1 Ekim 2010 Cuma

blog geldi ersan ilyasova

İDDİA EDİYORUM! aksi sözlük, prestij müzik'in günümüzdeki yansımasıdır. ilk günlerini hatırlıyorum da, izzet altınmeşe'li, suavi'li, ferhat tunç'lu kadrosuya fırtınlar estiren; mustafa sandal ve şapkasıyla kardeşlik türküsünü hep bir ağızdan söyleyen, kolej takımı ruhunu yakalamış "prestij müzik" gibiydik. ben, akın ve taylan; adeta özcan deniz, mahsun kırmızıgül ve ali şan gibi hep beraber kah bu satırlarda yazar, kah yorumlarla çeşitli şakalar yapardık. şimdi msn'i açar açmaz, akın'ın çevrimdışı olduğunu görüyorum. adeta "geldi kodumun manyağı" diyor, tek bir tuşa basarak bunu hissettiriyor. açıkçası akın.... teknolojiyi çok iyi kullanıyor.

hadi ben yeni filmimin hazırlıkları için şehir dışındaydım. siz niye yazmıyorsunuz arkadaş? ya çok bir şey istemiyorum, iki satır ya, iki satır. bugün iki satırı nerelere yazmıyorsunuz? 

uzun süredir yoktum buralarda. buralar derken, tüm dünya coğrafyasını kastediyorum. sıcak hava, yüksek nem oranı derken, üstüne de evlenme telaşesi de çıkınca [evliliğin gerekliliklerinden biri de telaş yerine telaşe kelimesinin kullanılmasıdır, bunu nişanlandığımda babam "oğlum bazı şeyleri konuşmanın vakti geldi. biz evli insanlar 'telaş' yerine 'telaşe' kullanıyoruz. buna hazır mısın?" diye mevzudan bahsetmişti. parantez de baya uzadı ha, ben burada aızıcık takılayım. gerçi yazının sonu da hazır, bu parantezin içini hep geri dönüp yazdım, sonu da bok gibi yazının ha... neyse evlilik telaşesi diyorduk parantezden çıkmadan hatırlatayım dedim ]; perde alışverişindeyken tüllerin orada sen gözler karar, sen bana bir haller gel, sen benim boyun tık tık at, sen bi kanatlan uç... galiba yaz tatilimi plütonun bir uydusu olarak geçirdim. ilkokulda olsam ve tatil dönüşü okullar açıldığında kompozisyon yazdırsalar bana şöyle olurdu herhalde:

plüton, güneş sisteminde bir gezegendir. yazları radyoaktif; kışları elektromanyetiktir. temel bitki örtüsü toz-topraktır. başlıca geçim kaynakları, büyükbaş hayvancılık ve tahıldır...

diye devlet bahçeli'nin ekönömi konuşması gibi tanımlarla başlar, uzayın ne kadar büyük olduğundan, buralara hiç benzemediğinden, arada dayımların satürn'deki yazlığında yörüngeye girdiğimden falan bahsederdim. allahtan ilkokulda değilim.

ayrıca bu yaz dekorasyona olan inancım giderek azaldı, ve geçen yıldan kalan 3 inaç'lık inancımı da tamamiyle bitirdim. düşün, ateistlerin bile allah'a inancı en az 4-5 inaç çeker. o da göt korkusu payı. neyse, dekorasyon diyorduk. dekorasyon dediğin sadece koltukla, perdeyle, masayla olmaz. bana elektrik süpürgesiyle, viledanın sopasıyla, ütü masasıyla dekorasyonu göster ki inanayım. göster ki dekorasyona inanan mutlu bir yusufçuk havalansın... bakıyorum, bütün dekoratörler evinde elektrik süpürgesi yokmuş gibi davranıyor, vileda sopasını nereye soktularsa artık, oraya buraya stickerlar yapıştırıyor. lan dekorasyonu sizin dediğiniz gibi yapsam, ne temizlik ne ütü yapılmaz o evde. işte bu kendini bilmez dekoratörlere bu satırlardan sesleniyorum: "iyi para var mı sizin işte lan?"

vakit gazetesi tarzı hedef gösteriyorum: İŞTE O DEKORATİF ODA!


tabi, belgesel niteliği taşıyan bir anı kitabı çıkarmaya da karar verdim: "düğün hatıraları". bu kitapta düğün ile ilgili sosyolojik gözlemlerimi, insanları toplum içinde kendini rezil-rüsva edecek kadar garip hareketler yaptıracak iç güdüleri, düğün esnasında sürekli normal takılan adamın, aniden sarhoş olarak piste kendini atmasını sağlayan metabolik fonksiyonalitelerden bahsedeceğim. ve tabiki bunları yaparken, her zamanki sert üslubumla yazacağım.
  • düğün esnasında illa ki coşkusuz ama sürekli şekilde oynayan akraba vardır. düğünün başından sonuna kadar pisttedir ve fakat o hissiz tavırlarıyla, o oyuna sonradan girmiş aydın yılmaz edasıyla adamın içini burkar, enerjisini alır, zamanı büker. kara delik.
  • "çok içen akraba, orkestrayı canından bezdirir" bir atasözü olur bu!
  • düğünde ne kız tarafının, ne de oğlan tarafının tanımadığı ekose gömlekli iki genç kuralı: bu 17. yüzyılda kilisenin baskısına rağmen dillendirilen ve günümüzde üzerine binlerce çalışma yapılan bilimsel bir gerçek. kanıtlanmış. her düğünde var.
  • geleneksel oyun havalarından hareketli pop şarkılarına geçişte yaşanan tutukluk: sen çifte telliyi oyna, ver gözüne ankara havasının, hatta ve hatta roman havalarında göbeğini at umarsızca; hoooop sonra "poşete yazık". zaten pop şarkıda oynamak yetenekten çok büyük bir özgüven isteyen bir şey, bir de böyle sancılı geçiş yaşanınca insanlar ikili gruplar halinde birbirinin gözünün içine bakıyor.
  • düğünde tren! insan arkadaşını iyi seçecek arkadaş. tren yaptık. kısa kesiyorum burayı, utandım.
aslında çok da anlatacağım bir konu yokmuş ama büyük harflerle, iki satır boşluk bırakarak yazdı mıydım en az 30 sayfa ederdi. önsözü, sonsözü falan derken al işte mis gibi kitap sana. neden kötü?

1 yorum:

Noluyo orda? dedi ki...

Yazınızda sadece basket takımımızın yaptıklarıyla ilgili övgülere yer vermişsiniz fekat filemizin sultanlarını da unutmamak gerek. Biliyorsunuz ki bir blog sadece baskette değil, voleybol, masa tenisi, sörf, ve hatta plateste bile olan bir durum, amma lakin ki öyle de değildir.

Eyorlamam bu kadar...