25 Aralık 2009 Cuma

v. murat


v. murat veya v for muratti. hangisini derseniz diyin, osmanlı hanedanı arasında en sempatiği budur kanımca. bir adamın üzerine, hele hele sanatçı hassasiyeti olan bir adamın üzerine bu kadar gelinirse, neler olabileceğinin kanıtıdır, beşinci murat. dünya malında tahtta koltukta gözü olmayan, durduk yere eflak-boğdan'ın herhengi birine saldırmayan, derebeyliklerin karısına kızına sulanmayan tam bir beyefendi.

hikayesi biraz gariptir bu padişahın. kendisi, ailesi tarafından el bebek gül bebek yetiştirilmiştir. o piano dersi senin, bu franzsızca dersi benim kültürle yüklenmiştir. çırağan sarayı'ndan dışarı adım atmamış, bir önceki murat gibi tebdili kıyafet ortaköy'e gidip bir kumpir yiyip, köprü ve camiyi kadraja alıp fotoğraf bile çektirememiştir. şehzade de olsa, bir çocuğun üstüne bu kadar gidilmez ki kardeşim.

gerileme dönemi'ndeki her padişah gibi, abdülaziz tahttan indirilince, görev hali hazırda ikinci abdülmecit'in oğlu olan v. murat'a düşmüştür. işte bu cancağızımın sempatikliğine sempatiklik katan gelişmeler bundan sonra başlar. taht stresiyle, insanlarla uğraşma gerilimiyle, bir yiğidin  gün be gün, toplam 93 gün nasıl eriyip gittiğini hep beraber görelim.

tahtın stresiyle iyice gerilen v. murat, biat ve cülus töreni adı verilen tahta çıkma merasimine bir gün geç kalınca, askerler tarafından tutuklanacağı korkusuyla iyice depresyoan girer. girer girmesine de, arkadaş bir tane vezir, bir tane sadrazam çıkıp da "hünkarım, siz padişahsınız, tabiri caizse ortamların kralısınız. biraz relax, oh yeah a little fun" dememiş midir? dememiş işte. ayrıca işin ilginç tarafı, insan tahta çıkma törenini nasıl unutur ya? hayatını etkileyecek bir gün. öss'den daha önemli lan. ev ödevi mi oğlum bu? işte v. murat'ı tatlı yapan da bu samimiyetidir.

+ yea ben dün tahta çıkacaktım ama unutmuşum.
- kendini de unutsaydın.
+ işte ben de onu diyorum.

ertesi gün, "anaaaam" ifadesiyle, cübbesini giydiği gibi yaldır yaldır, şu an istanbul üniversitesi merkez kampüsü olan, seraskerlik binasına gitmek için yola koyulmuştur. çırağan'dan beyazıt'a deniz yolculuğu yapılacaktır. oysa ki, beşiktaş sahil yolundan yardırsa, hem daha az yazardı hem de kafasını bir nebze dağıtmış olurdu. ayrıca, arabayı kendisi kullanır, hem bir yandan bağırır, hem de direksiyona vururdu, behlül gibi.





illa gemi diye tutturursa, yapılmayan iş değil ya, bir kere de onun için yapılır, gemiler karadan yürütülürdü. ama işte, güverteden caara içmenin keyfi de ayrı olur demiş, deniz seferini tercih etmiştir kendisi.

aksilik bu ya, tam rıhtımdan çatana adı verilen kayığa bineceği sırada, deniz dalgalanmış, stresine stres, depresyonuna depresyon katmıştır. iyice huysuzlanan müstakbel padişah, çatanaya zorla bindirilmiş. adeta gözaltına alınır gibi gururuyla oynanmıştır.


( v. murat'ın çatana'ya temsili bindirilişi)

nihayetinde kazasız belasız, seraskerlik binasına çok şükür gelebilmiştir. tören, v. murat'ın fenalaşması yüzünden kısa kesilmiş; program, düğünlerdeki takı töreni benzeri tebrikleri ve hedayeleri kabul etme şeklinde gerçekleşen, gayri müslim ruhanilerin huzura alınmasıyla devam etmiştir.

tabi, v. murat bugüne kadar ruhani mi görmüş? lan bana bile ismi korkutucu geliyor, ruhani. aniden beliriveren ruh gibi. ruhanilerde efendi gibi bir takım elbise giyip, bir kravat takmak yerine, geleneksel kıyafet ve kostümleriyle, sanki 23 nisan gösterilerine gelir gibi gelince, v. murat iyice kafayı kontraya bağlamıştır. allaşkına, bir insanın üzerine bu kadar gidilir mi? naha size o ruhaniler.


lan ben o an, bu taifayı gördüğüm an "abi yemin ederim sizden korkulur haa. skerim tahtını da, kavuğunu da, avusturya macaristan'ını da.. bağa para mı veriyorsunuz ipnalar. yarın bir gün zaten zorla tahttan indirileceğim. bir insanın üzerine bu kadar da gelinmez ki. hacı abi, allasen çıkar şu kapüşonu. senin de belanı skerim" diyip, korkak adamın sinirine keserdim. ama v. murat sempatik bir insan olduğu için, bunu bile yapmamış, sadece oracıkta bayılıvermiştir.

ayrıca, padişahların cuma namazına gittikleri cuma selamlığı sırasında, artık sıcaktan mı bunaldı rahmetli veya bir kaçış yolu mu gördü bilinmez, kendini sarayın havuzuna atmıştır. don-çorap ne var ne yok ıslanmış, yüzü kızarmış, havuzdan çıkan bir padişah görüntüsü kadar ilginç bir görüntü olamaz bu dünyada. neyse.

birkaç gün sonra, devrik padişah abdülaziz'in ölüm haberiyle iyice kendinden geçen v. murat, uzun yaz tatillerinde sıkıntıdan tavana bakan çocuklar gibi gözlerini altın işlemeli avizeye dikmiş, ve günlerce gözünü ayırmamıştır. odaya girenlerin ilk tepkisi "alla alla, bayağı pahalı bir avize galiba" olmasına rağmen, durumun vehameti anlaşılmış, 93 gün sonra da artık eskisi gibi olmayan v. murat tahttan indirilmiştir.

işte bir padişahın hazin hikayesi. öyle araştırmadan bilmeden, hemen padişah olmaya kalkmayın. (tedbirli anne tavsiyesiyle bitiriyorum)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

bilader, sitenin nezih, beyefendi ortamını alt üst edebilir ama, az önce yaşadığım bir olayı nakletmek isterim:

yazının ortalarında bi yerde kendimi temelli kaybedip 'ben bu yazıyı yazan adamın daşşşşşşşaaağnı yirim lan, yirim' diye yüksek sesle bağırmışım.

annemin uyuduğu yerden pedere 'herif, bak oğlan gece yarıları daşşak yiycem diye bağırıyor. ben dediydim sana bu oğlanda bi ibnelik var diye' filan gibi serzenişlerde bulunduğunu duydum. o derece.

10 numara yazı yazmışın yigen. ellerin dert görmeye.

gözlerinden öpen, kardeşin akın.

ahahaha senelerdir bir edebiyatcı arkadaşına mektup yazan mühim edebiyatcı triplerine girmek istiyorum. ama nasip olmadı.

bonaventure dedi ki...

v.murat,m,27,ist.