8 Eylül 2008 Pazartesi

but ve kuru üzüm: bir kötü adam profili prerequisite'i

yerli ve dünya sinemasından birçok film izledim. anladığım kadarıyla da, naçizane fikrim; her filmde en az bir adet kötü adam olur. bu adamlar, mutlak kötüdürler. ibretlik kötüdürler. bir insanın "neler yapmaması" gerektiği, islam'ın yasakladığı, okul müdürünün azarladığı, şeytanın "yap haceliz, allasen yap, valla bir şey olmuyor" dediği her türlü pisliği yaparlar. arsito'nın mutlak kötüsünü oynarlar. ariston'un mutfak robotu.

şimdi efendim, yerli sinemada ise anlamadığım iki nokta var: birincisi münir özkul, mesih olabilir mi? mesihse, bunu neden beyan etmedi? mesih değilse de; gelecek olan yaşar usta'dan daha iyi olabilir mi? eğer münir özkul, gerçek hayatında rollerinden daha kötü bir adamsa, insan kendinden iyi olanı nasıl taklit eder? ben bir uçak olabilir miyim misal? veya roger federer? veya "gandhi oldum ben dadaşlar" diyip ortamlara girsem yadırganmaz mıyım? ortamdakiler "seni kim gandhirdi?" diye kelime esprisi yapmazlar mı?

ikinci anlamadığım nokta ise, kötü adam olmak için yeterli ve şart koşul; butu elle tutup azı dişleri ile hoyratça, hırpanice koparmak mıdır, sıyırmak mıdır? nedir yani; yıllarca sinir olduğum ama bu noktada işe yarayan bir söz var: "tavuk, balık, kelle; bunlar yenilir elle". evet acaip gıcık oldum ama her butu el ile yiyen kötü olamaz. naif bile olabilir. diğer husus ise, üzümü kafadan yukarıda tutup; salkımın altında kalan taneleri ağızla girişmek, bir hayvancasına, bir keçiymişcesine, bir dombaya özenircesine; insanın içine şeytanın girdiğinin göstergesi midir? nedir yani? o gelen kütür kütür ses, homur homur burun fiziltisi, etraftaki kıkır kıkır gülen hatunlar veya kazım kazım şutları, şimdi bilemiyorum, bunlar kötülük'ün tanımı mıdır?

ama biliyorum ki, cebinde leblebi taşıyan adam iyidir, candır. leblebi yiyen adamdan zarar gelmez. leblebi mideyi bastırır, tok tutar. leblebi, münir özkul'un ceket cebinde.

Hiç yorum yok: