3 Eylül 2008 Çarşamba

dedenin suratında geometri çalışmak

inanılmaz bir dönemdi. nasıl bu hale gelmiştim? 2001-2002 sezonu, öss finalindeydim. akrabalar, görümceler, enfesler enfesi eltiler, amca kızları ve halaoğulları arasında, areneya alkışlarla ve geçmiş yılların öss sorularıyla uğurlanıyordum. ışıklı bir hayata ilk adımı atıyordum. sanki of deli gönül tarıktım. veyahut of aman nalan. veya yandım çavuş dinlenme tesisleri, bilemiyorum karmaşık duygular. ama şundan eminim ki; herhangi bir sünnet çocuğunun ilgisini görüyordum o günde.

annem bir yandan okunmuş şeker verirken, babam bir yandan kimsenin düşünemeyeceği yaratıcılıkta olan şu sözü sözlüyordu: "bilemediğin soruları boş bırak". işte bu dedim, şiar edinmem gereken söz. aynı kuralı fifa ofsayt pozizsyonları için hakemlere öneriyordu: "tereddütte olunanan pozisyonlarda devam ettiriniz". ve ben bütün hayatım boyunca "bilemediğim soruları boş bıraktım" o günden beri. tereddütlü olan pozsiyonlarda hayatıma devam etmedim. risk almadım.

neyse efendim konumuz bu değil şimdi. burada geceleri hayata dair çıkarımlar yapan radyo djleri gibi yazmak istemiyorum. sonuçta burası radyo değil ve benden "vatani görevini yapmakta olan halaoğlu için şarkı" istenmiyor.

evet öss'ye giriyordum. yapılacak 1 net binlerce kişiyi geçmemi sağlıyordu. böyle böyle 3 net yapsam sınavda, 3 binlerce kişiyi geçecektim, 2 binli yılların ilk yarısında. ali rıza bilbao.

evet o sırada gördüm dedemi, hayatım boyunca hiç görmemiş oldupum dedemi. yüzündeki bir sürü kırışıklığın yerini paralelkenarlar, üçgenler, kenarortaylar. açıortay sandıklarım acı ortaklarıymış meğersem, hayat 3 saatlik sınavmış halbüsem. meğersek yıllar sizinle olsun.

not: dedem pisagor değil.

Hiç yorum yok: