7 Temmuz 2009 Salı

kelebek

önsöz: bu hikayede geçen bütün orhan'lar hayal ürünüdür.

"kelebeğin ömrü bir gün" diyip pastoral coşumlar yaşayıp, hayatın kısalığı hakkında masal anlatmayacağım. ayrıca kelebeğin ömrü bir gün diye kim çıkardıysa, kim onu türkçeye çevirdiyse, bana kim aktardıysa; o kişinin geldiği kavmi skecün. 6 gündür, kelebekle ev paylaşıyorum ben. insancıl hayvan diyeceğim ama bildiğin insansı hayvan bunlar.

arkadaş, geçen hafta perdede kelebek gördüm. ulan bir gün yaşıyor zaten diye, en önemlisi de koltuktan kalkmaya üşendiğim için elleşmedim kadifemsi mahlukatla. valla 7 gündür ölmedi hayvan, ölmediği gibi hayatıma da ortak oldu. mesela yemeğe oturuyorum, buna bi bakıyorum, coşa coşa geliyor masaya doğru. nasıl kelebekse artık, ev yemeklerini özlemiş pezevenk. masaya bağdaş kurdu. kelebek, bildiğin bağdaş kurdu. artık ne bok yediyse, sittirdi gitti masadan bir kaç dakka sonra. trakesine soktuğum heyvanatının bu hareketinden "ben yedim allah arttırsın, sofrayı kuran kaldırsın" manası çıkardım, gene ses etmedim.

gitti, floransa çarptı 3-4 tur. bu da "ister kelebek ol ister tarantula, yemekten sonra vur götünü ışığa" demekti galiba. mıdır mıdır ne dediği anlaşılmıyor ki a.k.

günler geçtikçe, iyice evden biri oldu. dün eve geç geldim, bana hesap soruyor, böyle afralar tafralar, perdenin kenarına konup "bıktım ben bu hayattan" gibisinden el-kol ve kanat hareketleri. neyse, perde de uyudu gene bu.

sabah baktım hala perdede duruyor, uyuyor mu artık bilmiyorum, kendimi "uyu uyu. akşam gelince pes'te eline-kanadına vereyim de huzurla uyu, evrildiğin tırtılı, çıktığın kozayı skeyün" derken buldum. ve o an, tüm bilim dünyasını sarsacak şu fikir aklıma geldi:

"tırtıllar kozaya, kozalar kelebeğe, kelebekler orhan'a evrilir"

Hiç yorum yok: