4 Eylül 2008 Perşembe

23 ağustos 2008 galatasaray denizlispor maçı

türkcell süper ligi açılış karşılaşması, vodefone ortaokullar bilgi yarışması 3. sorusu, avea öğretmen hattı faturası.

sıcak bir yaz öğleden sonrası, mecidiyeköy'den karşıya geçen otobüslerin durduğu, kimi zamanda harekete geçtiği durakların oradaki bakkalda biralarımızı yudumlayarak başladı macera. aslında günün güzel geçeceği, biz oradayken sarı-kırmızılıların (bilindiği üzere galatasarayın rengi sarı kırmızıdır. burada şimdi adını şey yapamayacağım bir ortaokul türkçe sorusu var. yavru vatan derken kıbrıs'ı hatırlatma gibi veya sadece yavru derken rauf denktaş'ı anımsatma gibi hatta yav diyince rauf denktaşı gülümsetme gibi. ulan ne uzun parantez oldu, roman yazdım şerefsizim bir parantezin içine)otobüsünün geçmesinden belliydi. ilk defa futbolcularımızın tümüne bu kadar yakın oluyordum. hatta lincoln bana, "bir fırt versene haceliz" der gibi hareket yapmış, ben "nah" çekince de kendini yerlere atmış, bakkaldan sarı kart beklemişti. sarı kart beklerken bakkal bana para üstünü verdi. ortam gerginleşti. sabri ise sevgilimle görünce beni, "oo anlayalım yani" dedi. kewell tiskindi, servet sümkürdü.

yanımda bulunan sevgilim ceketli ali dayi'ya dönerek, "maç başlamadan girsek iyi olur, zira biletlere para bayıldık" o kadar dedim. kendisi çok anlayışlı olduğu için, bunu hemen kabul etti. akşamına sorduğu çok özel bir soruyu da aynı şekilde ben cevaplamıştım. neyse efendim, biletlerimiz madem eski açıktan, biz de eski açığa girelim, zorluk çıkarmayalım dedik ve sıraya girdik. sıra o kadar uzundu ki, sanırsınız barnebau'da barcelona-real madrid maçını izlemeye geldik. bu ilüzyon içeri girince kayboldu. çünkü tribünlerde yer yer doluluklar vardı. peki dışarıda beklediğmiiz uzun sıra da neydi? bilemiyorum. hayat bazen garipleşiyor mecidiyeköy civarında.

neyse maç geleneksel şekilde hakemin düdüğü ile başladı. sabri gitti düdüğe vole attı ve o sırada bütün burnu dıkalı taraftarlar "1-2-3 şişşşşşşş zi bo bo şak şak zibobo, lay lay lay lay lay lay laaaaaaa laaa zibobo" adlı kenya türküsünü söylediler. evet bu da bir gelenekti. maçın 15. dakikasında ceketli ali dayi, "36. dakikada gol olabilir, galatasaray bu dakikaları çok seviyor hatta adnan polat'ın 36. dakikayla seviyeli bir ilişkisi var" gibisinden bir şeyler dedi.

galatasaray oyuna hızlı başlamış, spor gazetelerince horozlar olarak adlandırılan denizlispor fitbolcuları ise sağı solu eşeliyorlardı. ilk yarım iki takım da birbirini tarttı, maç orta saha mücadelesi şeklinde geçerken 36. dakikada sahneye kewell çıktı ve "eeeh mınaki, sizin horozunuz varsa bizim memlekette de kanguru var" diyerekten galatasaray'ın 2008'i 2009'a bağlayan sezondaki ilk golünü attı. ceketli ali dayi, golü bildiğinden habersiz sevinirken ben hemen yan tarafta bulunan tabelayı gösterdim. ağladı. çünkü bir anda kendisini denizlispor taraftarı, benim de "tabelaya bakalım göbek atalım" diyen galatasaraylı biri olduğumu düşündü. neden gösterdiğimi anlayınca da, o da sevindi. karşılıklı gülüştük. sinisice öpüştük hatta.

taraftarların çoğunluğu "ilk yarı böyle biter, bitmezse adam değilim" derken, kaleci aykut sahneye çıktı ve "daha durun, ben ölmedim, yenilecek goller, yatılacak ters köşeleri kalınacak kontrpiyeler var" dedi ve kornerden gelen topu yine kornere attı. bu böyle 2-3 sefer devam etti ve bu korner silsilesinden sıkılan denizlisporlu fitbolcu, ofsayıt tartışmaları arasında galatasarayın 2008 2009 sezonunda yiyeceği gollerden ilkini attı. taraftarlar pek inanmasalar da ofsayt olduğuna, "adettendir" diyerek yan hakeme küfür ettiler. yan hakem "diğer yan hakeme küfür ediyorlar yalım" diyerek üstüne alınmadı. ilk yarı böyle bitecek derken harbiden de böyle bitti.

ikinci yarıda kaleler değişti. inanır mısınız dostlarım? ilk yarı gol attığımız kaleyi şimdi biz savunuyorduk. futbol nankör meslek derler ya, harbiden de öyle. neyse efendim, neyse ben de ceketli ali dayi'dan özenerekten "63. dakikada gol olur" dedim. 63. dakikada mehmet topal topu orta saha civarında kağmışken, kendisi ile göz göze geldim, ve usulca gözlerimi kapayarak "vur" işareti verdim. o da benden alıp gazı vurdu, top direkten dönmüş, çıkan sesten etkilenen vatandaşlarımız kendilerini yerlere atmışlardı. direk zingildiyordu. ben ceketli ali dayi'ya dönerek, bir şerefsiz gibi, bir labunya gibi "nasıl da bildim topun direkten döneceği dakikayı" dedim, o da bana sevimli şekilde güldü. sarıldık. direkten topun getiridği ve birbirimize sarıldığımız bu romantik dakikalarda, ceketli ali dayi bir anda kendini çekti ve "ha bu arada 76. dakikadan çok kıllanıyorum" dedi. sonrasında sarılmaya devam etti.

dakikalar harbiden 76 olduğunda, hakan balta da "ohoo harbiden de dakika 76 olmuş, akşam ezanı okundu, karım bekler" diyio ayağına gelen topu avşurttu. avşurtma tabir edilen, ileri de çok kullanılacak bir vuruştu bu. nasıl pele rövaşatayı bulduysa, hakan balta'da kaval kemiğinin hemen altıya vurduğu "avşurtma" vuruşunu gerçekleştirdi ve top direği yalayarak içeri girdi. sonra da top ağlardayken "tüh tüh ne koyuyorsunuz anlamıyorum şu direklere" diyerek yere tüpürdü. gol yine ceketli ali dayi'nin belirttiği dakikada gelmişti. 2-1.

ben galatasaray-denizlispor maçını bırakmıştım. kulaklarım "benjcev-ceketli ali dayi dakika tahimn etme" maçındaydı. kendisi 2-0 öne geçmişti zira. du bi de ben sallayayım dedim ve "hafız, 83. dakikada enfes bir gol olacak" dedim. ve saniyeler 83. dakikanın sonlarındayken, galatasaray denizlispor ceza sahasının hemen yarım metre dışında, orada bir cami var ya, ha onun hemen solundaki sokaktan lincoln ile serbest atış kullanacaktı. lincoln tam serbest vuruşu kullanacakken ayağı yere takılmış, düşmüş, ve hakemden sarı kart bekliyordu. hakem de çocuk üzülmesin diye "al terbiyesiz çim, nasıl vurursun lincoln'üme" diyerek çime sarı kart gösterdi. çim, cezalı duruma olduğu için, kayserispor maçı deplasmanda oynanacaktı. neyse efendim "yaa sevgilim, aşkım, biriciğim, şu 83'ü 84 yapsak he gülüm, uefa'dan özel izin alayım istersen ha bebeğim. hadi be, 'he' de olsun bitsin şu iş" dedim ve o da kabul etti. 84. dakikada sahneye o ana kadar kendisine enteresan küfürler ettiğim barış özbek piste çıktı ve göbek attıktan sonra topu kafayla ağlara gönderdi. sevinci görülmeye değerdi. çünkü bir tek kendisi deli gibi sevindi, tribünlere koştu. o an barış özbek'i gören, galatasaray'ın şampiyonlar ligi ile birlikte dünya kupası'nı kaldırdığını düşünebilirdi. barış özbek, belki de futbol haytatını bitiren golü atmıştı. galatasaray 3-1 önde iken, ben de ceketli ali dayi karşısında durumu 2-1'e getiriyor, ben de içimden "hem ben direkten dönen topu da bildim" diyerek, kendimi rahatlatıyordum. öyle de çirkefe yattım. derken, sevgilim "89" dedi. benden tiskinmiş olduğu her halinden belli idi. artık kısa cümleler kuruyordu. duvaksız gelin olmazdı. halimiz dumandı. akdeniz akşamlarıydı.

dakikalar 89'u gösterirken 4.hakem 4 dakikalık uzatmayı gösterdi. buradan hareketle, 3.hakem 3. dakikalık uzatma gösterebilirdi. ama galatasaraylı futbolseverler, hakemin uzatmaları gösterdiği tabelayı yanlış anlamış ve "oğlum hakem tezahürat yapmamızı istiyor" diyip hep beraber "4 4 4" adlı dünyanın en kolay tezahüratını yapıp cimbom'un 4. golünü atmasını bekliyorlardı. ve gol, inanılmaz bir şekilde 89. dakikada gelmedi. 90. dakikada eser'in kafayla indirdiği topa lincoln'ün de hakan balta'ya nazire yaparcasına avşurtma vuruşuyla geldi. top defansa çarpmış, kaleciyi yanıltmış, forveti ise güldürmüştü. hakan balta lincoln'e "oğlum banane banane, top defansa çarptı, benimki daha güzel gol" derken, ben de sevgilime "nasıl da bilemedin dakikakayı. ahahhaa. al bielemedin işte. bir dakika bir dakikadır yavrum. oooh ooh" derken iyice kendimden geçmiş, coştukça coşmuştum.

sonrasında metro ile taksim, ıslak hamburger, nevizade'de bir kaç bira. istiklal'de yürürken çok özel dakikalar, sonrasında içilen mariacchi ve tekila. ardından geyik taksici derken kendimizi eve zor attık. bozuk asansörün yapılmış olması ise o gün bize verilen bir hedayeydi.

Hiç yorum yok: