31 Mayıs 2009 Pazar

ligin son haftalarında amaçsız takımın taraftarı

0 eyyorlama
ilk önce açalım, amaçsız takım nedir? orta sıralarda olmayı garantilemiş, düşmeyle işi olmayan, ama avrupa'ya gitmek gibi bir derdi de olmayan takım, "amaçsız takım" olarak geçmektedir. yani, "amaçsız takım", bir erdal gibi, bir nuri gibidir. ne bir berkay, ne de bir selman'dır. etliye sütlüye karışmaz, maçı ver dersin verir, al sen yen dersin yener.

biraz önce gördüm, düşme potasındaki antalyaspor, amaçsız takım ankaragücü ile karşılaşıyor. antalyaspor'un osuruğu düğümlenmiş, her an düşebilir, düştü düşecek. ankaragücü ise şerefsiz gibi, "atsam atarım ama bak atmıyorum" dercesine, elindeki kopmuş paket lastiğini çekmiş, her an bırakabilmenni gerilimini veriyor. rahat ya artık, düşmeyecek ya. sanki müdür yardımcısının azarlamak için çağırdığı öğrenciye, kara haberi "olm hoca seni çok pis skerticekmiş" şeklinde veren adam.

maç orta saha mübadelesi şeklinde geçerken (oyuncular bir o tarafa bir bu tarafa geçiyordu çünkü), bir şekilde antalyaspor golü attı. bir baktım ankaragüçlüler tribünde tren yapmışlar geziniyorlar. maçın sonucu ile alakaları yok, lig nolmuş, kim düşmüş umurlarında değil. öyle takılıyorlar, zıplıyorlar falan. öss'den sonra eve gelip duvara mel mel bakan post-lise sendromlusu gibi.

çok istedim onlar gibi olmayı, bu üzüntülü mayıs gününde.

aksi sözlük ve gecikmiş bi merhaba

2 eyyorlama
113 gün oldu aksiye yazar olarak katılalı! ancak ne yazık ki bi fırsat bulup yazamadım.

ancak geç de olsa aranıza katıldım. şu da bi gerçek ki bu süreçte benjcev'in benim "yazamama" durumum hakkındaki ince dokundurmalarına da kırıldım. ne var ki, hepimiz hatalarımızla varız bu hayatta!

tekrar merhaba herkese! ben can kırıklarımı, sevda yanıklarımı, hasretlerimi, özlemlerimi, adrenalin tutkunu bi insan olmayı bi kenara bıraktım ve işte tam da karşınızda ilk kelimemin adını koyuyorum: "merhaba"!

bunu da oku babacım notu: f16_incirlik nickli yazarımızın affına sığınıyorum, bu yazıyı bi nükte olsun, şaşırtmeçli bi final olsun hesabı ben yazdım. yine ben, erdem! pislik, mikropluk peşindeyim. ama olm heyecanlanmadınız mı lan! bak doğru söleyin hafız.

benjcev yazıyı okur okumaz msnden döşiceksin biliyorum:

benjcev: olm sen ne pis bi adamsın ya! abicim neyin peşindesin sen? bi haftadır sitenin mına koydun lan yeter! bıktım lan senden, ne salça adamsın!


ama şunu bil ki yazılı iletiler erdem adlı kullanıcıya iletilmeyecek! galatasaray haluk bilginer'i hocu yapıcak diolllaaaar!

29 Mayıs 2009 Cuma

tartışmada ölümlere yol açan "ya bırak ya" sözü

1 eyyorlama
şimdi demek istediğimi, lafı uzatmadan hemen anlatmak istiyorum. çünkü aklım acaip derecede karışık. olm manyak mıyız lan biz, aklımıza gelen bir şeyleri geliyoruz buraya yazıyoruz? amacamız ne lan bizim? ne bok yiyoruz burada, f16_incirlik kim? ayrıca şu siteden bir bok gelirimiz de yok, hali hazırda pek giren çıkan da yok ki raklam alalım. gerçi alacağımız reklam da "penis enlargement"tan başkası olmaz, o da bahtımıza türkçe olur, bannerde durur rezillik abidesi gibi "elektrikli süpürgeye son, malabadi köprüsünü tıbbi yöntemlerle büyütüyoruz" yazısı...

***

burada bazı fikirlerimi ifade eden yazılar olacak. kompozisyonum giriş - gelişme - oruç şeklinde olacak. ama şu an konuyu tam açamıyorum. iftar olmadı.

***

o değil de, ilkokulda şiir okuturlardı sabi sübyanlara. böyle böyle kaybettik edebiyata olan yatkınlığımızı. misal trafik haftası, şiir okuyacak çocuk çıkıyor kürsüye, başlıyor:

TRAFİK (çocuk başlığı diğer mısralarından daha çok bağırıyor)
kırmızda dururum (burada da bağırıyor)
sarıda hazırlanırım (burada da bağırıyor. ayrıca ne hazırlanması ya, mına koim öss ye girecek sanki. "hanım, sarı yandı, tedariği hazırla, yürüyüşümüz başlıyor")
yeşilde geçerim. (burada da bağırıyor)
sen ne iyisin polis amca (burada iyice çığrından çıkıyor)
hataları affetmezsin polis amca...


şöyle bir tartışma hayal edelim:

+ bence, hüseyin çimşir orta sahada bir maestrodur, dinamodur.
- fakat, ortada bir muhammed hamidu gerçekliği var. görmezlikten gelemezsin.
+ ya bırak yaaaa...
- ama total futbolun, toplu hücum toplu defans..
+ ya bırak yaaaa...

veyahut:

+ adanalı dizisi, gerek dramaturjik açıdan, gerekse sinamatografik yönden, türkiye'nin avrupa'da tanıtılmasını sağlayan değerli bir eseridir. oyuncu kadrosunun mükemmelliği, adanalılık şövenizmi ile birleşince ortaya bir baş yapıt çıkmıştır.
- fakat, soundtrack olarak kullanılan "fark vaaaar!" şarkısını saadet partisi de kullanmıştı. "gözüme görükmeee engeen,gıza sarıldın he mi?" diyen adamın ne farkı vaar.
+ ya bırak yaaa.
- a.cık seni öyle s.kerim ki. he mi? öyle mi?
+ ya bırak yaaa.

argümanını skeyim senin. neyin haklılığı peşindesin böyle? nereden geliyor bu iraden?

ya bırak yaa..

26 Mayıs 2009 Salı

kaos

1 eyyorlama
kaos, anarşizmin en temel kuramlarından biridir. özgürlük falan getireceğine inanılır, yeri gelir bakunin'den örnekler verilir. ben gizli bakunin ile örneklerimi vereceğimi. kıh kıh kıh. koca teoriyi, sikko sözlük ortamlarında çürütürüm.

neyse, kaos deyince benim aklıma, bilgisayarın arkasındaki kablo karışıklığı gelir. ve bilirim ki, o kabloların birer iradesi vardır. hareket ederler. misal çok kolay bir deneyi evinizde siz de yapabilirsiniz. akıl sağlınığıza çok güveniyorsanız, kabloları düzenleyin, sabaha karmakarşırık olarak bulacaksınızdır. veya ne bileyim en azından orada nohut falan bulunur. anarşist kabloların en temel besin kaynağı nohut, leblebi ve karpuz çekirdeğidir. ve biriken toz bonusları, onların kılı ve çerçisidir.

yeri gelmişken değinmeden edemeyeceğim, bir yarışma projemiz var. "öğrenci evleri arası bonus kafa toz öbeği yarışması". en büyük, en ağır ve en bakteriyel olmak üzere 3 kategoride yarışabilirsiniz. yapmanız gereken, 1 ay beklemek ve oluşan toz öbeğini dia laylomlarına koyup, bize göndermeniz. birincinin bulaşıklarını yıkayacağız, tansaş'tan "öğrenimler yatarsa şundan alırız ama 5 bira alalım" diyip vazgeçilen içkiden 3 şişe alacağız.

eğitime bir destek de aksi sözlükten.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Mobilet

3 eyyorlama
evet aga mobilet;
Bisikletin güncellenmiş hali de denilebilir herhalde,aman hacı buarada nebileyim bu aleti ezmecilik aman be sende binilirmicilik yaptığım yok haa sitem istemem gayrı,kim istemez püfür püfür gitmeyi derken bugün denk geldiğim discovery channelın karaman motorları temalı vidyosundan yola çıktığım mevzuyu eşelemek istiyorum.Hızı seviyozmu gençler eveeet,gerekirse makas alıyozmu eveeet.Pati tabir ettiğimiz lastiğin ve bi kısım parçaların ömründen ömür yiyen o kulak düşmanı hadiseyi kim denemedi,el frenini park amacı dışında kim kullanmadı sorarm ya (e tabi şokunu çıkarmadan emniyetli yerlerde aman diyim şşş).Düşün ya discovery channel dedim ya adamlar gençlerimizin mobilet sevdasını resmen roman niteliğinde reklam aralarına döşemişler,duygulandım ne yalan söyliyim.Bu kısa şölende etkilendim,şaşırdım,güldüm muşmulaya döndü sıfatım ya.
Hızın hastasıyız,adrenalinin bağımlısıyız,e çok şükür 3-5 iyi sıyırdık ha yusuf yusuf büzük büzük demişliğimizde var ama bu apayrı bişey ya,mobiletin üzerine süpermen edasıyla yatıp çevreyollarında boy göstermek demek ne demek yafu,biri yanında apış arana doğru kanka naaber cucuukkk yapsa kıçınla sollama yasak şeridi çekersinde dinleyenin olmaz.Doğamızda var herhalde "kader baba olcaa varsa burdada olur tuvalettede olur","kaderim vites kolu allaaam sen beni koru" demek.



inşallah bi sonrakinde discovery kardeşimizin reklam aralarını turist sevdasına kumsaldan yunan adalarına kadar hoop biir hoop ikiii diyerekten uçan gençlerimiz süsler ne diyim.
İyi seyirler;ha bide alkollü araç kullanmayalım,alkollü taksiye binelim,sevelim sevilelim..

alabildiğine mazhar fuat hatta özkan

29 eyyorlama
nasıl okursun bu grubu?

em - ef - ö

bi sosyologtan benzetme duymuştum bize, türkiyeye dair: "biz batıya yol alan bi gemideki doğulularız!" ya da tam tersi..

"m" ve "f" yi ingilizce heceledin ya o "ö" nolucak?

biz arada kaldık galiba. ne doğudan ne batıdan adamlarız. biz tam da burda doğan, kafasına göre nefes alan, sıradışı bi toplumuz.

em - ef - ö lan!

22 Mayıs 2009 Cuma

Seyhanlar markette başımıza gelen ilginç olay

5 eyyorlama
Bir teyzenin yokuş aşağı inişi...

Akreptir, yelkovandır benim için. Teyze yokuşun başındaysa işe geç kalmayacağım demektir. Teyze normal sokak seviyesine indiyse, köşe başındaki köpeği dahi umursamadan kendimi işe yetişme telaşına kaptırmam gerekir. Konsantre olmadan işe yetişemiyorum. Merdiven başında bekleyen Mahmut Hoca'yı, kapıda çevirme yapan Ümit Aytan'ı düşünmeliyim. Geç kalmanın en kötü sonuçlarını içeren senaryolarda kendime başrol oynatmalıyım. Müdürümü gözümün önüne getirmeliyim. Bileğinde Ali Arslan çantası var.

Her daim saçları ıslak teyze, terliklerini yere sürterek gider. Köpeğe gözükmemek için vücudunu siper ederim. Yokuşa göre konumunu belirlemeye çalışmamı, köpek korkumu farkediyor mudur acaba? Ya da Ümit Aytan'ı düşünürken yüzümde oluşan ifadeye dikkat ediyor mudur? Umrumda değil. Ona karşı öyle siklemez bir tavır içindeyim ki, bir günden bir güne "Ya bugün o geciktiyse? Ya bugün o çok güvendiğim terlikli saat beni yanıltırsa?" diye düşünmedim. Ben yokuş yukarı spazm geçire geçire, tısılaya tısılaya çıkarken o yokuş aşağı iniyor. Boşlukta süzülürcesine. Ceylan gibi, sülün gibi. Adaletsiz buluyorum.

İmpolipayzır...

1 eyyorlama
Seneee 2007 o zamanlar katil Doğan'ım var, herkes hasta. Tabi tofaşın alayında olduğu gibi küçük bir hamle ile kapılarını açmaları an meselesi. Bizde gaza geldik bir alarım taktıralım dedik. Alarm taktırırken dükkanda bi alet gözüme ilişti. Cd, Dvd, usb, hafıza kartı, plak, video kasedi, araba lastiği ne koysan okur cinsten bişi. Babakiz şu aleti de iliştiriversek günahımız ne olur? Yuh. Pazarlıktı falandı püsürdü aklıma yattı, 4e de böleriz abi lafıyla sankim ben ödemicekmişim havasına kapıldım biraz da. Taktırdık. Gel zaman git zaman 3 hafta falan olmuş. İşten çıkmışım ki otoparkta sayıları 500 ü aşkın 150-200 tane araba var. Kalabalık da bi mekan yani. Basıyorum alarmın düğmesine ses seda yok. Bi gittim kapı tül perde. Aldığım muzzam şeye baktım aşırmış g.t oğlanının biri. Neyse polisi falan aradım, açmıyorlar akşam yemeği midir nedir. 5-10 dk 155 açmadı mınskim. Bahtsız bi insan olduğum için olur böle falanla geçiştirdim. Sonra taşlar yerine oturmaya başladı. Adam kapıyı açmış, alarm ötünce kaportayı açmış, alarmın kabloları sökmüş, multi playerımı çalmış, kabloları da geri bağlamamış tabii. Neyse arabaya bindim gidicem alarmı yaptıralım bari akşam toptan götürmesinler die düşünüyorum. Bişi eksik. Adam dikiz aynasını sökmüş camdan. Dikiz aynası taktırmaya gittiğimde camcı şok oldu. Camcı diyorum şok oldu nasıl sökmüşler aynayı camdan diye.

Neyse bahtsızlık varsa eğer, 150 arabanın içinde sizinkini soyabiliyorlarsa, daha taksitleri bitmeden bişeyiniz çalınıyorsa sigorta önemli aga. Reklamlar efsane yalnız...



20 Mayıs 2009 Çarşamba

erovizyonda yandan alevler fışkırtan alet

2 eyyorlama
arkadaş, ne aletmiş be? her şarkıda patlattıkça, ben coştum. ben coştukça, onlar patlattı. yemin ederim, şarkıları manipule ediyorlar bu aletle. alet dediğime de bakmayın, muazzam bir mekanizma da olabilir ha. veya ne bileyim, ayarsız bir tokai çakmak da koymuş olabilirler. zira bu topraklarda herkes bilir ki, ayarsız bir tokai çakmak, dünya petrol rezervinin bitmesindeki en önemli etkenlerden biridir.

ne diyorduk? bu çakmak veya alet, veya her ne boksa, adını bilen yorumlara koyuversin bi zahmet, bütün şarkıları manipüle ediyor. koy izzet altınmeşe'yi, koy yunus bülbül'ü, koy yunus bülbül'ü, koy yunus bülbül'ü, yine aynı pop star imajı yaratmaz mı? yaratır. yine, "twelve points go to oy dügümelliiiii, töööörkii" dedirtmez mi? dedirtir.

ama sahne efektleri arasında benim en çok aradığım dumandır. ilk başta yoğun bir duman ortalığı kaplar, sonra yavaş yavaş bülent ersoy olanca heybetiyle belirirdi. tanrım, o an aklımı kaybedecek gibi olurdum. savaş alanında, muazaffer bir komutan edasıyla höyküre höyküre dağıtırdı dumanları.

"meçhul şarkıcı" olayına da değinmek isterdim. ama yazı türk pop/sanat müziği tarihçesine dönecek gibi. o yüzden başka bir konuda incelemek üzere.

16 Mayıs 2009 Cumartesi

MTV

0 eyyorlama
Yok müzik kanalı olan değil, Motorlu Taşıtlar Vergisi olan. Sırf meraktan yazıyorum, bilen eden vardır merakımı giderir belki diye.

Yanlış bilmiyorsam bu nane motorlu taşıt sahiplerini ilgilendiriyor sadece, evinde duşakabin var diyip insanlardan MTV almıyorlar. Alınacak olan verginin meblası da sahip olunan taşıtın motorunun hacmine göre değişiyor. Dolaylı olarak düşündüğümüzde "sen motorlu bir taşıta sahipsin, karbonmonooksit ve daha nicelerini atmosfere salıyorsun, havayı kirletiyorsun, motor hacmine bağlı olarak kirlettiğin hava oranında da biz senden vergi alıyoruz". Tamam buraya kadar her şey anlaşılabilir gözüküyor. Ben keyfime düşkünüm arkadaşım, toplu taşıma aracına binmem homofobiğim ben, param da var, alırım arabamı ulaşımımı onunla sağlarım, bunun bedeli olarak da ne gerekiyorsa veririm diyorsun, eyvallah.

Benim merak ettiğim nokta bundan sonrasını kapsıyor. Şimdi bu adam çalmadı çırpmadı, vergisini verdi, çok güzel. Peki alınan bu vergilerle kirlenen havayı nasıl temizleriz, hibrid araba yapalım, güneşle coşan F1'lere koşalım, suyla sabunla istediğimiz yere gidelim ki ortam kirlenmesin AR-GE laboratuarları kuruluyor mu?? Hiç zannetmiyorum. Tahminim o ki; o vergilerle (yapılan diğer şeylerin yanısıra) ortalığı kirleten ve hala daha ilkel olduğunu düşündüğüm motorlu taşıtlara daha rahat gidebilmeleri ve bu sebeple motorlu taşıtların daha çok satılabilmesi için yol yapılıyor. Daha evvel yol olmayan, motorlu taşıtların ulaşamadığı yerlere de yol yapılıyor, ortalık (dünyanın komplesi) daha da kirleniyor, daha bir nefes alınmaz hale, üretim ve tüketim esnasındaki diğer artıklarını da düşünürsek daha bir yaşanamaz hale geliyor. E peki insanlar bu vergiyi daha boktan bir dünyada daha kötü bir hayat sürebilmek için mi veriyor o zaman?? Nedir bilemedim... Hislendim ben... Çok yalnızım be sözlük, çok yalnızım!!

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Salihli insanı ve piknik sevdası

2 eyyorlama
Yeni yazarlarımızdan ZiZou'nun da teşrifiyle hafta sonunu medarı iftarımız Salli de geçirdik fafaliz. Tabiki Rebeka'sız bir cumartesi ve hıdrellezin Salihli üzerindeki etkisini görebilmek adına, Kurşunlu kaplıcaları ve Allahdiyen tarafına gezisiz bir pazar düşünülemezdi.

Pazarın gelişi cumartesiden belli olmuştu, Rebeka da Şerif Abi ile kısa sohbetlerimiz arasında "Burdan çıkınca napcanız? Valla millet piknikte yer kapmak için sabaha kadar içip yarım saat kestirip güzel bir kahvaltıdan sonra kontra yapıyor!" lafını uyuşuk beyinlerimizle yoğurmaya başladık. En son aramızdan birinin "Harbi haa" dediğini hatırlıyorum.

Salihli insanı, doğal güzelliklerin yakınlığı dolayısıyla öğle tatilinde bile yeşillik-mangal-rakı üçlüsünden nasibini alabilecek kadar keyif düşkünü de olduğu için hıdrellez gibi bir "must" ı es geç(e)mezdi. Az çok tahmin edebildiğimiz için mangal yapmak yerine pazar günü gidip biraz takılır eğleniriz dedik. Temiz hava ayrıca! Pazar kallavi kahvaltının ardından yapılan kahve cuwara faslımızdan sonra yola koyulduk. Sallide insan yoktu. Baya bildiğin terkedilmiş şehir izlenimi veriyordu. Töbe biz uyurken kripton gezengenin parçaları salliye düşmüş her biri farklı konularda süper olan halkımızı yitirmiştik. Dur bi saniye piknik günü bugün yaa.

Salihli'yi bilenler için söylüyorum, Kurşunlu'ya giderken yeni yapılan (dayıcım hani bizim sizi geçebilmek adına yediğim gazlar üzere kaza yapmamıza ramak kalan yer -Usta söferliğim sayesinde-) piknik alanında insan seli var. Yeşil çimler görülmüyor neredeyse herkes kilimi sermiş, mangala başlamış. Valla dededen (çok acayip geldi yazınca dedededeeen) miras kalan toprak kavgası oldu olacak. Koca kurşunlu kilimle kaplanmış hafız. Bizde inceden makara yapıyoruz, eğleniyoruz tabi, "bunun böyle olacağı belli neden insanlar böyle yapıyor." , "aaa hacı gene atletli amcalar şaşırtmıyor bak." , "hahah lan adam algida şemsiyesiyle gelmiş te allaaam." , "yok artık bu rakıyı çok kaçırmış o göbekle voleybol oyanırmı amcacım! Aha küt indi!" , "Heh bende dereyi geçmeye çalışan insanlara noldu fafaliz dicektim."...

Allahdiyene çıkana kadar sağlı sollu 1 metre kare boşluk görülen yerde mangal yapılmıştı. Uzaktan bakınca Bozdağ'ın etekleri tutuşmuş fafalik diyebilin rahatlıkla.

Günün bombası tabi akşam oldu benim için, çok sevdiğim bir arkadaşımı gördüm inceden burnu yanmış. Ve...

-Yok artık nihahaha.
+Ya beni bu şekilde görmemen gerekiyordu ama yaa...
-Kurşunlu yolu üzeri deme bari de atlamiyim şu balkondan.
+Ne yazık ki, ya valla arkadaşa söz vermiştik zaten başıma güneş geçmiş herhalde çok kötüyüm.
-Dereyi geçenler siz miydiniz?
+Yaaaa...

8 Mayıs 2009 Cuma

Ağlayarak tavsiye ettiğim şeyler.

0 eyyorlama
1) Şimdi size stres giderici bir çizgisel çalışma örneği vereceğim. 'dolap' sözcüğünden insan kafası çizin. sonra yanına ok çıkartıp gıcık gittiğiniz birinin ismini yazın. Bir müddet sinsice sırıttınız. Şimdi başka bir çizgisel çalışmaya geçebilirsiniz.

2) Yetişkinliğinizde "thank you very much" diyen adama olur da kazara "deperim geri gaç" derseniz, hemen gerçekten espri değeri olan bir şeyler fısıldayın usulca. İnsanlık halidir, yıllar önce diline pelesenk olmuştur da, şimdi ansızın çıkıvermiştir ağzından. Kençük ağızlılar. Unutun bunu, hakiki komikliklerle unutturun.

3) En önemli tavsiyem şudur ki, asla ve kat'a yanaktaki kirpiği iki parmak arasına alıp "Altta mı üstte mi?" diye sormayın. Vazgeçemediğim gereksizliklerimle mutluyum demeyin, teknik resim almış adamın hala daha 62 tavşanı yapmasına tahammül gösterirler ama buna asla. Geçenlerde burdan ismini vermek istemediğim benjcev'e sordum. Dedim ki "Altta mı, yoğusa üstte mi?" Bir süre düşünüp "Üstte" dedi. Parmaklarımı açtığımda kirpiğin olanca yağlılığıyla üst parmağa yapışmış olduğunu gördüm. Heyecan içerisinde "Ne dilemiştin?" dedim. Sanıyordum ki içerisinde benim de ismim geçecek olan bir dileği var yarimin.
"Üstte olmasını diledim" dedi. Düşündüğü esnada aklından neler geçtiğini tespit ettim. Sarsıldım. O gün tövbemin günüdür.

4) İlkokul öğretmenlerine anlayış gösterin. Hepsi birer Benjamin Button' dur.

7 Mayıs 2009 Perşembe

En sağdaki Karakancalos

3 eyyorlama
''yakında televizyonda yayınlanır diye sinemaya gitmeyenler''in en sağındaki karakancalos. bu adamlar neyi izliyor, ne amaçla izliyor bilmiyorum, bilmekte istemiyorum. ama karakancalos'un bu ajan smith tavrı içime korku salıyor. belki bu düzenek benjcev tarafından bilerek yapıldı. belkide sözlüğe giren it kopuğun ayağını kesmek istedi, belkide içlere bir korku salmak ''sözlükçüler, sizden büyük karakancalos var'' demek istedi hepimize. sebep nedir bilmiyorum. ama karakancalos'un gözlükleriyle bütünleşmiş ajan halleri içimi ürpertiyor. telekulağa, telekinetiğe ve hatta televoleye olan inancım her an biraz daha artıyor. izleniyoruz hepimiz. hepimiz göte geldik oğlum. cehennemde yanmadan önce hapishanelerde sürünüceğiz. izleyiciler. onlar her yerde...

aşk acısı çocukları

0 eyyorlama
29 mayıs 2009 tarihinden itibaren tnt ekranlarında...

(fragman)

- abi ben necla'ya acayip aşık oldum ya..
+ olum daha kızla tanışmadın bile. ne aşkı?
- karışma lan sen herşeye! zaten her skime muhalefetsin. arkadaş mısınız oğlum siz?( konu bir anda genellendi) hiçbiriniz mutlu olmamı istemiyorsunuz. kimsesizzzzz yanlızımmmmm.

çan çan çan çan.. çenene, mantalitene, hayat görüşüne sokayım.

sanırım tv de dönen diziler sonrası türedi, aşkın acı çekmeyle bütünlülük içerisinde olduğunu düşünen adamlar. işin aslı bu adamlarla pek alıp veremediğim yok. çünkü bu modeller genellikle içip içip ağlayan, ya da bir süreliğine eve kapanan tipler. yani zararsızlar. benim sorunum bu modelin modifiye edilmiş haliyle. sorunum ''aşk acısı çekiyorum, hepinizi skerim 1.6 tdi'' lerle.

düz mantıkla herhangi bir duygusal çöküntünün kime ne yaptırıcağı hiç belli olmaz. bazısı içine atar, bazısı dışa vurur. yani şöyle bir şey var; aşkın acısını çeken bilir. ama ben bilmem. çekmedim hiç. yani çektimde aşk acısı değil. en fazla bir adult forum downloadı sonrası çektim, ama onunda aşk acısı olduğunu zannetmiyorum. fakat zamanın birinde en samimi arkadaşlarımdan birinin bu acıyı bana görsel olarak ispatlamışığı var. eğer bir insan, kız arkadaşından yeni ayrıldığı bir dönemde kendisine mendil satmaya çalışan bir çocuğa bir anda sarılıp ağlayabiliyorsa aşk acısı diye bir şey vardır. ya da mencilci çocuk o arkadaşın yıllar önce dünyaya gelen oğludur. mendilci çocuk, kanser annesinin tedavi masraflarını mendil satarak karşılamaya çalışmaktadır. hayatın yükü mendilci çocuğun omuzlarına daha bu yaşta binmiştir.( hangi yaşta?) kendilerini terk edip giden babasına nefret doludur. ama bilmiyordur ki zengin babası aile baskısıyla çok sevdiği kadını terk etmiştir. ve bilmiyordur ki zengin babası çok sevdiği kadının hamile olduğundan habersizdir. mendilci çocuğun gururlu annesi hamile olduğunu çocuğunun zengin babasına söylememiştir. mendilci çocuk, hiç duymadığı baba şevkatini yol üzerinde kendine sarılıp ağlayan bu zengin adamda, bir an içinde olsa duymuştur. zengin baba diyoruz ama bizim arkadaşın götte don yok. o yüzden ikinci senaryo tırttt.. yani aşk acısı diye birşey vardır.

vardır, ama bazıları bu acıyı o kadar çok yaşar ki cinnet geçirttirir. günün on saatini uyuyarak, geri kalan ondört saatini aşk acısı çekerek geçiren bu tipler haftada en az üç kere aşık olur, bu aşklarında en aşağı iki defa aldatılır, beş kere terk edilir, takriben bir kerede sevgililerini bir zenci ile yatakta basar. sonrasında da gelip kafa sker. bir süre sonra söyledikleri, anlattıkları rutine bağlar;

- çok seviyoruım, çok seviyorum, çok seviyorum, çok seviyorum..karşı masadaki kızda acayip güzelmiş ya..ne diyordum ben? haa, çok seviyorum, çok seviyorum, çok seviyorum....

bu durumdaki birine verilecek karşılıklar çok önemlidir. çünkü klasik aşk acısı çocuğu söylediklerinizi sadece sklemezken, diğer modelimiz saldırı için fırsat kollamaktadır;

- çok seviyorum yaa..
+ olum sktiret, takma kafana.
- nasıl takmayayım ya! nasıl takmayayım! zaten sen ne anlarsın ki aşktan, sevgiden. kalpsiz, duygusuz ibne..

ya da;

- çok seviyorum yaa..
+ olum salla o kızı. o kızdan hayır gelmez sana.
- ne yani sen necla'ya horspu mu diyosun? kaşar mı diyosun? ne diyosun bilader sen?
+ lan ne alakası var?
- olum bak konuşma azını burnunu kırarım senin. sen ne biçim konuşuyosun lan ibne. senin var ya ben..

velhassıl kelam, aşk acısı çeken tiplerden mümkün olduğunca uzak durulması gerekir. çünkü bu adamlar bir süre sonra kalpte olur olmaz çarpıntılar ve büzükte şiddetli basınçlar yaratabilicek tiplerdir. inanmıyorsanız açın youtube'den demet akalın'ın slow şarkılarından birini , dinleyin. üç dakika içerisinde hem kalbiniz, hem kalçanız dağılıcaktır..

6 Mayıs 2009 Çarşamba

orta sınıf ailesinde pazar günü

0 eyyorlama
fırından yeni çıkmış ekmek, kupon biriktirilmiyorsa eve ender giren gazete şaşkınlığı, gazetenin kare bulmacasını kahvaltı masasında çözen baba... bulmacalar da çengel değildi, kolay değildi ha. babanın ara ara gelen "soldn sğa.. beşn kinsi, mısrda bir tanrı: hmmm... allah" mırıltıları. abinin üniversiteden haftasonu için eve gelmesinin akabinde, akşamüzerine doğru yerini ütü kokusuna bırakacak yeni yıkanmış çamaşır kokusu...

trt fm'den bir o stada, bir bu stada bağlanan maç yayınları. petrolofisleri, şekersporlar, ali nailler, sol iç tuncaylar, ali can lakotlar. pazar 89, 90, 91.. sıralı dizisinden herhangi birindeki mustafa yolaşan bıyığı. abinin tekrardan izmire dönüş yolculuğuna çıkması ile sokağa çıkıp top depmek. oyuncu seçmek en iyilerinden, maradona, van basten falan.

akşam, 657'de belirtilmiş olduğunu düşündüğüm pazar banyosu. turgut özal, süleyman demirel çelişkisi ki, herhangi bir halkın en sikko çelişkisi... bizimkiler, maç görüntüleri, parliament sinema gecesi.

fiili olmayann cümlecikler bütünü yani. dışarıdan bakıldığında soğuk, gri bir hayatın özlenen renkleri. en azından mutfaktan gelen çay karıştırma sesleri.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

sarı çiçeğe sorular.

11 eyyorlama
Soru: "Evrendeki düzen, hiçbir şeyin rastlantı sonucu ortaya çıkmadığını göstermektedir. Evrendeki varlıkların kendi kendilerini var etme güçleri yoktur."

Bu bilgilerin ikisini de iyi değerlendiren kimse aşağıdakilerden hangisine ulaşır?

A) Varlıklardaki düzen onların kendilerini var ettiklerini gösterir.
B) Evrenin varlığının bir başlangıcı yoktur.
C) Evrendeki varlıklar rastlantı sonucu ortaya çıkmıştır.
D) Evren bir yaratıcı tarafından planlı bir biçimde yaratılmıştır.

Dünkü DPY sınavında sorulan soruymuş.

Ne de olsa Türkçe kitabındaki bir metinde, yılların Pinokyo'sunun ortama "Selamun aleyküm" diye girdiğini okudular daha 2. sınıftayken.
Sonra 5. sınıfta, burs için çabalarken geneli yoksul minik çocuklar, cevabın tırnak için dayatıldığı halkülade bir soru.

Acelesi yoktu oysa ki. Büyüyünce ateist olacak nice hacı anne torunları, belki de büyüyünce ilahiyat okumayı seçecek nice ateist babaların çocukları var.
Sen neyniyon şimdiden? Tanıtma formlarında, çocuklarının sahip olmasını istedikleri meslekler kısmına ümit verici çoğunluk mühendis, avukat, doktor yazarken; sen neden "dini bütün" yazıyorsun velilerin en güzeli?

Yılların "Bu sene soruları nasa mı hazırlıyomuş?" geyiği gerçek oldu. En nihayetinde Uçacaklar. Uzaydan da öteye. Fiyuuu...