8 Mart 2009 Pazar

esnaf duvarları için şiir yazan şair

esnaf duvarlarındaki şiirleri bilirsiniz dostlarım. karamsarlık ve hayata dair umutsuzluk, insalara güvensizlik akar her mısrasından. dostlarım diyorum size ama biraz önce terzideki şu şiiri okuyunca dostum musunuz bilemedim:

varlık içinde sanma ki dostun her adam
bilemezsin ne iki yüzlüler vardır şu dünyada
yokluk içinde en iyi dostların olur düşman
güvenme insanlara, çalış bu dergahta.

ha diyeceksin ne gibi varlığın var, biz seni en kötü halinle sevdik. ben bu aksi sözlük denen koca sistemin amiriyim dostlarım! beni aksi sözlük değil aksi olduğum için sevecek insanlara dostum diyorum.

işte bu şairleri düşünüyorum. tahminimce, bir gözü pek görmeyen, sürekli içen, zamanında işleri çok iyi giden esnaf veya zanaatkar falan olan, fakat veresiye verdiği için batan, sakallı adamlar olarak düşünüyorum. ayrıca acaip psikopattırlar. böyle şişeleri kırıp, bileklerini kesiyor, bu şiirleri de bileklerinden akan kanla yazıyordurlar. oha lan. abarttım mı ne?

bir de sürekli şerefsiz bir oğul vardır ki bu şiirlerde, dükkanı falan batırır, karıya kızla yer, kumarda yer. nasıl bir şerrrrefsiz oğuldur bu? allaaam ya, insanlardan soğudum resmen.

ama abi bu kadar da psikopatlık olmaz ki. aha şuna benzer bir şey gördüğümü düşünüyorum:

dükkanı zamanında aç, verme veresiye,
sen kendini düşün, açlıktan ölsün pezevenkler
keriz misin oğlum, borç verme ipneye
hani o uçan kuşlar, gökkuşağındaki renkler?

valla dünyada en çok korktuğum iki tür mesleki olay var, biri fırıncının küreğinin sokaktan geçerken gözüme girmesi, ikincisi ise gözüme giren fırın küreğinin beni fırına doğru çekmesi. bu konuyla alakasız oldu ama. söyliyeyim dedim.

son bir şiir ile bitirmek istiyorum, belki bunu yukarıdaki yere yazarım.

hafızotti, sabah erkenden geç sözlüğün başına,
yorumcular gelir, canım blogun içine ederler,
reaksiyonlarını sürekli kendin ver kanka
koca sistem diye övünme, bir virüs yeter.

Hiç yorum yok: