4 Kasım 2009 Çarşamba

kış kokusu


"kıç kokusu" diye bakınız verecek arkadaşların allah belasını versin. burası blog lan, isminde sözlük geçen her yeri p.ç etmeyin. atasözü ve deyimler sözlüğünde bile gördüm sizden birilerini. yavşak, "ben kadıya derdimi yanıyorum, kadı bana sikini sallıyor" maddesine (bkz: seni kınıyorum ve sana sikler hazırladım) yazmış. olm elleşme radyoyla. kaksiktirgit!.

pardon, sizi de üzdüm bu denyo yüzünden. bak daha köşeden bakıyor hala. ne diyorduk? sigortadan emekli pezevenk... devekuşu kaberesi'nin aynı ismi taşımayan "aşk olsun" adlı oyunundan duyduğum bu espriyi, bir yerde yapacağıma dair 1993'te yemin etmiştim. gün, bugünmüş. en sonunda yaptım. hakaaaaan abi, sen manyak mısın ya hakan abi?

kış kokusu, hep çocukluğumu hatırlatır bana. aslında tek bir kış kokusu da yok. bazen köydeki tezek yakılan evlerden gelen isin tatlı kokusu, bazen şehirde karbonmonoksit ile genzi yakan duman, bazen de soğuğun bizzat kendi yakıcı kokusu. ama hepsi ilginç şekilde, ilkokuldan eve dönüş yolundaki akşama çalan gri havayı, tek kanal sıkıcılığını, seyyar satıcıdaki kış meyvelerini, renkli lastik çizmelerimi vs.. bir sürü gereksiz detayı hatırlatır.

kış aylarında, mahalle arasında oynanan futbol da genelde orta saha mücadelesi şeklinde geçtiği, o soğuk havada terli terli eve dönünce de babam ebemin penaltısını gösterdiği için, durum iyice sıkıcı hal almaya başlardı. tek eğlence, haftasonları radyodan kamil ocak stadyumundan merkeze, merkezden izmir alsancak stadına bağlanılan programları dinlemek ve neden/nasıl zevk alarak izlediğimi hala kendi kendime sorduğum, mustafa yolaşan'ın sunduğu pazar 90 türevlerini izlemekti.

işte yine, o kış kokusunu almaya başladım. hava yine gri. kravatı çıkarabilsem, inadına gidip sokakta top oynayacağım, ama kravatı çözmeye gücüm yetmiyor. kördüğüm olmuş.

Hiç yorum yok: