27 Haziran 2011 Pazartesi

can sıkıntısının tarihi

-bir insan açlığa, susuzluğa, futbolsuzluğa, aşksızlığa, sekssizliğe günlerce, hatta sonuncusuna yıllarca dayanabilir. ama eğlencesizliğe dayanamaz. illa ki ambiansa uygun bir delilik yapar. anonim.

bir takım kendini bilmez canı sıkılan adam ve kadınlar. bilhassa soldaki çömeşmiş sıkılana dikkat


tarihi yazanlar hep canı sıkılanlardır. milyonlarca yıl süren insanoğlunun tarihinde; geçirilen evrimler, değişen yaşam koşulları, yüzyıllar süren savaşlar, sanayi devrimleri, ihtilaller, teknolojik yenilikler, dinler, kurulan ve yıkılan devletler sonunda gelinen sonuç bağcılar, ümraniye, flash tv, çek yat ve dar paçalı kot ise ben bunu sınıf çelişkisine vs değil, can sıkıntısına bağlarım arkadaş. kimbilir ilk insanlar milyon yıl sonrasını nasıl düşlemiştir? torunlarının kendileri gibi can sıkıntısı ile yaşamayacaklarını düşleyip nasıl da seviniyordur garibanlar. şimdi ben onlara nasıl anlatırım esenler otogarını, nasıl dilim varır hala sandalet giydiğimizi söylemeye?



yalnızlık değildir can sıkan... yalnızlık kendi yalın haliyle herhangi bir sorun teşkil etmez. bu yüzden abartılmış, eeaammm siz nası diyoğğ, overrated bir terimdir bence. ama işte, cihangir'de kedi bokuna basmayagör, tek derdin yalnızlık olur.


kimbilir yalnızlık hakkında cilt cilt romanlar, cinaslısı tunçlusu mısra mısra şiirler, 90'lık kasetlere sığmayan şarkılar yazılmıştır. yalnızlık tek başına nasıl problem oluyor, ben bilmiyorum. onu tuna kiremitçi bir romanıyla veya sezen bir gece ansızın yeni bestesini muştuladığı telefon konuşmasında pek ala anlatabilir.


ama yalnızlığın bir sorun olmasının altında, can sıkıntısı yatar. üzüntü, gam, keder anlamında bir can sıkıntısı değil; duvardaki çıkıntılardan şekil oluşturmak, halıyı incelemek, üç dakikada bir buzdolabını açıp kapatmak gibi masum görünen eylemleri barındıran can sıkıntısından bahsediyorum.


işte bu anlamda bir can sıkıntısı insanoğlunun başına gelebilecek en büyük felakettir. canı sıkılan adamların yavan tarihine baktığınızda; ülkeleri nasıl işgal, güzelim imparatorlukları nasıl yerle yeksan ettiklerini, kavim kavim göçtüklerini, hiç hesapta olmadığı halde bir şekilde geliştirdikleri bilimsel buluşları, atakule'yi ve haliç köprüsünü, şebnem kısaparmak'ı, "saldır cimbom ok let's go" tezahuratını, bezelye çiftleştirdikerini göreceksiniz. bütün tarihsel olayların arka planında, illa ki canı sıkılan bir adam ve onun sıkıntısına sıkıntı katan yancıları vardır.


misal, padişahlar çadırda, çölün ortasında, canı sıkıldığı için orduyla sefere katılmamış, osmanlı önce duraklama dönemine, sonra "hassiktir beyler noluyoruz" dönemine, daha sonra "tamam artık! şimdi başlıyoruz" dönemine derken baya baya gerilemiştir. ha keza bu ara canı sıkılan yeniçerilerin ayaklanmasını vs'yı geçiyorum. bir yanda şaşalı görkemli rönesanslar, reformlar yaşanırken avrupa'da, lale devri nedir peki? lale nedir aga? canı sıkılan adam lale devrine girer.


ha keza cilasız taş devrinden cilalısına geçilmesini nasıl açıklayacaksın? bariz zamanın kadınları cilasız taşlardan sıkıldı ve cilalı taş devrine geçilmesi için hali hazırda avcı adamların, geyik peşinde g.tü aslana kaptırmanın korkusuyla yaşayan adamların kafasını skmedi mi? "ayy ben cilasız sevmiyoruuuum, sıkıldım cilasız cilasız, engongalogo'ların taşı parlıyordu" diye diye koca bir devir kapanmadı mı? baksan dişisi de, erkeği de yeni evrimleşti ama, can sıkıntısı işte...


dedim ya, can sıkıntısı insanoğlunun felaketidir diye. aynı zamanda en büyük cezası da odur. dinde bile asıl ceza cehennemde yanmak değil, orada sonsuz zaman kalmaktır. aman tanrım, bir yanınında hitler "nayn davut nayn.. höyt dunkof" diye bağırıyor, diğer tarafta 80'lere damga vuran şalvar kotun tasarımcısı "uvvak uvvak li kupır" diyor. sıfırıncı dereceden yanığı unutup, bunun derdine düşüyor insan. modern hukukta bile suçlu can sıkıntısı ile cezalandırılır. hapis cezası, bir yandan özgürlüğü kısıtlarken, diğer yandan canını sıkar. biz dışarıda canı daha az sıkılanlar için hapis cezasının caydırıcı yanı da sanki özgürlük değil de "napacam olm bir sürü adamın yanında, televizyon internet yok? iyisi mi çöpü kapının önüne koyan komşumu sol göt lobundan pıçaklamayayım" düşüncesidir. veya bunu daha sonra konuşuruz.


...


biliyorum, 1000 yıl sonra da can sıkıntısına çare bulamayacak bizim geri zekalı torunlarımız da. belki esenler otogarı'nda bir takım çevre düzenlemesine gidecekler, mecidiyeköy'de e-5'i yer altına alıp, yer altında alan kalmadığı için bu sefer de metro hattını yukarıdan geçirecekler; bağcılar'da hala "murat iletişim - parça kontör ve yüzüğe entegre telefonlar" açık olacak. ama can o içlerindeki can sıkıntısı daim kalacak...


sizlere eğlenceli bir dünya bırakamadığımız için ben kendi adıma üzgünüm çocuklar. bu internet sitesinin kalıntıları, yüzyıllar sonra www.alacahöyük.net adresinde bulursanız size tavsiyem şudur: sandaletteki rahatı da hiçbir yerde bulamazsınız. hem ayakkabı, hem de terlik gibi ama değil gibi de.


bu da bizden size bir "aksi hitabeleri" olsun.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

biz bir de bu moturun üzerine yatıyoruz.

bonaventure dedi ki...

fotoğraftakilerden 21 tanesi gözlüklü
24 tanesi gözlüksüz. konu neydi?