21 Nisan 2010 Çarşamba

banyoluluk

banyoluluk=banyolu olma durumu.

banyolu olma durumu? bak onu anlatması uzun iş işte.

banyo güzel ilimiz ısparta'nın şirin mi şirin küçük bir ilçesi. temel geçim kaynağı hayvancılık ve gül koklamacılığı olan bu güzel ilçemizde yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçer. yazıya böyle devam edip gidesim var. ama yalan söyleyince kulaklarım kızarıyor.

banyo yapınca mal olurum. harbiden bak. elin adamı "ayh bi duş alıp kendime geleyim" der ya, bende tam tersi işte. çünkü, annemin bana aşıladığı kötü alışkanlıklardan biri olarak, 4 aydır vücuduma su değmemişcesine yıkanırım. kese, lif, fırça, hacı şakir dayı filan hep bir araya geliriz. lan bu arada iyiden iyiye özel hayatımı afişe etmeye doğru gidiyorum. daha fazla ayrıntıya girmesem iyi olacak. geçen gün yârimle evlilik konusunda fikir teatisinde bulunurken "evliliğin en iyi yanı her daim sırtımı keseleyecek birinin olması" dedim de dünyanın tribine bandım. banyoya verdiğim ehemmiyeti var sen düşün artık.

parmak uçlarım dede ensesi gibi buruşuk buruşuk olur. tırnak üstlerimde sabun kalıntıları, yanaklarımda hamamdan yeni çıkmış adam kırmızılığı... abartıyor muyum? olabilir. zaten ne zamandır azaltmaya çalışıyorum. 3 günde bir keselenmekten derim inceldi; yer yer damarlarım açıkta kalıyor.

bu kadar uğraşıdan sonra, çıkışta şöyle bi saat filan uzanmak gerekiyor tabi. icabında bi bardak çay yahut o anki amerikan kültürü hayranlığıma bağlı olarak bi kupa nescafe içmek... banyoluluk böyle işte. yayılacaksın arkadaş.

özetle, banyodan sonra uyuşuk bi adam olurum. öyle duş alıp kendime filan gelemem. hamam kültürüyle mi yoğrulmuşum acaba?

bir de şu var: banyodan sonra saçlar asla şekle girmiyor. surat kıpkırmızı filan. yok aga, olmaz o iş öyle. yayılacaksın, mayışacaksın.

1 yorum:

bonaventure dedi ki...

bak isteyince oluyormuş değil mi?