9 Ekim 2008 Perşembe

bilim kurgu filmlerindeki uçan araba manyaklığı

dün gece, hiç tanımadağım bir yönetmene, sırf ibneliğine, usulca yaklaşıp gıyabında "ne zevk-ü sefa düşkünü, keyif pezevengi adammışsın, ben senden bir bok anlamadım" diye azar çektim. sonra uzaklara dalıp, derin derin düşündüm. sigaramdan bir nefes çektim. rüzgar esiyor, montum bir sağa bir sola dalgalanıyordu.

neden sonra, arkadaşım geldi ve şöyle buyurdu: "(onlar ki) devam etsene lan, bir cümle kurdun sonunu getir bari". o sırada omzumu, işaret parmağıyla delercesine dürtüyordu. rüzgarın şiddeti biraz olsun düşse de, hala montumu dalgalandırmaya yetiyordu. biraz daha dursam bu şekilde, ya nuri bilge ceylan gelecek bana başrol teklif edecekti, ya da .mı g.tü dağıtıp hasta olacaktım. öksürerek boğazımı temizledim ve arkadaşıma "mına godunuz evin barkın. kapatın şu pencereleri, dondum dondum" dedim. ve başladım hakan peker'den bir uzun havaya: "vazgeçeen ah ben değildim, sonuna kadar da direndim."

öksürerek boğazımı temizleyip argümanlarımı sıralamaya başlayacaktım ki, yine gıcık tuttu. bir defa daha küllem küllem öksürdüm. ne yaparsam yapayım çıkmıyordu mını kıvamını yeşilini s.ktim balgamı. "s.kerim uzaylı filminizi de, ben yatıyorum arkadaş. osurmayın odada da. sonra pencere açıyorsunuz, hasta olan ben oluyorum" diye odadakileri azarladım. vurdum kafayı yattım. vurmamın etkisiyle, duvardan mario'daki çiçek çıktı. aldım onu ve büyüdüm. hayatım bilim kurgu filmi tadında ama biraz daha tırt, atari oyunu olmuştu.

sabah kan ter içinde uyandım. "odamda osurmuş pezevenkler" dedim içimden. hatta sonra dışımdan da tekrarladım, duyarlar da ibret alırlar diye. ama nerdee, odada kimse yoktu. demek ki osuran ben değilim, yükselen duvarlar, mamidi mamidi ben cezaa diye bir new york halayı çektim. new york halayını bilenler içni söylüyorum, deniz tarafındaki kalede çekilir bu halay ve halaybaşı halaydan en az 3 metre uzakta durur. aristokrat ipne, halaybaşı olmuş ya, beğenmez gayrı halaydakileri.

sonra dün gece tam bir yüzeysel adam gibi "uzaylı filmi" diye nitelendirdiğim, o bilim kurgu filmini hatırladım. isterseniz hikayenin geri kalanını teyzemden dineleyelim. teyzem, atilla dorsay olur. şaşırdın değel mi? ben de şaşırmıştım? ama sen, nasıl atilla dorsay olursun demiştim.

bilim kurgu filmlerinin karakteristik özelliğidir uçan araba.

lafını balla kesiyorum deze. (okurlara döner) üff bu teyzem de çok sıkıcı. durun ben anlatayım. şimdi bu arabalar var ya, uçan kaçan, yeri geldi arkasından alev alev yanan (ki feridun düzağaç "alev alev" şarkısını jetgillerden esinlenerek yazmıştır, bir sohbet ortamında kulağıma fısıldadı, ben de "hafız çok içtn, ayrıca kulağımı yalama" diyerekten de bir güzel dövmüştüm)

yaa neyse s.kerim uçan arabasını da şeyini de ya. taşıt kredisi faizleri olmuş %1.9, sen diyorsun ki uçan araba al. la olm eve zor tablet getiriyorum, doppler efekti olmuşum ben, şrödingerin kedisi olmuşum ben, yerim tespit edilemiyor. (mühendis kimliğimi cesurca havuzbaşında sergilerim böylece)

amaaan konu da pek uzadı. androidler evde aç, tablet bekler. hadi ben kaçar. gece gece kafa mı kaldı adamda.

Hiç yorum yok: