1 Aralık 2009 Salı

cezmi ersöz ve murat yılmazyıldırım'a yedirdiğim neşeli gençliğim

her şey, eskişehir'e adım attığım ilk günlerde içine düşüverdiğim yalnızlık hissiyle başladı. aslında his mis deyip küçümsememek lazım. epeyce yalnızdım. zaten lise yıllarında hafiften damarıma akmış olan bu iki arkadaş ve benzerleri, bu yalnızlığı fırsat bilerek adalar'daki insancıl kitabevi'nde kıstırdılar beni.

biri zorla avuçlarıma kondu (hehe, bu cümleyi de o kurdurdu), diğeri her fırsatta o hayattan soğutan sesiyle kulaklarımı ufak ufak taciz etti filan.

bol 3 noktalı bi insan oldum o vakit. melankoliye verdim. o neşeli, melih gökçek iyimserliğindeki ve gülümserliğindeki çocuk gitti, yerine ölümlerin çıplak geldiği bi şarkıyı zerrece sorgulamadan dinleyen, şizofren aşka mektuplar yazmaya yeltenen, ucu bucağı olmayan mutsuzluklara yelken açmış boktan bi üzgün adam geldi!

gençliğimi çürüttünüz lan allahsızlar!

peşinden, ışığı gören geldi hacı. feridun düzağaç'tan tut, tırman (kötü espri yapan bi zavallı oluş öyküme daha sonra değineceğim), kristof daum yönetimindeki beşiktaş futbol takımına kadar herkes beni mutsuz etmek için var gücüyle çalışmaya başladı. hatta kimisi mesaiye de kalıyor, uzun kış gecelerinde bir damla uyku uyutmadan, eskişehir radyo ses'den seslenmek suretiyle adeta bir mal gibi yaşamama sebep oluyordu.

okula gittiğim ender günlerin karanlık teneffüs saatlerinde, hazırlık okulunun müzik kutusundan devam etti tacizler. taa ki, bir arkadaşımın rakip operatörden uzun uzun geniş geniş konuştuğunun canlı halini görene kadar. şaka len. taa ki, üniversitenin ikinci senesine kadar.

bide, okuldan sonra istanbul'da haliç'te bi restoranda, karşısındaki boyalı sarı saçlı kızla gülüşe gülüşe mutlu mesut rakı balığın anasını ağlatan murat yılmazyıldırım'ı gördüm. len hani hayat çok kötüydü, hani çok mutsuzduk? ölümdür şudur budur, öyle gidiyoduk hep? nedir ki?

kızılcıklı caddesi'nde kızılcıkların olmayışı bile apayrı bi hüzün sebebiydi lan. ne pis işlemişse damara! doktorlar caddesi'nde zibil gibi doktor oluşu aynı şekilde mutlu etmiyordu halbuki. yahut,hamamyolu caddesi'nin hamamlara uzanışı. eminim şu anda türkiye'nin değişik köşelerinde bu adamların mutsuzluk aşılarının yan etkileriyle sonsuz bi uyku haline, halsizlik ve şuursuzluğa kapılmış nice genç vardır. bu melankolik yazar mazar takımının onda biri kadar ananızı babanızı dinleseniz çok büyük huzurlarda olurdunuz yeminlen!

gene allah yüzüme bakmış aga. erken kurtarmışım yakayı. neydi o öyle.

2 yorum:

ceketli ali dayi dedi ki...

"gençliği yedirmek" diyince aklıma nokialardaki yılan oyunu geliyor benim.
sen en azından sanata ve sanatçıya yedirmişsin gençliği. ben ise günümüzde eski tadını vermeyen, kendini bozan, versiyonlarını gördükçe kahrolduğum yılan oyununa verdim. yoksa şuanda nerden baksan genetik mhendisiydim.

ayrıca yeri gelmişken belirteyim; salihli'de mobilyacılar sokağında komple mobilyacı vardır. bu kadar nettir salihli, yanıltmaz.

akn dedi ki...

salihli'de yaşayabilirim. ama çok fazla salih vardır orda. bi iki taneye katlanabilirim ama, hane başına 1,7 salih ortalaması daraltır beni.

turgutlu dersen o olur bak. bi nebze daha iyi.