikler içerisine girdiler. Yok haçlıydı, yok cihattı, orayı da alayım, burayı da ele geçireyim. Sen önce bi kendine bak. Sonra coğrafi keşif diye bir dalga çıkardılar, gemiyi bulan kendini okyanusa vurdu. Neyniyon sen Ümit Burnu'nu? Aksiliğin de ebesini s.ktiniz sömüre sömüre. Aksilikten çıktınız başka bir şey oldunuz şerefsizler.

Daha bu işin Hitler'i var, ne bileyim Kenan'ı var. Aksileştikçe aksileşin, aman eksik kalırsınız. Bülent Ersoy, sana da diyorum. Aksileş.

Nitekim günümüzde herkes bir parça aksidir. Melaike gibi adamın bile aksileştiği durumlar vardır. Aksilik durdurulamıyor. Kıyamet alameti çünki.

daha mahalli aksilikler

Günlük hayatımızda karşılaştırğımız en aksi insanlar müdürlerdir. Bunları doktorlar ve hemşireler izler.
Erkekler maç izlerken fena halde aksi olurlar. Tuttuğu takım 7 kişiyken 7-0 önde olsa bile aksilikten ödün vermezler. Fazla muhattap olmamak lazım,"kırmızı kart versene orosğu çocuğu!" dediğinde "bu hakem çok pezevenkmiş" gibi onay cümleleriyle karşılık vermek gerekli. Beni dinle sen bacım. Birasını, çerezini koy önüne; he he de geç.

Kadınlar kıskanınca fena aksi olurlar. Bu kadar açık ve net. Öteki zamanlarda çok iyidirler ve bu yazı tamamiyle nesnel bir yazıdır.

Gözümüzü televizyona çevirirsek Erol Büyükburç ve İbrahim Tatlıses gözümüzün önünde birer aksilik abidesi gibi durmaktadırlar. Aziz yıldırım ha keza.
En güzeli Erol Evgin gibi olmak. Zerre aksilik yok adamın kanında. Keşke hepimiz Erol Evgin olabilsek. Dünyamızın buna ihtiyacı var.

esnaf duvarları için şiir yazan şair

0 eyyorlama
esnaf duvarlarındaki şiirleri bilirsiniz dostlarım. karamsarlık ve hayata dair umutsuzluk, insalara güvensizlik akar her mısrasından. dostlarım diyorum size ama biraz önce terzideki şu şiiri okuyunca dostum musunuz bilemedim:

varlık içinde sanma ki dostun her adam
bilemezsin ne iki yüzlüler vardır şu dünyada
yokluk içinde en iyi dostların olur düşman
güvenme insanlara, çalış bu dergahta.

ha diyeceksin ne gibi varlığın var, biz seni en kötü halinle sevdik. ben bu aksi sözlük denen koca sistemin amiriyim dostlarım! beni aksi sözlük değil aksi olduğum için sevecek insanlara dostum diyorum.

işte bu şairleri düşünüyorum. tahminimce, bir gözü pek görmeyen, sürekli içen, zamanında işleri çok iyi giden esnaf veya zanaatkar falan olan, fakat veresiye verdiği için batan, sakallı adamlar olarak düşünüyorum. ayrıca acaip psikopattırlar. böyle şişeleri kırıp, bileklerini kesiyor, bu şiirleri de bileklerinden akan kanla yazıyordurlar. oha lan. abarttım mı ne?

bir de sürekli şerefsiz bir oğul vardır ki bu şiirlerde, dükkanı falan batırır, karıya kızla yer, kumarda yer. nasıl bir şerrrrefsiz oğuldur bu? allaaam ya, insanlardan soğudum resmen.

ama abi bu kadar da psikopatlık olmaz ki. aha şuna benzer bir şey gördüğümü düşünüyorum:

dükkanı zamanında aç, verme veresiye,
sen kendini düşün, açlıktan ölsün pezevenkler
keriz misin oğlum, borç verme ipneye
hani o uçan kuşlar, gökkuşağındaki renkler?

valla dünyada en çok korktuğum iki tür mesleki olay var, biri fırıncının küreğinin sokaktan geçerken gözüme girmesi, ikincisi ise gözüme giren fırın küreğinin beni fırına doğru çekmesi. bu konuyla alakasız oldu ama. söyliyeyim dedim.

son bir şiir ile bitirmek istiyorum, belki bunu yukarıdaki yere yazarım.

hafızotti, sabah erkenden geç sözlüğün başına,
yorumcular gelir, canım blogun içine ederler,
reaksiyonlarını sürekli kendin ver kanka
koca sistem diye övünme, bir virüs yeter.

7 Mart 2009 Cumartesi

Kız çocuklarında "gece kıyafeti tutkusu" dönemi

0 eyyorlama
.
Bir kız çocuğu "gece kıyafeti" dönemi yaşıyor arkadaşlar. Dirseğine kadar eldivenler içinde, Ebru Gündeş' in ilk zamanları gibi alabildiğine abiye hayal ediyor kendini.
Frued, Erikson, hepiniz yalanmışsınız oğlum. Hepiniz kurmacaymışsınız. Ha diyeceksiniz işte anneye özeniyor, işte elektra kompleksi. Sırf anneye özenme olsa bu dönemi biraz ruj ile, biraz topuklu ayakkabı ile sorunsuz bir şekilde atlatır. Ben diyorum ki sabah akşam "gece kıyafeti" düşünüyor. Apayrı bir süreç yaşıyor bu kızcağız. Bu yola baş koymuş. Kuzenlerin falan düğünü olup da gece kıyafeti giymeden iflah olmuyor deli yüreği.

Benim kızım olursa bu kuramımı kuramların kuramı kabul edip ona göre davranacağım. Oldu da gece kıyafeti dönemine girdiğini anladım, hemen abiye bir kostüm temin edeceğim ona. Evin içinde bıkana kadar giysin, hevesini alsın da tatmin olsun. Bok var sanki gece kıyafetinde, büyüyünce tiskinecek, habarı yok sabinin. Erkenden tiskinsin.

6 Mart 2009 Cuma

espri olsun diye din içerikli tepki refleksi geliştiren ufak çocuk antipatisi

3 eyyorlama
gelin itiraf edelim: bu yazıyı sözlüğe değil de buraya ayzmamın tek nedeni başlığı değil 50, 250 karaktere bile sığdıramayacak olmamın bilinciydi, size bayıldığımdan değil.. ben ettim itiraf, siz neler söyleyeceksiniz? benjcev bir kere çiftleşen kuğu gördüğünde içinin gıcıklandığını itiraf etmişti, onu biliyorum. habp ise (hapb da olabilir bakmaya acayip üşendim, sen de doğru düzgün nick alsaydın) ilk gençlik ve ortaokul yıllarında gönül gül (diye bir karı vardı lan) dinlediğini itiraf etti bana..

ama bunlar konumuz değil..

neredeyse bütün yazıyı başlığa yazacaktım ama yine de anlamsız geliyor hala.. dediğim kare şudur: 10-11 yaşında bir kız çocuğu.. yaşı itibariyle kıllığının doruklarında, hem bebek sevimliliği kalmamış hem de büyük olma sanrısının tetiklediği ukalalığı esir etmiş dimağını.. işte genelde bu yaşta baş gösteren bir 'dini içerikli kelimeyi espri unsuru olarak kullanınca komik gözüktüğünü sanma' durumu oluşuyor.. hemen motör diyelim:

- ehahehahehahehahah.. lan lan lan ehaheha.. (aynı yaşlardaki bir erkek çocuğu)
+ ayayayaay bismillahirahmanirahim tütütü.. ay bismillahirahmanirahim kirli kirli ayaklarla koşturma bee.. allahım ya rabbim sen bana sabır ver.. (mahalle müftüsü gibi karıya bak)

veya;

- ehahehahahah böööööö ehahahsehahnekomiklan ehah.. (aynı erkek çocuğu sanıyorsunuz ama bu sefer ceyhun yılmaz gelen)
+ eşşehedüenlaillahe çocuuk.. korkuttun beni.. hay bismillah ya..
- aheha..
+ kulüv-ü allah- ahad lem yelid ve lem yüled resmen yani.. (abarttı)

aynı anda baltimore'da;

- ahahahahahahahahaha elisa, hahahahaha i said.. (medeniyetin bebesi bile farklı)
+ hallelujah.. oh my gosh paul.. jessuuuuus..

anlatabilmişimdir işallah.. böyle kızım olsun cami avlusuna bırakırım, sonra ironiyi fark eder, cami avlusundan alır, bilim ve teknik fuarının kapısına bırakırım..

gönül gül'ün sevgilisi kral tv'nin sahibiymiş diye dedikodu çıkmıştı.. ki mantıklı.. kadın hem çirkin, hem sesi kötü, hem bir şarkısı var (kemancı), hem klibi siyah-beyaz, hem de top 20 listesinde bile 15 defa çalıyor.. evlenmişlerdir işallah amma kovalamış karıyı..

4 Mart 2009 Çarşamba

dinleyenin dinlediğini kendine bile itiraf etmeye yüksündüğü şarkıcı: çelik

0 eyyorlama
tek şarkısı diğerlerinin üzerinde hegomonya kuran sanatçılar vardır. çelik, saçları hala uzunken veya gövdesi daha uzamamışken (bir millet adamın gün be gün uzayışına şahit oldu la, ayrıca saçını yavaş yavaş kısaltma politikasını çok takdir etmiştim, zira bir anda kesmiş olsaydı şu anda hiçbirimiz hayatta olmazdık, bu şoku atlatamazdık) seslendirmiş olduğu "hercai" şarkısı vardır. milletçe çok severiz hercai'yi. lise müfredatında bile hukuken olmasa bile fiilen yer alır, kitapta olmasa bile her sınıfta "hercai" yazması gereken bir sıra olmalıdır.

hercai ne demek ama, kimse bilmez. ben hala bilmiyorum. hatta itiraf ediyorum, "her cari" olarak anlıyordum. "vay be atatürk şarkısından sonra çelik yine bir sanatçı sorumluluğu göstererek ekonomideki cari açığı işaret etmiş, teşekkürler çelik, iyi ki varsın çelik" diye düşünmüştüm.

tek şarkı adamları diyince, ercan saatçi de öyledir misal. bu mal adamın "sayenizde" adlı şarkısı, "d:/müzik/yerli/karışık" dizininde olan binlerce genç biliyorum lan. ama ülke üzerinde bir anket yapsan, izel bile dahil buna, hiç kimse ikinci bir şarkısını bilmez. tamam len tamam, bu adamın ufuk yıldırım ile çıkardığı "şifa niyetine" albümü bizim evde var. 3 satmıştı o albüm. diğer ikisini kim aldı tahmin edin? ercan saatçi ve ercan saatçi. ufuk yıldırım bile almamış lan, o derece.

çelik ne oğlum?

çelik - hercai-www.supermp3-arkadasbul.net.mp3 dosyası gönderilemedi.

Yorum denetimi...

9 eyyorlama
Bir insan bu kadar mı saf bu kadar mı art niyetsiz olur ya. Ben böyleyim.

Aksi nin geleceği hakkında yaptığımız dünki toplantıda yorum denetim müdürü oldum. Valla. Yani ben başta öyle sanmıştım. Saf gibi, muazzam yöneticimiz benjcev "aga yorumlar bundan gayrı senden sorulur! istediğini yayımla istediğini fistikle!" dediğinde toplantıda söz alıp "Beni bu görev için uygun gördüğünüz için ne kaddar mutluyum bilemezsiniz! Beklentileriniz boşa çıkmayacak müdürüm!" dedim. "Müsadenizle işimin başına geçeyim." diyip toplantıdan ayrıldım. Çıkarken benjcev den gelen "Hahahah iyi bari şu angaryayı da habp a kaktırdık. Uğraşsın gariban. Babası babamın arkadaşı yoksa çoktan koyardım bilgisayarın geri dönüşüm kutusuna. Gerci bunu nasıl geri döndürebilirler ki nihahaha" cümlesiyle başımdan furulmuşa döndüm da. Ha çen dayim da ordan "Çok akıllısın benjcev im" dedu ki ahanda bu ta beni pituren deyiş oldu. öhöm. o anı tekrar yaşıyomuş gibi kendimden geçmişim.

Sonra benjcev in yusuf anları başladı. Yorum denetimlerini bana verirken bir şeyi farketmemiş! Artık onu yöneticilikten atabilirim. Ayağını denk alsın. Çok daha öncelerinde yönetimi yıkma çalışmalarım olabilir doğru ama içlerine sızdım artık. Ben de düzenin adamı oldum. Erdem-Rapper aidatları aylık 50 liraya çıkarmış bulunuyorum. 3 aylık peşin 180 lira..

Çaktırmayın bir akşam yönetimi ele geçireceğim. Öhöm. Patron çağırıyo bi saniye...

Yorum yazacak arkadaşların dikkatine: Benim yazılarıma muhteşemsin, muazzamsın, mükemmelsin yorumlarından başka yorumları direk silicem boşuna uğraşmayın.

Rejiden uyarı geldi: Şaka yaptığımı belirtmek zorundaymışım okurlarımız ciddiye alırmış. Beni ciddiye alan okurumuz varsa kendine bi bakıtsın :)

Yorum Denetim Müdürü
Habp

3 Mart 2009 Salı

Bahtsızlıklar üzerine...

6 eyyorlama
Üle her daim şanssızm bahtsızım falan der dururum da bugün son noktayı koymuş bulunuyorum.

rapper ninja diye tanıyıp bildiğimiz uludağsözlük yazarına sabah mesaj attım.
"Biraderows ki nerelerdesin özlettin kendini başka sözlüklerde mi yazıyosun? onu söyle bari ordan ta ki p edelim. Ya lütfen haceliz. Sabah senin yazılardan bi doz almazsam gözüm toprağa bakıyor, saçlarım kulaklarımı kapıyor haber bekliyorum" temalıydı mesajım. Tabi cevap gelmedi. Her zaman ki(şu ki lerin yazımını da öğretmedin ya dayıcım, rezil oluyoruz insanlara hepsini ayrı yazıyorum artık.) gibi.

Neyse geleneksel benjcev le sabah atışması sırasında, öğrendim rapper ın aksi de yazar olduğunu. Dün gece yazar alımı açılmış ve çaylaklığı hemen atlamış. Bunda bi iş var gibi geldi ama neyse. Ya da benjcev beni "Aga daha yazılarında yeterli olgunluğu göremiyorum bi müddet daha çaylaksın!" diye kandırıyordu. Ha gerçi rebeka da söylenen i ki bira bi patitisle birden çaylaklığım bitmişti.

Konu dağılıyor fafalik.

Hoş gelmişsin rapper zombie.

******

Bahtsızlıklar üzerine dedim ya olabilme ihtimalini kafanızda canlandırın bakalım şu olayı:

Bi müşterim aradı ve bilgisayarına fare girdiğini söyledi. Tabi hayatında elektronik alet olarak sadece ama sadece kumanda sokan insanlar olduğu için müşteri portföyümde ki m bilir ne demek istiyor diye geçirdim aklımdan. Dedim farenin kabosundan tutup klavyenin yanına getir dedim. Yanlış anladın dedi. Mouse kablosuz herhalde diye düşündüm. Bilgisayarına nasıl girdiğini biliyor musun dedim. Kasanın kapağı açıktı hava alsın diye ordan girmiş dedi. Kendi kendine hareket eden mouse olmaz dedim. Ki m böyle bi şaka yapabilir dedim. Abi dedi. Gece baya bildiğin fare kanlı canlı, kedilerin peşinden koştuğu, kuyruklu, peynir seven fare kasanın içine girmiş. Sanırım pislemiş. Anakart yanmış açılmıyor pc dedi. Sittirin gidin dedim buldunuz saf temiz çocuu kandırıyonuz dedim. Adam yemin etti. Niye ben diye düşünmedim bi an. Fil girmemesi şaşırttı daha çok.

Neyse bu yazı benim için seri olacak bundan gayrı.


Ne diyorduk?


In your rapppeer, in your raaaaapper
Zombie, zombie, zombie,
Hey, hey, hey. What's in your raaaapper,
In your raaaaapper,
Zombie, zombie, zombie?
Hey, hey, hey, hey, oh, dou, dou, dou, dou, dou...

bu kötü espriden sonra kasanın içine girip beklerim ben bi müddet.

tazeci

1 eyyorlama
eveeeeet, uludağ sözlük'te "rapper ninja", itü sözlük'te "oldskool samurai", posta'da "haydar dümen" nickleriyle tanınan; uzak doğu sporları ile uzak batı müziğini ortadoğu'daki bedeninde birleştiren arkadaşımız, artık "aksi sözlük"te de yazacaktır. hatta yazmış bile, o derece.

gelişmeler oldukça, buradan bildireceğiz. ha ne gelişme olacak, ben bile bilmiyorum? skindirik bir site sonuçta, iki üç satır bir şey yazıyoruz, kimse iplemiyor, gündem belirlemiyor, hatta yazan bile unutuyor.

blogspot serhoş, google serhoş,
youtube'da yabancı serhoş,
el çek tayyip internetten,
içimdeki abdullah gül serhoş.

ne alakaysa, rapper'a şiir yazayım diye başladım, sosyal mesaj verdim. içime levent kırca girmiş, uzun boylu elemanı tokatlıyor. şişş, yanlış anlamayın olm, olacak o kadar'da uzun boylu eleman var ya, o işte.

dünyadaki bütün kötülüklerin dayısı feridun düzağaç'tır

15 eyyorlama
evet böyle bir kuram tartışılıyor son zamanlarda felsefe çevrelerinde.. genelde ben tartışmaya açıyorum, tartışma da benim güvenlik görevlileri ve/veya mahkeme celpleri eşliğinde ortamdan uzaklaştırılmamla son buluyor.. ama zaten herkes filozofların yeni düşünce akımlarından ne kadar korktuklarını bilir.. yani bu durum kuramımın (adını osman koymaya karar verdim bu kuramın, ölmeyen dedemin ismi.. bi yakınımız ölmedi ki göğsümüzü gere gere ismini yaşatalım.. ilk başta ölen kedimin ardından pıtırcık kuramı koymaya karar vermiştim ama sonra bilim ve felsefe dünyasında taşağa bağlarlar diye vazgeçtim..) doğruluğunu kanıtlar nitelikte..

kimine göre dünyadaki total hüzün ve saf kötülüğün nedeni insan doğasıdır.. bazı düşünürler ruhunun özütünün, bazı düşünürler ilahi bir anti-tanrı'nın, bazı düşünürler evrenin doğal dengesinin, bazı düşünemezler ise biranın kötülüklerin anası olduğunu söylerler.. bence feridun düzağaç kötülüklerin anası..

bu kuramıma basit testler sonucunda gün ışığına çıkaracak kadar güvendim.. insanlığı 5 ana çeşide ayırırsak (mutlu erkek, mutsuz erkek, mutlu kız, mutsuz kız, rafet el roman) ve bu çeşitlerin her birinin feridun düzağaç'a verdiği tepkileri ölçersek, şu bulgulara rastlıyoruz:

mutlu erkek feridün düzağaç'a 15 dakika maruz kalınca allahını şaşırıyor.. neden mutlu olduğunu unutuyor.. kendini önce asmak, sonra vurmak, cesedini ise köpeklere yedirmek, sonra da o köpekleri asmak ve vurmak niyetine giriyor, dünyanın iyi tarafıyla bütün bağı kopuyor..
mutsuz ve asabi bir birey oluyor, hayatı sikiliyor..

mutsuz erkek feridun düzazağaç'a 12 dakika maruz kalınca ''lan bu dallama bile bi şekil ünlü oldu melankoliyle felan, bi ben bi skime derman olamadım.. hayatın sillesinin kralını ben yedim, bu herif parsayı götürüyor.. hak reva mı ulan bu?'' diyor, kıskançlık krizine giriyor..
mutsuz ve asabi bir birey oluyor, hayatı jenna jameson'a dönüyor..

mutlu kız feridun düzağaç'a 16 dakika maruz kalınca aklına eski sevgilileri düşüyor, onların halinin de böyle hırpani olduğunu düşünüyor.. onlara geri dönme isteği beliriyor içinde, anaç duyguları ortaya çıkıyor.. iyi giden ilişisini baltalıyor, gözüne daha sempatik gelmeye başlayan eski sevgilisine dönüyor.. evleniyor onla.. sabah seda sayan izliyor..
mutsuz ve asabi bir birey oluyor.. ayrıca ismini vermek de istemiyor programa telefonla katılırken..

mutsuz kız feridun düzağaç'a 9 dakika maruz kalınca kendini camdan atıyor, eğer ki evi 1. veya 2. katta değilse muhtemelen ölüyor.. he tabi birinci katta ama uçurum kenarındaysa bilemem tabi..
ya mutsuz ve asabi bir birey oluyor ya da mutsuz ve asabi bir hortlak oluyor.. her türlü bize yararı yok..

rafet el roman ise feridun düzağaç'a maruz kalamaz o panzehirli.. ama zaten kendisi bir kötülük..

sonuçta ne oluyor efendiler? dünyanın sayılı nüfuslarının birinin her daim yaşamak zorunda oldukları bir tecrübe, her türlü bu nüfusun hayatını karartıyor.. feridun düzağaç'tan kaçan ülke sakinleri, başka coğrafyalarda da bu mutsuzluklarını yansıtıyorlar, zincirleme bir etki-tepki reaksiyonu oluyor..
herkes mutsuz oluyor.. herkes feridun düzağaç'a benziyor sonunda..
mutsuz bir komünden ise hayat ve etik namına pozitif hareketler beklemek saçmadır.. beklentileri olmadığı için, kendi çıkarlarını düşünerek bencil birer böcek haline geliyor insanoğlu.. feridun düzağaç bunu yaratan..
bak yazıyorum buraya.. kapatın bu adamı 2 yıl bir yere (mümkünse rafet el roman'la bir yere) dünyada ne savaş kalır ne açlık ne sabah sabah seda sayan.. düzlüğe çıkarız.. bütün kötülüklerin anası feridun düzağaç çünkü..
anne olmak ters geliyorsa hadi babası olsun onu mu kıracağız.. veya dayıda anlaşalım..

feridun düzağaç bütün kötülüklerin dayısıdır..

2 Mart 2009 Pazartesi

kayahan'dan öte, kayahan'dan ziyade

0 eyyorlama
kayahan acar: beste acar'ın babası, zamanı durduran adam, adam gibi adam, kot pantalon düşmanı tayfun duygulu'nun ex-kayınpederi. bence tayfun duygulu'nun adı, taygun olsaymış belki bir stardı şu an. taygun'la yatıyor, taygun'la kalkıyor olacaktık. allah'tan tayfun olmuş da yırtmışız. bu topraklar üzerinde kimse, tayfun duygulu ile, hele hele adı taygun olan bir tayfun duygulu ile güne başlamak istemez.

tayfun duygulu olunca konu, bir anda konuyu dağıtıverdim. ama bu taygun projesini (the taygun project) bir düşünsün derim. henüz geç değil. ama erken de değil.

şimdi bu kayahan denen adamın, milletçe birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulan anları paraya çevirebilme yeteneği vardır. merkez bankası gibi bir adamdır. böyle türk bayrağından para kazanır, efendime söylim, görgüsüzler gibi şampiyonlar ligi'ne girdiğmiz sene cimbom'a şarkı yapar (ki o furya da en fenası mahsun ile kibariye'nin şarkılarıydı. ama zerrin özer'in "şimşekler çaktırdım korksunlar artık benden" ve fonda arif erdem ve kubilay'ın görüntüleri efsanedir, eleştirtmem)

bir de bu adamın bir şarkısı var, ne zaman haberlerde "tüp bebekte mucize çözüm, piknik tüp espirisi yapanlar artık tarihe karışacak" minvalinde haberler çıksa, bu kıvırcık saçlı, ekmek içi görüntülü abimizin "e bebeğim ee, ee, ee, ıııı ıııı ııııı" adlı ninnisi giriyor fona. ulan böyle ninniyle büyütürsen kızını, gider tayfunla evlenir, ah canım vah canım ahmet'le evlenir, olmadı cem-ali'den biriyle birliktelik yaşar. nilüfer bile reha muhtar'la çıktı sırf bu adamla arkadaş olduğu için.

açıklıyorum: bütün kötü ilişkiler kapitalizmin değil kayahan'ın suçudur.

hadi eyvallah.