26 Ocak 2010 Salı

berbere gitmekten çok korkuyorum

meşhur 'berber dayaması'ndan dolayı değil bu korkum. daha başka daha da başka.

saç sakal kombinasyonumdan ötürü, evden her çıkışımda sanki büyük bir eyleme en ön sıradan katılacakmışım, kahrolsun diye diye nadide bademciklerimi patlatacakmışım ve en nihayetinde gözaltılar yaşayıp akşam eve dönemeyecekmişim hissi çöküyor yüreciğime. atkıyı da takınca tam oluyor, sol yumruk kendiliğinden havaya kalkıyor.

acilen saçımı kestirmem gerek. ortamlarda siyasal bilgiler öğrencisi gibi dolanır oldum. ama berberden çıkışta nasıl bir kafa yapısına sahip olacağımı da tam bilemiyorum. bu yüzden korkuyorum işte.

resmî kayıtlara göre 28 yaşındayım. şu güne kadar tek mutlu berber çıkışım olmadı. hep içimde bin pişmalık, gözlerimde yaş, yüzümde yasak duyguların verdiği garip telaş, sesimde bir burukluk ellerim soğuk, boğazımda düğüm düğüm kelimeler... istediğim model olmuyor. kâh ortaokul çocuğu gibi çıkıyorum berberden, kâh çinçin bebesi gibi, kâh cristiano ronaldı gibi. ne desem olmuyor, ne istesem olmuyor.

bugün saçımı kestirmem gerekiyor. dişçiye gitmek gibi lan. berber kendine benzetecek beni yine. fotoşoptan kendi kafama bi model uydurup gidesim var ama, o yine kendi bildiğini okuyacak. kulaklarım kepçe olmayaydı ben yapacağımı bilirdim ama! kulak muhalefeti nedeniyle 3 numara saçı kaldıramıyor kafam.

- böyle iyi mi abi?
+ söylesem tesir etmez, sussam gönlüm razı değil.
- dertlendin birden abi?
+ tanrım ben miyim bu aynadaki yoksa bir zamane piçi mi?
- yakıştı bence...

3 yorum:

bonaventure dedi ki...

diyalog kısmında film koptu:)))

aksarayda metro aktara durağından tramvaydan inip yukarı doğru çıkarken 100 metre sonra for life diye bir kuafr var ona git. istediğim gibi saçlarımı kesebilen tek insan evladı orada. adı zeyni;)

akn dedi ki...

belirtilen adrese gittim (hem de taa ankara'dan kalkıp gittim, sen hesab et artık). ekmeği için akşama kadar makas sallayan esnaf kardeşle aramızda şöyle bir diyalog geçti:

- selamunaleyküm, hayrlı işler
+ aleykümselam, buyur abi.
- beni boanev.. ııı beni bonatevtare gönderdi
+ wweey?
- beni bo.. boovanenr.. yok, söyliyemedim.
+ ne diyorsun abicim, ne çeşitsin sen?
- beni bonanavert.. söyleyemiyorum. ühüüü...

utandım ve kaçıp gittim. vakit de bi hayli geç olduğundan ve ben o anın şokuyla aksaray'ın ara sokaklarına doğru bilinçsizce aktığımdan dolayı pezevenklerle, köhne otellerle, kuzeyden gelen sarışın ırkla, modifiyeli ve neon ışıklı şahin marka arabalarla dolu bir korku labirentinin içinde buldum kendimi. o yana koştum olmadı, bu yana koştum olmadı. kapana kısılmış idim. hemen istanbul'daki dostum -dost bildiğim- benjcev'i aradım. açmadı. dördüncü aramamda açtı ama şarjının bitiyor olduğunu ve kendisinin yarın beni arayacağını belirterek kapattı. diğer dostumu -dost bildiğim evet- rapper'ı aradım. hemen açtı. ama sesini değiştirerek 'yanlış numara' dedi ve kapattı.

ne acılar çektim istanbul ellerinde. berbere gitmekten daha bir korkar oldum.

bonaventure dedi ki...

aga orası kamuya açık bir alan. ismimi vermeye gerek yoktu. nasıl kesilmesini istiyorsan saçının onu söylemen yeterliydi:) deseydin hemen bugün gideceğini bir kiloda mandalina al derdim. gdo'lu mandalinanın anavatanına gidip elin boş döndüysen vallahi tadını çıkaramamışsındır sen aksarayın.

senin istanbulda olduğunu gecenin bir yarısı "aga bilmem nereye gelip beni alır mısın?" diyeceğini nerden bilmişlerde seni atlatmaya çalışmışlar böylesine... umarsızca... bir başına... divane aşık gibi...

bence sen onları yıldırmışsın hafız. olur olmadık zamanlarda arar olmuşsun adamlar bıkmış artık ondan cevap vermemişler. bir süre arama. dönerlerse senindir. dönmezlerse zaten yanlış numaradır.